İsa efsanesi hipotezi veya kısaca İsa efsanesi, İsa’nın hiçbir zaman var olmadığı ve onun hikayesinin aslında antik dünyada yaygın olan önceki mitlerin ve gizemli dinlerin bir senkretizmi olduğu teorisine atıfta bulunur. Bu teoriye göre İsa figürü, daha önceki inanç sistemlerine veya tarihi kişilere dayanan mitsel bir bileşik karakterdir.
Bu hipotez, İsa’nın yaşamı daha sonra mitolojileştirilen gerçek bir kişi olduğu inancı olan Euhemerizasyon’dan ve İsa’nın fiziksel varlığının bir yanılsama olduğu inancı olan Docetizm’den farklıdır.
Bu hipotez ilk olarak on dokuzuncu yüzyılda tarihçi ve ilahiyatçı Bruno Bauer tarafından öne sürüldü ve yirminci yüzyılın başlarında İncil araştırmalarında etkili oldu.
Earl Doherty, Robert M. Price ve George Albert Wells gibi yazarlar, modern tarihçilerin ve bilim adamlarının çoğunluğu arasında çok az ağırlık taşımasına rağmen, teoriyi yakın zamanda yeniden popüler hale getirdiler. Çoğu İncil uzmanı ve tarihçisinin fikir birliği, İsa’nın tarihsel bir figür olduğu ve İsa’nın tarihsel olmadığı hipotezinin mevcut akademik literatürde nadiren tartışıldığı yönündedir.
İsa Efsanesi Hipotezin tarihi
İsa efsanesi terimi, Nasıralı İsa’nın İncillerde tasvir ettiği konumun tarihsel bir kişiye dayanmadığı fikrini paylaşan geniş bir fikir yelpazesini kapsar . Bu teoriler, tarihsel İsa arayışından kaynaklanan on dokuzuncu yüzyıl biliminden, özellikle de Max Müller gibi eserlerde gelişen mitografi alanından yararlanan Bruno Bauer’in çalışmalarından doğmuştur .
Müller, dinlerin güneşin doğuşu, ölümü ve yeniden doğuşuyla ilgili efsanevi hikayelerden kaynaklandığını savundu. James Frazer ayrıca insanlığın mitsel inançlarının kökenlerini, ölmekte olan ve dirilen bir tanrı olarak güneşle ve onun baharda dünyanın yenilenmesiyle bağlantısıyla ilişkilendirilen “kurbanlık kral” fikrine açıklamaya çalıştı.
Ancak Frazer, İsa’nın tarihsel gerçekliğinden şüphe duymadı ve şöyle dedi:
“Benim teorim, Nasıralı İsa’nın tarihsel gerçekliğini varsayar… İsa’nın tarihsel gerçekliğine yöneltilen şüpheler… ciddi bir ilgiye değmez.”
George Albert Wells’in daha önceki çalışmaları, İncillerdeki İsa figürünün tarihsel değil sembolik olduğunu iddia etmek için Pauline Mektuplarından ve Hıristiyan olmayan ilk belgelerin eksikliğinden yararlanıyordu . Earl Doherty, Yahudi mistisizminin bir İsa mitinin gelişimini etkilediğini öne sürerken , John M. Allegro, Hıristiyanlığın halüsinojenik mantarların kullanımına dayanan şaman dini olarak başladığını öne sürdü.
Son zamanlarda Timothy Freke ve Peter Gandy, İsa Efsanesi kavramını The Jesus Mysteries adlı kitaplarında popüler hale getirdiler.
Freke ve Gandy de dahil olmak üzere bazıları, 2 Yuhanna 1:7’ye işaret ederek İsa’nın varlığının efsanevi olduğu fikrinin Yeni Ahit kadar eski olduğunu öne sürdüler , ancak dönemin bilim adamları bu pasajın docetizme atıfta bulunduğuna inanıyorlar. İsa’nın tamamen uydurma bir figür olduğu inancı değil, gerçek anlamda fiziksel bir bedene sahip olmadığı inancı.
Richard Burridge ve Graham Gould, İsa Efsanesi hipotezinin ana akım eleştirel bilim tarafından kabul edilmediğine dikkat çekiyor. Robert E. Van Voorst, İncil akademisyenleri ve tarihçilerinin tezi “etkili bir şekilde çürütülmüş” olarak gördüklerini belirtti.
