Roma İmparatorluğu

[ad_1]

Augustus Döneminde Roma İmparatorluğu Eyaletleri

Simeon Netchev (CC BY-NC-SA)

Roma İmparatorluğu, gücünün doruğundayken (M.S. 117 civarı) politik ve sosyal yapılar açısından Batı medeniyetinin en gelişmiş toplumuydu. M.S. 285’e gelindiğinde, imparatorluğun sınırları Roma’daki merkezi hükümetin yetişemeyeceği kadar genişlemişti, böylece İmparator Diocletian (hükmü M.S. 284-305) imparatorluğu ikiye ayırdı: Batı ve Doğu Roma İmparatorluğu. İmparatorluğun kuruluşu Augustus Caesar’ın (hükmü M.Ö.27-M.S. 14) ilk Roma imparatoru ilan edilişiyle gerçekleşti, ve batıda, son Roma imparatoru Romulus Augustulus, (hükmü M.S. 475-476) Germen Kral Odoacer (hükmü M.S.476-493) tarafından yenildiğinde imparatorluk çöktü. Doğuda ise XI. Konstantin’in (hükmü M.S. 1149-1453) ölümüne ve Osmanlı Türklerinin M.S. 1453’te Konstantinopolis’i düşürmesiyle beraber Roma’nın ardılı Bizans İmparatorluğu da sona erdi. Ancak Roma İmparatorluğu’nun Batı medeniyetine yaptığı kalıcı katkılar Batı kültürünün her alanında süregelmeye devam etmiştir.

Erken Hanedanlıklar

M.Ö. 31’de gerçekleşen Actium Muharebesi’nden sonra Gaius Octavian Thurinus, Julius Caesar’ın yeğeni ve varisi, Roma’nın ilk imparatoru oldu ve Augustus Caesar ismini aldı. Julius Caesar genellikle Roma’nın ilk imparatoru olarak bilinir, ancak bu yanlıştır; kendisi hiçbir zaman ‘İmparator’ ünvanını kullanmamıştır. Bunun yerine Senato’nun Caesar’ın üstün askeri ve politik gücünden dolayı reddetme imkanı olmayan ‘Diktatör’ ünvanı kendisine verilmiştir. Bunun aksine, Senato Augustus’a imparatorluk ünvanını şevkle vermiştir, onu övmüş, güç vermekten çekinmemişlerdir, çünkü Augustus Roma’nın düşmanlarını yok etmiş, sonunda bölgeye düzen getirmiştir.

 

Augustus: “Roma’yı kilden bir şehir olarak buldum, ancak onu mermer bir şehir olarak bıraktım.”

Augustus imparatorluğu M.Ö. 31 ve ölümü M.S. 14’e kadar yönetmiştir. O dönemde, kendisinin de dediği gibi, “Roma’yı kilden bir şehir olarak bulmuş, ancak mermerden bir şehir olarak bırakmıştır.” Augustus şehrin ve dolaylı olarak imparatorluğun kanunlarında reformlar gerçekleştirmiştir, Roma’nın sınırlarını güvence altına almıştır, iddialı inşaat projelerini hayata geçirmiştir (bu projeler Pantheon’u da inşa etmiş olan sadık generali Agrippa (M.Ö.63-12) tarafından denetlenmiştir), ve imparatorluk, tarihteki en önemli politik ve kültürel güçlerin arasına yükseltmiş, aslında belki de en önemlisi olmuştur. Pax Augusta olarak da bilinen Pax Romana (Roma Barışı) kendisi tarafından başlatışmıştır, 200 yıldan biraz daha uzun süren bu dönemde şehrin tarihinde görülmemiş bir barış, bolluk ve bereket dönemi gözlemlenmiştir.

