Türklerde Eren Ne Demektir; Türk halk inancında Evliya demektir.
İren veya Yiren de denir. Ermiş olarak da adlandırılır. Kendini Tanrıya ve onun yoluna adamış kişi.
Tanım ve Özellikler
Erenler, sıradışı işler başaran ve Tanrı tarafından korunan, yardım edilen kutlu kişilerdir. Olağanüstü sezgileri ve yetileri vardır. İstedikleri zamanda istedikleri mekânda bulunabilirler. Tanrı onların dualarını kabul eder. Dua ederlerse bol yağmur yağar ve bereket gelir.
Dağ eteklerinde dolaşır, dağlarda ve mağaralarda yaşar. Eliklerle (dağkeçileriyle) ve geyiklerle dolaşır. Verdiği öğütlerin dinlenmesini ister. Bazı erenler savaşçıdır ki, Tanrı’nın dinini yaymak ve vatanı korumak için vuruşurlar. Bunlara Alp Eren denir. Böylesi erenlerin atları da kendileri gibi kutludur ve bir dağdan başka bir dağa atlar, uçurumlardan aşağıya atlayarak iner. Atladığı dağlarda, bir taşın veya kayanın üzerinde bu atların ayak izleri kalır.
Erenlerin kurganlarında veya türbelerinde kılıçları saklanır ve bu kılıçların üzerine yemin edilir. Bazen iki tür eren olduğu anlatılır. Biri yerde diğeri gökte yaşar.
Ağ (Ak) Eren denilen ruhlar daha önemli bir yere sahiptir. Bazen olacak şeyleri önceden bilirler. “Yitik Erenler” gözle görülemeyen, gözlerden ırak evliyaları ifâde eder. Hastalıkları iyileştirebilir, ateşte yanmaz. Onlara karşı saygı gösterilmelidir. Tüm bilimlerin kapıları onlara açıktır. Tüm âlemin sırlarını anlarlar. Bir pencerenin perdesini hafifçe aralayıp bir müride gizli âlemlerden bir parçayı gösterebilirler. Ona kılıç, ok, zehir etki etmez. Zehiri içtiğinde bal olur.
Eren kavramının karşıtı olarak algılanır. Erenler ile eşanlamlı olarak kullanılan Dervişlere verilen bir diğer isim ise Ayıkşa’dır.
Yalnızca Allah’a güvenen, onu dost edinen, o nedenle dünyevi herhangi beklentileri olmayan tasavvuf literatürü içerisinde “Hak’tan aldığını halka veren” olarak da tanımlanmıştır.
Evliyanın en büyük özelliği Allah’tan başkasını dost edinmemeleri ve ona tam tevekkül içinde olmalarıdır. Bu nedenle yarın için endişe taşımazlar, yarının rızkını bugünden düşünmezler. Bütün olayların yaratıcısı olarak Allah’ı bildiklerinden ve müşahade makâmında olup sürekli Allah ile irtibat halinde olduklarından dünyadaki hiçbir olay karşısında endişeye kapılmazlar. Çünkü bütün olayların yaratıcısı dostu oldukları o Allah’tır.
Benzer Kavramlar
Türk halk kültürü içerisinde Eren kavramıyla bağlantılı olarak pek çok motif ve figür anlatılarda önemli bir yer tutar.
Abdal (Abıdal)
Tasavvuf edebiyatında, maddi dünyayla olan bağlılıklardan kurtulup, kendini Allah yolunda kurban eden erenlere denir. Halk inancında, abdalların istedikleri zaman istedikleri mekânda olabileceklerine inanılır. Yâni zaman ve mekân sınırlarını aşabilme gücüne sahiptirler. Onlar, bazı istisnalar dışında kimseye görünmezler.
Dağıstan’da yaşayan Türk topluluklarında yaygın olan inanışa göre, eğer dokuz aylık bebek, anne rahminde ölmüşse, bunu o Abdal götürmüş demektir. Uzun aksakalları olan Abdal, dağlarda yaşar, dağ keçileri arasında dolaşır ve onlan korur.