Graham Stanton şöyle yazıyor: “Bugün, Hıristiyan olsun ya da olmasın, neredeyse tüm tarihçiler İsa’nın var olduğunu ve İncillerin eleştirel bir şekilde tartılması ve değerlendirilmesi gereken pek çok değerli kanıt içerdiğini kabul ediyor. Pavlus’un olası istisnası dışında, genel bir fikir birliği var:
Nasıralı İsa hakkında birinci veya ikinci yüzyıldaki Yahudi veya pagan din öğretmenlerinden çok daha fazlasını biliyoruz.”
Hipotezi Savunanlar
İsa’nın efsanevi bir karakter olduğu fikrinin ilk iki savunucusu, 1790’larda Mesih’in Pers ve Babil mitolojisinin bir birleşimine dayandığını savunan kitaplar yayınlayan radikal Fransız Aydınlanma düşünürleri Constantin-François Volney ve Charles François Dupuis’ti.
İlk bilimsel savunucu muhtemelen on dokuzuncu yüzyıl tarihçisi , filozofu ve ilahiyatçısı Bruno Bauer’di ; Hegelci bir düşünürdü ve şu sonuca vardı:
” M.S. 40 civarında yaşayan ancak zaten çok yaşlı olan İskenderiyeli Yahudi Philo’nun Hıristiyanlığın gerçek babası olduğu ve Romalı stoacı Seneca , tabiri caizse onun amcasıydı.”
Bauer , Philo’nun, Yunanca ” logos ” kavramını Yahudi geleneğine uyarlayarak tamamen gelişmiş Hıristiyan anlatısına yol açan süreci başlattığını teorileştirdi. Şu anda Hıristiyanlık olarak bildiğimiz şeyin eski sosyalizmin bir biçimi olduğunu ve ancak imparator Hadrian’ın hükümdarlığı döneminde , ona göre en eski müjdenin – Markos – yazıldığı dönemde açıkça tanımlandığını savundu.
Bauer “Mark’ı yalnızca ilk anlatıcı olarak değil, aynı zamanda müjde tarihinin yaratıcısı olarak da kabul etti, böylece ikincisini bir kurgu ve Hıristiyanlığı tek bir orijinal evanjelistin icadı haline getirdi.” Bauer’e göre Mark , Seneca’nın Stoacı felsefesinden etkilenen bir İtalyan’dı.
Diğer yazarlar arasında Hıristiyanlığın Yahudilik ve Gnostik mistisizmdeki liberal eğilimlerin birleşiminden ortaya çıktığını savunan Edwin Johnson da vardı.
Teorinin AD Loman ve GIP Bolland gibi İncil akademisyenleri tarafından geliştirilen diğer versiyonları. Loman, İsa’nın hayatındaki Dağdaki Vaaz gibi bölümlerin , önceden var olan liberal Yahudi sözlerinin derlemelerini haklı çıkarmak için yazılmış kurgular olduğunu savundu.
Bolland, Hıristiyanlığın Gnostisizm’den evrimleştiği ve İsa’nın Tanrı hakkındaki Gnostik fikirleri temsil eden sembolik bir figür olduğu teorisini geliştirdi.
Yirminci yüzyılın başlarında, bir dizi yazar, oldukça spekülatif olanlardan daha bilimsel olanlara kadar, İsa efsanesi hipotezini destekleyen argümanlar yayınlamıştı. Bu tedaviler, geleneksel tarihçilerin ve Yeni Ahit bilginlerinin kitap uzunluğundaki yanıtlarını hak edecek kadar etkiliydi.
Efsanevi bir İsa’yı savunan kitaplardan en etkili olanı, Hıristiyanlığın Yunan felsefesinin çeşitli yönlerini benimseyerek yayılan bir Yahudi Gnostik kültü olduğu fikrini savunmak için günün bilim adamlarını bir araya getiren Arthur Drews’un The Christ Myth (1909) adlı kitabıydı.
Bu argümanların birleşimi, efsanevi İsa teorisinin standart biçimi haline geldi. Bertrand Russell , “Neden Hristiyan Değilim” (1927) adlı eserinde şöyle demiştir:
“Tarihsel olarak, İsa’nın var olup olmadığı oldukça şüphelidir ve eğer varsa bile O’nun hakkında hiçbir şey bilmiyoruz, bu yüzden onunla ilgilenmiyorum. çok zor bir sorun olan tarihsel sorun.”