Augustus’un ölümünün ardından güç, varisi Tiberius’a (hükmü M.S. 14-37) geçmiştir. İmparatorun politikalarının çoğunu sürdürmekle beraber, Tiberius’ta Augustus’u tanımlayan karakter sağlamlığı ve öngörü yeteneği bulunmamaktadır. Sonradan gelecek imparatorlar hakkında da aynı şey söylenebilir: Caligula (hükmü M.S. 37-41), Claudius (hükmü M.S. 41-54) ve Nero (hükmü M.S.54-68). İmparatorluğun bu ilk beş yöneticisi, kan bağıyla veya evlatlık olarak bağlandıkları Julius ve Claudius’tan ismini alan Julio-Claudian hanedanlığı olarak bilinir. Caligula’nın ünü ahlak bozukluğundan ve bariz deliliğinden gelse de hükmünün başları ardılı Cladius’unki kadar takdire değerdir. Cladius ise Britanya’da Roma’nın gücünü ve topraklarını arttırmıştır, Nero için ise bunlar söylenemez. Hem Caligula hem de Cladius hükmederken suikaste uğramışlardır (Caligula, Praetoria Muhafızları tarafından; Cladius ise kendi karısı). Nero’nun intiharı Julio-Claudian hanedanlığının sonunu getirmiştir ve ardından, sosyal sıkıntıların sıklıkla görüldüğü Dört İmparatorun Yılı başlamıştır.

 

Söz edilen dört imparator, sırasıyla Galba, Otho, Vitellius ve Vespasian’dır. Nero’nun M.S. 68’deki intaharının ardından, M.S.69’da Galba gücü ele geçirmiştir, ancak kısa sürede bu rol için yetersiz olduğu fark edilmiştir. Praetoria Muhafızları tarafından öldürülmüştür. Öldüğü gün, tahta yerine Otho geçmiştir, ve antik kayıtlara göre o zamanlar iyi bir imparator olacağı düşünülmüştür. Ancak rakibi General Vitellius, gücü kendisi için istediğinden iç savaş çıkmıştır, Otho intahar etmiş ve Vitellius tahta geçmiştir.

Vitellius’un Galba’dan pek bir farkı olmadığı ortaya çıkmıştır, tahta geçer geçmez lüks eğlencelere ve ziyafetlere odaklanmış, görevini ihmal etmiştir. Lejyonlar bunun yerine General Vespasian’ı imparator ilan etmişler ve Roma’ya yürümüşlerdir. Vitellius, Vespasian’ın birlikleri tarafından öldürülmüştür, ve sonunda Vespasian (hükmü M.S.69-79), Galba’nın tahta çıkışının yıldönümünde imparator olmuştur.

 

Vespasian, Flavius Hanedanı’nın kurucusu olmuştur, bu hanedanlık dönemi devasa inşaatleriyle, ekonomik bolluğuyla ve imparatorluğun daha da genişlemesiyle bilinir. Bu bolluğun kanıtı olarak da yapılan inşaatler gösterilebilir, örneğin Flavian Amfitiyatrosu (ünlü Roma Kolezyumu) inşaati Vespasian döneminde başlamış, oğlu Titus tarafından (hükmü M.S.79-81) bitirilmiştir. Titus’un hükmünün başında, M.S.79’da Vezüv Dağı patlamıştır, Pompeii ve Herculaneum şehirleri toprak altına gömülmüştür.

Roman Emperor Domitian, Louvre

Roma İmparatoru Domitian, Louvre

Mary Harrsch (Photographed at the Musée de Louvre) (CC BY-NC-SA)

Antik kaynaklar, Titus’u hem bu felaketin yönetiminde hem de M.S. 80’de gerçekleşen büyük Roma yangınının ardından yaptığı çalışmalarla istisna olmaksızın övmektedir. Titus, yüksek ateşten M.S. 81’de vefat etmiştir ve tahta erkek kardeşi Domitian (hükmü M.S.81-96) geçmiştir. Domitian Roma sınırlarını genişletmiş ve güvence altına almış, büyük yangının ardından şehri yeniden inşa etmeye başlamış, erkek kardeşinin başlattığı projeleri devam ettirmiş ve imparatorluk ekonomisini güçlendirmiştir. Buna rağmen otokratik metodları ve politikaları, onun Roma Senatosu’nun gözünden düşmesine sebep olmuştur ve M.S. 96’da öldürülmüştür.

Beş İyi İmparator

Domitian’ın halefi, aynı zamanda danışmanı olan Nerva olmuştur. Nerva, Nervan-Antonin hanedanını kurmuştur ve bu hanedanlık Roma’ya M.S. 96-192 aralığında hükmetmiştir. Bu dönem Roma’nın Beş İyi İmparatoru sayesinde refahın arttığı bir dönemdir. M.S. 96 ve 180 aralığında, beş olağanüstü adam sırayla tahta çıkmışlar ve Roma İmparatorluğu’nu daha da yükseğe taşımışlardır.