Avcılar onun adına dua edip kurban verirlerse avları uğurlu olur. Eğer bunu yapmazlarsa ne kadar usta avcı olurlarsa olsunlar o avdan eli boş dönecekleri kesindir. Bazı halk anlatılarında Abdal’ın, ölmüş dağ keçisini dirilttiği ve yeniden hayat verdiği bile anlatılmıştır.1
Yatır
Türk kültüründe ve halk inancında evliyaların ve kutlu kişilerin mezarlarına verilen addır. Türklerde türbe ve evliya kavramları özdeştir. Burada yatan kişiden doğrudan yardım istemekten veya onu aracı kılmaktan veya o kişinin ruhuna dua okumaya kadar pek çok uygulamanın öznesi konumundadır.
İslam inancı yalnızca sonuncusuna (çok dikkatli bir biçimde yapılmasına, ölümü anımsamak amacıyla) kısıtlı olarak izin vermektedir. Sözcüğün, Yunanca “Iatros” kelimesinden geldiği söylense de doğru değildir. Türkçe Yatmak fiilinden türemiştir. Ayrıca Yada kelimesi ile de bağı bulunmaktadır.
Bu inanç ve uygulamaların kökeninde İslamı benimseyen toplumların eski inanç ve törenleri yatar. Yaygın inanca göre yatırlar hastaları iyileştirebilir, evde kalan kızların bahtlarını açabilir, tüm kötülük ve belaları uzaklaştırabilir, istekleri yerine getirebilir. Yardımını sağlamak amacıyla da yatırlar ziyâret edilir, onlara adakta bulunulur, kurban kesilir.
Bazı yatırlar için de özel işlem uygulamalar gelenekleşmiştir. Örneğin, yardımını sağlamak için yatırlara mum dikilir, bazılarının adına helva, şeker ya da benzeri bir şey dağıtılır. Ancak yaygın bir gelenek olmasına rağmen birçok İslam âlimi, ölülerden bir şey istemenin ve beklemenin dinsel açıdan sakıncalı olduğunu söyler.
Sarı Ana
Sarığ Ana (veya bazı Türk dillerinde Harı Ana) – “Sarıkız” olarak da bilinir. Türk halk inancındaki kadın evliya motifidir. Aslında çok daha eski bir inanışın İslam ile yeniden biçimlenmiş bir versiyonudur. Bazen bir kuş şeklinde uçtuğuna inanılır. Bazen bulunduğu yöredeki ormanı koruduğu söylenir.
Işığa dönüşerek her kalpte yaşadığı anlatılır. Bazen de çoğul olarak Sarı Kızlar
şeklinde bahsedilir ve dokuz tane Sarı Kız olduğu belirtilir. Sarı, Güneş ışığının görünür rengi olarak algılanır. Ayrıca altının rengidir ve altın soyluluğu simgeler. Sar/Sara Moğolcada ay demektir.
Şaştı Ata
Söylencesel Evliya. Destanlarda adına rastlanır. Nogayların atası sayılır. Hayret etmek anlamı bulunur. Şaşırmak fiili ile akrabadır.
Yitik Eren
Yitik Eren (Kayıp Eren, Kayberen, Kaybaran) – Kırgızlar’ın iyiliksever ruhlar arasına dâhil ettikleri ve “kayıp eren” adıyla andıkları ruhlardır, dağlarda yaşarlar ve geviş getiren hayvanları korurlar.
Özellikleri
Kırgızlar’ın inancına göre bu ruhlar, hayvanların artıp çoğalmasını sağlar. Ancak kızdıkları zaman da hayvanları telef edebilir. Bunun için de ava çıkmadan önce, uğurlu geçmesi için “kayberen”den yardım istenir.
Dağlarda, taşlarda yaşayan ve hayvanları koruyan bu ruhlar aynı zamanda yaşadıkları yerin iyesidirler. Onun için, dağdayken bir tehlike ile karşılaşanlar “kayberen”den yardım isterler, “Başına dolanayım kayberen, kırk çiltan, yardım et'” derlerdi. “Kayberen”in mal, hayvan iyesi ve koruyucu olduğuna ilişkin görüşler, zaman zaman “Dağ Ruhu” inancı ve Çiltan motifiyle kaynayıp karışmıştır.
Çiltanlar (Kırklar)da Kayberenler gibi dağda yaşayıp hayvanları korurlardı. Onların sayısı 40 olduğu için kırk çiltan denilirdi. Kazak halk kültüründe göze görünmeyen varlıklar ya da şeytanlar olarak bilinen “kayip iren” adı, “Bab tükti şaştı-Kayıp iren kırk şilten” ifadesinde karşımıza çıkmaktadır.