Joseph Wheless’in 1930 tarihli Forgery In Christian (Hıristiyanlıkta Sahtecilik) adlı eserinde olduğu gibi diğerleri daha da ileri gitti ve mitin ikinci yüzyıldan itibaren tarihsel bir başlangıç gibi görünmesini sağlamak için sahte belgeler oluşturmaya yönelik aktif bir çabanın olduğunu iddia etti.
İsa’ nın Doğumu Yaşamı ve Ölümü Üzerine Benzerlik Taşıyan Mitler
Bu yazıda, İsa’nın Horus, Attis, Krişna, Dionysus ve Mithra arasındaki karakteristik benzerliklere dikkat çekeceğim.
Öte yandan, İsa’nın doğumunun aslında bir astrolojik olayı temsil ettiğini,
İsa’nın varlığının ise Zodyak Çaprazı arasındaki bağlatıya dikkat çekeceğim.
Ve bu yazıyı okuduktan sonra akla şu soru geliyor.
İsa gerçekten yaşadı mı?
Horus M.Ö 3000 civarında Mısır’ın güneş tanrısıydı. Horus güneşti ve yaşamı güneşin gökyüzündeki hareketiyle ilgili bir dizi hikayeyle açıklanıyordu.
Mısır’daki antik hiyeroglifler sayesinde bu güneş tanrısı hakkında çok şey biliyoruz.
Örneğin, Güneş’i ve Işık’ı temsil eden Horus’un, Set adında bir düşmanı vardı ve Set gece karanlığının kişiselleştirilmesiydi.
Her sabah Horus, Set’e karşı olan savaşı kazanırken, akşam olduğunda Set, Horus’u mağlup ederek onu yeraltına gönderir.
Burada da görüldüğü gibi “Aydınlık-Karanlık” ya da “İyi-Kötü” gibi kavramlar en çok karşılaşılan bugün bile farklı şekillerde karşımıza çıkan en bilindik mitolojik ikilemlerden biridir.
Horus’un hikayesi genellikle şöyle devam eder:
Horus
- Horus, 25 Aralık’ta “Bakire” İsis-Meri tarafından dünyaya getirilir.
- Doğumu doğudaki bir yıldızla birlikte meydana gelmiştir.
- 3 Kral, yıldızı takip ederek Horus’u bulmuş ve bu yeni doğmuş kurtarıcıyı süslemişlerdir.
- 12 yaşına geldiğinde cömert bir öğretmendi
- 30 yaşına geldiğinde ise Anup tarafından “Vaftiz” edildi ve görevine başladı
- Horus’un birlikte yolculuk ettiği 12 Havarisi vardı.
- Hastaları iyileştirmek ve su üstünde yürümek gibi mucizeler gösterdi
- Horus’un “Gerçek, Işık, Tanrı’nın Oğlu, Güzel Çoban, Tanrı’nın Koyunu” ve bunun gibi bir çok farklı isimlerle de biliniyordu.
- Typhon tarafından ihanete uğradıktan sonra Horus çarmıha gerildi, 3 gün boyunca gömülü kaldı ve sonra yeniden dirildi.
Horus’un bu karakteristik özellikleri özgün olsun ya da olmasın dünyadaki bir çok farklı kültürü ve tanrılarını etkileyerek hepsinde aynı mitolojik alt yapıyı meydana getirdi.
Attis
Frigya’nın Attis’i
- 25 Aralık’ta Bakire Nana’dan dünyaya geldi
- Çarmıha gerildi
- Gömüldü
- 3 gün sonra dirildi
Krişna
Hindistan’ın Krişna’sı
- Bakire Devaki’den doğdu
- Doğumu müjdeleyen bir yıldızla birlikte dünyaya geldi
- Havarilerine mucizeler gösterdi
- Ölümünden sonra tekrar dirildi
Dionysus
Yunanistan’ın Dionysus’u
- 25 Aralıkta bir bakireden dünyaya geldi
- Gezgin bir öğretmendi
- Suyu şaraba dönüştürmek gibi mucizeler gösterdi
- “Kralların Kralı, Tanrı’nın Sevgili Oğlu, Alfa ve Omega” gibi bir çok isimle anıldı
- Ölümünden sonra yeniden dirildi
Mithra
Pers’li Mithra
- 25 Aralık’ta bir bakireden doğdu
- 12 Havarisi vardı ve onlara mucizeler gösterdi
- Ölümünden sonra 3 gün gömülü kaldı ve yeniden dirildi
- “Gerçek” ve “Işık” gibi bir çok farklı isimle anıldı.
- İlginçtir ki, Mithra’nın kutsal ibadet günü “Pazar”dır.