 
  • Nerva (hükmü M.S. 96-98)
  • Trajan (hükmü M.S. 98-117)
  • Hadrian (hükmü M.S. 117-138)
  • Antoninus Pius (hükmü M.S. 138-161)
  • Marcus Aurelius (hükmü M.S. 161-180)

Onların önderliğinde Roma İmparatorluğu güçlenmiş, stabilleşmiş, boyut ve kapsam bakımından genişlemiştir. Lucius Verus ve Commodus, Nervan-Antonin Hanedanı’nın son üyeleridir. Verus, Marcus Aurelius’un M.S. 169’daki ölümüne kadar onunla birlikte imparatorluk yapmıştır, ancak çok etkili olduğu düşünülmemektedir. Commodus (hükmü 180-192), Aurelius’un oğlu ve halefidir, Roma’da tahta geçen en başarısız imparatordur. Genelde sadece kendi zevki için harcamalar yapmış, imparatorluğu düşünmeden keyfi davranmıştır. M.S. 192 tarafından güreşteki partneri tarafından hamamda öldürülmüştür. Ölümüyle beraber, Nervan-Antonin Hanedanı sona ermiştir, ve yerine Commodus’un suikastinde yer aldığı düşünülen Pertinax gelmiştir.

Pompeii and Mt. Vesuivus

Pompeii ve Vezüv Dağı

mchen007 (Copyright)

Severan Hanedanlığı

Pertinax, öldürülmeden önce sadece üç ay tahtta kalmıştır. Çok kısa sürede Septimus Severus’un gücü ele geçirmesiyle Beş İmparatorun Yılı başlamıştır. Severus (hükmü M.S. 193-211) Severan Hanedanlığı’nı kurmuştur, Parthialıları yenmiştir ve imparatorluğu genişletmiştir. Afrika ve Britanya’ya gerçekleştirdiği seferler kapsamlı ve pahalıdır, bu yüzden ileride Roma’daki finansal problemlerin oluşmasına sebep olmuştur. Ardından tahta oğulları Caracalla ve Geta gelmiştir, ancak Caracalla erkek kardeşini öldürtmüştür.

 

Roman Beach Attack

Romalıların Sahil Saldırısı

The Creative Assembly (Copyright)

Caracalla, M.S. 217’ye kadar tahtta kalmıştır, ancak bizzat muhafızı tarafından öldürülmüştür. Caracalla’nın hükmü sırasında Roma vatandaşlığı imparatorluk sınırları içindeki bütün özgür erkeklere verilmiştir. Bu kanunun kabul edilmesinin sebebi olarak vergi arttırmak gösterilmektedir, çünkü böylelikle kanun geçtikten sonra merkezi hükümetin vergi toplayabileceği insan sayısı büyük ölçüde artmıştır. Severan Hanedanı, Julia Maesa (‘imparatoriçe’ olarak geçer) önderliğinde, gerekirse manipülasyonla hükmetmeye devam etmiştir, ancak Alexander Severus’un M.S. 235’teki (hükmü M.S. 222-235) suikastinin ardından imparatorluk kaosa sürüklenmiştir. Bu kaos, Üçüncü Yüzyıl Krizi olarak geçmektedir (M.S. 235-284 arası sürmüştür).

 

İki İmparatorluk: Doğu ve Batı

Bu dönem, ki İmparatorluk Krizi olarak da geçer, bitmeyen iç savaşla tanımlanmaktadır. Birçok askeri lider birbiriyle imparatorluk gücü için mücadele etmektedir. Krizin bir diğer sonucu da toplumdaki gerginlik, ekonomik sıkıntılardır (Severanların Roma para birimini değersizleştirmesi de buna etkendir). Son olarak, bir diğer sonuç ise imparatorluğun üç farklı bölgeye bölünmesi olmuştur. İmparatorluk, Aurelian (M.S. 270-275) tarafından yeniden birleştirilmiştir, politikaları Diocletian tarafından genişletilmiştir, ve sonunda Diocletian tarafından Tetriarşi (dörtlü yönetim) imparatorluğun düzenini gözetmek için kurulmuştur.