Işık yüzlü eren olarak bilinen, sayıları kırk olup, insanların gözüne görünmeden onların arasında yaşayan ve doğaüstü güçlere sâhip “çiltan” motifleri Orta Asya’nın diğer halklarında da vardır. Kayberen inancı ata kültüyle bağlıdır.
Onun adına, Türk halklarının birçoğunda rastlanır. Anadolu Türkleri’nde “kayb erenleri” şeklinde rastlanır ve eski inanışların bir izi gibi, evliyalar hakkında görüşlerden kaynaklanan bir anlayışı ifâde eder. Bu inanışa göre “kayberenler”, evliyaların insan kılığına girmiş ruhlarıdır. Göze görünmeyen bu evliyaların yaşadıklarına, daha çok dağ başlarında olduklarına ve yaşadıkları yerin çevresindeki insanları koruduklarına inanılır. İnsanlar onlara saygısızlık etmekten korkarlar.
Yerli halk tarafından her yılın yazı ve sonbaharında “kayberenler” için kurbanlar kesilir. Bir efsânede bir karı kocanın hiç çocukları yoktur. Ömürleri boyunca çocuk sahibi olmak için Tanrı’ya yalvardılar. Onlara, yaşlanıp güçten düştüklerinde, kırk çocuk verir. Yaşlı çift, bu çocuklara bakamaz ve onları götürüp dağa bırakırlar. Kayberenler gelip onları yedirir, içirir ve büyütür. Bu kırk çocuk büyüdükten sonra, insanların gözüne görünmeyen koruyuculara dönüşürler. “Kayberen” adı; göze görünmez anlamındaki “kayıp” ile kutsal, nur yüzlü anlamındaki “eren”den gelmektedir.
Satı Geleneği
“Can Satma” da denir veya“Satığ” olarak da söylenir. Eski Türk geleneklerine göre, çocukları sık ölen ya da olmayan ailelerin çocukları olduğunda, yaşaması ve uzun ömürlü olması için, onu Tanrının sevdiği bir ulu kişiye emanet etmesidir. Onun ruhuna, çocuğu koruması, destek vermesi bakımından mânevi anlamda satılması eylemine satma veya satılma adı verilir. Çocuk erkekse Satılmış, kız ise Satı adı koyulurdu. Sözcük, satmak fiilinden gelir. Ayrıca saçı (cansız kurban) anlamı da bulunur.
Mengüç
Mengüç – Eski bir Türk/ Oğuz geleneğidir. Kaynaklarda tiginlerin kulaklarına mengüç/küpe taktıkları görülmektedir. Bektaşilikte “terk ve tecrit” anlamında dervişlerin kulağına “mengüç” veya diğer adıyla “teslim halkası” bir törenle takılır. Bunlar dervişi dünyadan ve dünyasal nesnelerden, etkenlerden arındırmayı, soyutlamayı simgelerler.
Diren’ler
Diren – Türk ve Altay halk inancında ve mitolojisinde şeytan piridir. Tiren (Tiyren, Teyren) de denir. İnsanların her tür isteklerini yerine getiren kötücül ruhlara da bu ad verilir. Fakat bu ruhun karşısındaki insan o kadar kötüdür ki, onun tarafından kandırılır. İşte bu kişilere de Diren denilir. Eren kavramının karşıtı olarak algılanır.
Etimoloji
(Er/Ar) kökünden türemiştir. Ermek fiilinden gelir. Olgunluk, mükemmellik, yükselme anlamlarına sahiptir. Mançu dilinde İren sözcüğünün geyik anlamına gelmesi ise tesâdüften öte bir durumdur. Moğolca Aran/Haran ise insan demektir.
Yakutçadaki Eren sözcüğünün umut anlamına gelmesi de dikkat çekicidir. Gerçekte Türk inanışında erenler insanlığın umudu olarak görülürler ve dünyanın onların hürmetine yokolmadığı düşünülür. Yaranlar Türk ve Altay halk inancında su cinleridir. Yeren de denir. Sularda yaşarlar. Genelde insanlara zarara dokunmaz. Eren (İren / Yiren) kelimeleri ile bağlantılıdır. Sözcük; yararlılık, yardım kelimeleri ile aynı kökten gelir.