Gerçek şu ki, dünyanın her yerinden ve farklı zaman dilimlerinden bu genel karakteristik özellikleri barındıran bir çok ilahi figür var.
Asıl soru şu:
Neden bu karakteristik özellikler?
Neden 25 Aralıkta bir bakire doğumu?
Neden 3 günlük ölüm ve kaçınılmaz yeniden diriliş?
Neden 12 havari?
Bunları anlamak için isterseniz en güncel güneş mesihini bir gözden geçirelim.
İSA
- 25 Aralık’ta Beytüllahim’de bakire Meryem’den dünyaya geldi
- Doğumu doğuda bir yıldızın doğmasıyla müjdelendi
- 3 Kral bu yıldızı takip ederek İsa’yı buldular ve süslediler
- 12 yaşına geldiğinde bir çocuk öğretmendi
- 30 yaşında Yahya tarafından vaftiz edildi ve görevine başladı
- İsa’nın birlikte yolculuk yaptığı 12 havarisi vardı
- Havarilerinde hastaları iyileştirmek, suda yürümek, ölüleri diriltmek, suyu şaraba dönüştürmek gibi mucizeler gösterdi.
- “Kralların Kralı, Tanrı’nın Oğlu, Dünya’nın Işığı, Alfa ve Omega, Tanrı’nın Koyunu” ve bunun gibi bir çok isimle anıldı.
- Yahuda tarafından ihanete uğrayıp 30 gümüş akçeye satıldı
- Çarmıha gerildi
- Mezara gömüldü
- 3 gün sonra dirilerek Cennet’e yükseldi
Öncelikle doğum kısmı tamamen astrolojik.
Sözü edilen doğu yıldızı Sirius’tur. 24 Aralık’ta gece gökyüzündeki en parlak yıldızdır ve Orion kuşağındaki diğer 3 parlak yıldızla beraber aynı hizadadır. Bu 3 parlak yıldız antik zamanlarda olduğu gibi bugünde aynı isimle anılır.
“3 Kral”
3 Kral ve en parlak yıldız Sirius, hepsi birlikte 25 Aralık’ta güneşin doğacağı noktayı gösterir. Bu yüzden 3 kral doğudaki yıldızı takip eder ve gün doğumunu yani güneşin doğumunu işaret eder.
Bakire (Virgin) Meryem, Başak burcundan gelir. Başak, “Virgo the Virgin” olarak da bilinir. Virgo (Başak), Latince’de Bakire demektir.
Başak aynı zamanda “Ekmek Evi” olarak da bilinir ve Başak, elinde bir demek buğday tutan bir bakire olarak tasvir edilir. “Ekmek Evi” ve sembolü olan Buğday hasat mevsimi olan Ağustos ve Eylül aylarını temsil eder.
Ayrıca Beytüllahim (Betlehem – İsa’nın doğduğu yer) tam tercümesi “Ekmek Evi”dir.
Bu yüzden aslında Beytüllahim dünyadaki bir yeri değil, gökyüzündeki bir yeri yani Başak burcu takımyıldızını temsil eder.
Ayrıca 25 Aralıkta yani kış gün dönümünde bir başka ilginç olay meydana gelir.
Yaz gün dönümünden kış gün dönümüne kadar, günler kısalır ve soğur. Kuzey yarım küreden bakıldığında güneş güneye doğru hareket eder ve gittikçe küçülerek silikleşir.
Günlerin kısalması ve kış gün dönümüne doğru hasat zamanının gelmesi, antik medeniyetlerde ölümü temsil ediyordu.
Bu, güneşin ölümüydü. 22 Aralık’ta güneşin yok olduğu en belirgin şekilde görülür.
Güneş 6 ay boyunca güneye doğru hareket eder ve o gün, ufuktaki en düşük noktasına ulaşır.
İşte burada ilginç bir olay olur:
Güneşin güneye doğru hareketi 3 gün boyunca durur, bu 3 günlük beklemeden sonra güneş, haç şeklindeki Güney takımyıldızının üzerinde yeniden yükselmeye başlar. 25 Aralık’ta gerçekleşen bu olaydan sonra güneş, bu sefer kuzeye doğru 1 derece hareket eder, günler uzamaya ve ısınmaya başlar, bahar gelir.
İşte bu yüzden, “Güneş haç üzerinde öldü, 3 gün ölü kaldı ve tekrar dirildi” denir. Bu yüzden İsa ve diğer sayısız güneş tanrısı aynı haç, 3 günlük ölüm ve yeniden diriliş temalarını paylaşır.