İmparatorluk Krizi, birçok askeri liderin imparator olabilmek için birbiriyle mücadele ettiği, bitmeyen bir iç savaşla tanımlanır.

Buna rağmen, imparatorluk o kadar büyüktür ki Diocletian daha iyi yönetim sağlayabilmek için generallerinden Maximian’ı (hükmü 286-305) eş imparator ilan etmiş, imparatorluğu da M.S. 285’te ikiye bölmüştür. Böylelikle ortaya Batı Roma İmparatorluğu ve Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans İmparatorluğu olarak da bilinir) ortaya çıkmıştır. İmparatorluk Krizi’nin önemli sebeplerinden biri haleflerin belirlenmemesinden kaynaklandığından, Diocletian kişi tahta çıktığı anda halef seçmeli şartını getirmiştir. Haleflerden ikisi generaller Maxentius ve Konstantin’dir. Diocletian, M.S. 305’te kendi başına tahttan inmiştir ve tetriarşi rakip bölgelerin birbirlerini domine etme mücadelesinden dolayı yıkılmıştır. Diocletian’ın M.S. 311’deki ölümünün ardından, Maxentius ve Constantine imparatorluğu yeniden iç savaşa sürüklemişlerdir.

Konstantin ve Hristiyanlık

M.S. 312’de Konstantin, Milvian Köprüsü Muharebesi’nde Maxentius’u yenmiştir, böylelikle hem Batı hem Doğu Roma’nın tek imparatoru olmuştur (hükmü M.S. 306-337 arasıdır ancak mutlak güce sahip olduğu aralık M.S. 307-324’tür). Hazreti İsa’nın başarısının sebebi olduğuna inandığından, Konstantin Milan Fermanı dahil olmak üzere çeşitli yasalar çıkarmıştır. Milan Fermanı’na göre özellikle Hristiyanlığa ve diğer dinlere imparatorluğun her yerinde hoşgörü gösterilecekti.

The Colossus of Constantine

Konstantin Heykeli

Dana Murray (CC BY-NC-SA)

Önceki Roma imparatorları da otoritelerini arttırmak için kendilerinin belli bir ilahla ayrı bir bağları olduğuna inanırlardı (Caracalla için bu Serapis, Diocletian için ise Jüpiter’di). Konstantin ise Hazreti İsa’yı seçmiştir. Nicea’nın İlk Konseyi’nde (M.S. 325) toplantıya öncelik etmiştir, inancı düzenlemiştir ve İsa’nın ilahlığı gibi önemli konularda kararlar alınmıştır. Şuanda İncil olarak bilinen yazmalar biraraya getirilmiştir. İmparatorluğa düzen getirmiş, para biriminin değerini yükseltmiş, orduda reformlar yapmış, aynı zamanda eski Byzantium’da (günümüzde İstanbul) Yeni Roma’yı kurmuştur, bu şehir Konstantinopolis olarak da bilinir.

Şuanda Büyük Konstantin olarak bilinmektedir, ki bunun sebebi Hristiyan yazarların onu inançlarının koruyucusu olarak görmeleridir, ancak başka tarihçilerin belirlendiği gibi bu ünvanın sebebi aynı zamanda dini, kültürel ve politik reformları, savaştaki yeteneği ve büyük ölçekli inşaat projeleridir. Ölümünün ardından oğulları imparatorluğun başına geçmiştir ve çok kısa sürede, Konstantin’in bütün başardıklarını tehdit eden bir iç mücadeleye sürüklenmişlerdir.

Üç oğlu, II. Konstantin, II. Constantius ve Constans, Roma İmparatorluğu’nu aralarında bölüşmüşlerdir ancak kimin daha fazla bölgeye sahip olması konusunda anlaşamadıklarından çatışmalar başlamıştır. Bu çatışmalarda II. Konstantin ve Constans öldürülmüştür. II. Constantius, kuzeni Julian’ı halefi olarak belirlemesinin ardından ölmüştür. İmparator Julian sadece iki yıl (M.S. 361-363) hükmetmiştir ve bu dönemde Roma’da hükümetin işleyişini geliştirecek reformları hayata geçirmiş, eski ihtişama ulaşmaya çalışmıştır.