Bu aslında güneşin, Kuzey yarım küreye doğru hareket yönünü değiştirmeden ve baharı getirmeden önceki hareket sürecidir.
Buna rağmen güneşin yeniden dirilişi, bahar ekinoksuna kadar kutlanmazdı.
Çünkü güneş, günün uzadığı ve baharın belirtilerinin başladığı bahar ekinoksunda, yani “Paskalya” zamanında belirgin olarak karanlığın kötülüğünü alt ediyordu.
Şimdi, muhtemelen İsa’yla ilgili en belirgin astrolojik sembole yani 12 sadık havarisine bakalım.
Bunlar aslında Zodyak çaprazında tasvir edilen 12 burçtur ve güneşi temsil eden İsa onları ziyaret eder.
Zodyak Çaprazında İsa M.S 11. Yüzyıl İncil’de 12 sayısına birçok yerde rastlanır.
(Zodyak Çaprazı)
Güneşin yaşamını tasvir eden, Zodyak çaprazına geri dönersek, onun sadece güneşin hareketlerinin sanatsal bir ifadesi olmadığını söyleyebiliriz.
Bu aslında ilahi bir Pagan sembolüdür ve özünde şu şekildedir:
Bu bir Hıristiyanlık sembolü değildir. Bu, Paganların Zodyak çaprazı uyarlamasıdır.
Bu yüzden İsa, eski betimlemelerde hep kafasında bir haçla gösterilir. Çünkü İsa Güneştir, “Tanrı’nın Güneşi”dir, “Dünya’nın Işığı”dır, “Göğe Çekilen” dirve bu yüzden, aslında her sabah yaptığı gibi “Tekrar Gelecek”tir. Karanlığın düşmanı olan Tanrı’nın kudretiyle, her sabah “Yeniden Dirilir”, “Bulutlar Üzerinden Yükselir” ve tacında parlayan gün ışıklarıyla “Cennet’ten iner.”
İncil’de yer alan sayısız astrolojik-astronomik benzetmelerden belki de en önemlisi Çağ’lar ile ilgili olan kısımdır. Yine kutsal kitapta “Çağ” kelimesi birçok yerde geçmektedir. “Çağ” kavramını tam olarak anlayabilmek için, öncelikle gece gündüz eşitliğinin yani ekinoksun gerilemesi olayını anlamalıyız.
Antik Mısırlılar ve onlardan önceki birçok medeniyet fark ettiler ki, yaklaşık olarak her 2150 yılda bir bahar gün dönümünde şafak, Zodyak’ın bir başka sembolüne denk geliyordu. Bu olay, Dünya’nın kendi ekseninde açısal olarak dönerken yalpalanmasıyla ilgilidir.
Bu olaya gündönümünün gerilemesi denir, çünkü normal bir yıllık döngünün aksine bu olayda burç geriye gider. Bu gerilemenin 12 burcun tamamında gerçekleşmesi için gereken süre ise, tam olarak 25.765 yıldır. Bu süre aynı zaman da “Büyük Yıl” olarak adlandırılıyordu ve antik toplumlar buna çok dikkat ediyordu. Bu yüzden her 2150 yıllık süreci bir “Çağ” olarak adlandırdılar.
M.Ö 4300 yılından M.Ö 2150 yılına kadar Taurus, yani “Boğa Çağı” yaşandı. M.Ö 2150 yılından M.S 1 yılına kadar Aries, yani “Koç Çağı” yaşandı. Ve şu an da içinde bulunduğumuz M.S 1 yılından M.S 2150 yılına kadar olan süreçte de, “Balık Çağı” yaşanacak. 2150 yılından sonra ise, dünya yeni bir çağa girecek: “Kova Çağı”na…
İncil, sembolik olarak 3 çağın geçişinden ve geçilecek olan 4. bir çağdan bahseder. Eski Ahit’e göre Musa, Sina Dağı’ndan elinde 10 Emir’le birlikte geldiğinde, insanlarının altından bir buzağı heykeline taptıklarını görür ve çok üzülür.
Taş tabletleri parçalar ve insanlarına, bu utançtan arınmak için birbirlerini öldürmeleri gerektiğini söyler. Birçok ilahiyatçı bu öfkeyi, İsrailoğulları’nın yanlış tanrıya tapmalarına bağlamıştır.
Aslında o put altın bir boğaydı, Taurus Boğası’ydı ve Musa halkına yeni çağın, yani “Koç Çağı”nın geldiğini haber veriyordu. Bu yüzden Yahudiler, bugün bile hala koç boynuzu borusu çalarlar. Musa yeni çağ olan Koç Çağı’nı temsil ediyordu ve bu yüzden herkes eski çağdan vazgeçmeliydi.
Antik tanrılardan Mithra gibi, başka figürler de bu geçişi yaşamış ve aynı tema içerisinde bir boğayı öldürmüştür. İsa ise bundan sonra gelecek çağın, “Balık Çağı”nın yol göstericisidir. Yani 2 balığın. Balık sembolüne Eski Ahit’te çok rastlanır.
Örneğin İsa, 5000 kişiyi ekmek ve sadece 2 balıkla doyurmuştur. Görevine başlayıp Galilei ile yolculuğa çıktığında, 2 balıkçıyla arkadaş olmuş ve balıkçılar onu takip etmiştir. İnsanlar ABD’de arabalarının arkasına İsa-Balığı çıkartması yapıştırırlar. Bilmediğiniz şey aslında onun ne anlama geldiği.
Bu, Balık Çağı sırasındaki Pagan Güneş Krallığı’nın astrolojik sembolüdür. Ayrıca İsa’nın doğumu kabul edilen tarih, bu çağın başlangıç tarihidir.
Luke 22:10’a göre, havarilerinin İsa’ya “Senden sonra bir dahaki Paskalya nerede olacak?” diye sormaları üzerine İsa: “Bir şehre gireceksiniz ve orada elinde testiyle su taşıyan bir adam göreceksiniz. Onu takip edin, ve gireceği eve girin.” diye cevap verir.
Bu ayet, astrolojik esinlenmelerin belki de en açık olanıdır. Testiyle su taşıyan adam Aquarius’tur. Su-taşıyıcısıdır ve her zaman testiden su döken bir adam olarak tasvir edilmiştir. İsa Balık Çağı’nı temsil ediyordu. Güneş (Tanrı’nın Güneşi) Balık Çağı’nı (İsa’yı) terk ettiğinde, Aquarius’un (Kova) evine gelecekti, tıpkı Kova’nın (Aquarius) gün dönümü gerilemesinde Balık’ı takip etmesi gibi. İsa’nın aslında bütün söylediği, Balık Çağı’ndan sonra Kova Çağı’nın geleceğiydi.
Şimdi, zamanın ve dünyanın sonuyla ilgili hepimiz bir şeyler duymuşuzdur. Vahiy kitabındaki resimlemeleri saymazsak, bu konunun ana kaynağı Matta 28:20 bölümüdür, bu bölümde İsa: “Sizinle dünyanın sonuna kadar birlikte olacağım” der. Ama Kral James versiyonunda “Dünya” kelimesi, diğer birçok tercüme hatası gibi, aslında yanlış tercüme edilmiştir.
Aslında kullanılan kelime “Aeon” dur ve “Çağ” anlamına gelir. “Sizinle çağın sonuna kadar birlikte olacağım.” Ki bu doğrudur, İsa’nın Balık Çağı, güneş Kova Çağı’na girdiğinde bitecektir. Bütün bu “Dünyanın Sonu” ve “Zamanın Sonu” teması, aslında astrolojik bir alegorinin yanlış tercümesidir. Ama gelin bunu, dünyanın sonunun geldiğine inanan milyonlarca insana anlatın.
Diğer yandan İsa karakteri, edebi ve astrolojik olarak Mısır Güneş Tanrısı Horus’un tamamen kopyasıdır.
Örneğin,
Mısır’daki yaklaşık 3500 yıllık Luxor Tapınağı’nın duvarlarında bakire gebeliğini, Horus’un doğumu ve kutsanmasını gösteren resimler vardır. Resimler, Thaw’un bakire Isis’e Horus’a hamile kalacağını söylemesiyle başlar, daha sonra kutsal ruh Nef, bakireyi hamile bırakır, bakire doğum yapar ve bebek kutsanır. Bu hikaye İsa’nın hikayesiyle tamamen aynıdır. İsa ve Horus arasındaki benzerlik inanılmazdır.
Son olarak şunu söyleyebilirim; Mitolojiyi anlamak, dinleri çözmek demektir, dinleri çözmek özgürlüğünüzü elinize almanız demektir. Afyonlaşmayın ve kendi aklınıza siz hükmedin.
Saygılar efendim.