Neo-Platonik bir filozof olduğundan, Julian Hristiyanlığı reddetmiştir, bu inancın ve Konstantin’in bu inancı savunmasının imparatorluğun düşüşüne sebep olduğuna karar vermiştir. Resmiyette dini hoşgörü bulunmakla beraber, Julian etkili hükümet memurluklarından Hristiyanları çıkarmıştır, Hristiyan öğretilerini yasaklamıştır, aynı zamanda orduya katılmalarını da engellemiştir. Perslere düzenlediği sefer sırasında öldürülmüştür ve böylece Konstantin’in başlattığı soyun sonu gelmştir. Roma’nın son pagan imparatorudur, Hristiyanlığa karşı geldiğinden lakabı “Kafir Julian” olmuştur.

Byzantine Empire c. 460 CE

M.S. 460’da Bizans İmparatorluğu

Tataryn77 (CC BY-SA)

Hristiyanlığı yeniden imparatorluğun ana dini haline getiren ve Julian’ın bazı kararlarını iptal eden Jovian’ın kısa yönetiminin ardından, imparatorluk ünvanı I. Theodosius’a geçti. I. Theodosius (M.S. 379-395) Konstantin’in ve Jovian’ın dini reformlarını bitirdi, pagan tapınmalarının hepsini yasakladı, pagan okulları ve üniversiteleri kapadı, aynı zamanda tapınaklarını Hristiyan kiliselerine çevirdi ve Hristiyanlığı M.S. 380 yılında Roma’nın resmi dini yaptı.

Paganizmin getirdiği sosyal yükümlülükler ve dini inançlar bütünü, Hristiyanlığın kurumlaştırılmasıyla ortadan kaldırıldı.

Theodosius’un yasasıyla beraber, Plato’nun ünlü Akademisi de bu dönemde kapatıldı. Yaptığı reformlar ne Roma aristokrasi tarafından ne de hala geleneksel pagan inançlarına bağlı halktan kabul gördü. Paganizmin getirdiği sosyal yükümlülükler ve dini inançlar bütünü, Hristiyanlığın kurumlaştırılıp yeryüzünden ve insanların arasından tanrıları kaldırması ve tek bir Tanrı’yı cennete yerleştirmesiyle beraber ortadan kaldırıldı.

Bu yeni Tanrı, eski tanrıların aksine, Roma’ya karşı özel bir ilgi beslemiyordu -bütün insanların tanrısıydı- ve bu Roma dinini, Roma devleti dininden ayırdı. Önceden Roma dini inançları devlet tarafından desteklenir, hükümetin statüsünü arttıracak ritüeller ve festivaller düzenlenirdi. I. Theodosius, Hristiyanlığı yaymak için o kadar çaba harcadı ki imparatorluğun diğer vazifelerini gözardı etti, Doğu ve Batı imparatorluklarını birlikte yöneten son hükümdar oldu.

İmparatorluğun Yıkılışı

M.S. 376-382 arasında Roma, Gotik Savaşları’nda işgalci Gotlarla mücadele etti. M.S. 378’de, 9 Ağustos’taki Adrianople Savaşı’nda Roma İmparatoru Valens (hükmü M.S. 364-378) yenildi. Tarihçilere göre bu, Batı Roma İmparatorluğu’nun bitişinin başlangıcındaki kritik bir andır. İmparatorluğun yıkılışına dair çeşitli teoriler bulunmaktadır, ancak şuan dahi hangi faktörlerin kesinlikle etkili olduğu söylenememektedir. Edward Gibbon’ın ünlü kitabı Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi‘nde belirttiği üzere, Hristiyanlık önemli bir rol oynamış, yeni din, paganizmin imparatorluktaki geleneklerini yok etmiştir.

Hristiyanlığın, imparatorluğun sonunu getirdiği argümanı Gibbon’dan önce de öne sürülmüştür. Buna karşılık, teolog Orosius (M.S. 5.yüzyıl) M.S. 418’de, Hristiyanlığın hiçbir suçu olmadığını söylemiştir. Orosius’a göre, aslında çöküşün sebebi bizzat paganizmin kendisidir. Roma’nın yıkılışına etki eden diğer faktörler şunlardır:

  • İmparatorluğun geniş sınırlarından dolayı siyasi düzensizlik
  • İmparatorluğun farklı iki bölgesinin çıkar çatışmaları
  • Barbar kabilelerin gerçekleştirdiği işgaller
  • Hükümetteki yolsuzluklar
  • Paralı askerler
  • Köle gücüne fazla güvenilmesi
  • İşsizlik ve enflasyon

İmparatorluğun büyüklüğü ikiye bölünmüş olmasına rağmen düzgün yönetilecek düzeyde değildi. Doğu’da yükseliş gözlemlenirken, Batı zorlanıyor, ve ikisi de birbirine yardım etmeyi düşünmüyordu. Doğu ve Batı Roma birbirlerini takım üyesi olarak değil, rakip olarak görüyorlardı ve salt kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyorlardı. Germen kabilelerin güçlenmesi ve sıklıkla Roma’ya seferler düzenlemeleri, hükümetteki yolsuzluklar olmasaydı daha baş edilebilir olabilirdi, özellikle bölgedeki valiler ve Romalıların Gotlara olan bakış açısının değiştirilmesi de sonun gelişini engelleyebilirdi.

Genellikle Roma ile etnik bağları olmayan ve barbar paralı askerlerden oluşan Roma ordusu, sınırları kontrol etmekte; hükümet ise uzaktaki eyaletlerden vergi almakta zorlanıyordu. Severan Hanedanlığı zamanında başlamış olan para biriminin değer kaybı enflasyonu ve kölelere olan bağlılığı arttırmıştı. Kölelikle beraber alt sınıftaki insanlar işsiz kalmış, dolayısıyla işsizlik oranları yükselmişti. M.S. 3.yüzyılda işgalci Hunlardan kaçarak gelen Vizigotlar ve gerçekleştirdikleri işgaller de yıkımın önemli faktörlerinden biridir.

 

Invasions of the Roman Empire

Roma İmparatorluğu’ndaki İşgaller

MapMaster (CC BY-SA)

4 Eylül M.S. 476’da Batı Roma İmparatorluğu’nun sonu resmi olarak geldi. İmparator Romulus Augustulus, Germen Kral Odoacer tarafından tahttan indirildi (bazı tarihçiler sonu Julius Nepos’un ölüm yılı olan M.S. 480 olarak da kabul etmektedir). Doğu Roma İmparatorluğu ise M.S. 1453’e kadar Bizans İmparatorluğu olarak varlığını sürdürdü ve başlarda kısaca “Roma İmparatorluğu” olarak anılmasına rağmen, asıl imparatorlukla pek benzerlikleri yoktu. Batı Roma İmparatorluğu, sonradan Kutsal Roma İmparatorluğu (M.S. 962-1806) olarak yeniden canlandırılmaya çalışılacaktı, ancak Roma İmparatorluğu’nun özelliklerine sahip değildi ve sadece ismi “imparatorluk”tu.

Roma İmparatorluğu’nun Mirası

Roma İmparatorluğu’ndan çıkan icatlar ve yenilikler antik dünyadaki insanların hayatını derinden etkilemiştir ve hala dünyadaki çeşitli kültürde etkisileri sürdürmeye devam etmektedir. Romalılar yol ve bina yapımı, bina içi tesisat, kemerli su yolları ve hızlı kuruyan beton gibi icatları ya kendileri bulmuş ya da var olan icatları geliştirmişlerdir. Batı’da kullanılan takvim Julius Caesar’a aittir, ve Latin dil ailesinde haftanın günleri ile aylar isimlerini Roma’dan almaktadır. Şuandaki ürün geri iadesinin kökeni de Roma’ya dayanır. Roma kanunlarına göre tüketiciler defolu veya istenmeyen ürünleri satıcıya iade edebilmekteydiler.

Apartman yapıları (insula), umumi tuvaletler, kilitler, anahtarlar, gazeteler ve çoraplar da Romalıların üretimiydi, bunun dışında ayakkabılar, postacılık sistemi (Perslerden esinlenilmişti), kozmetik ürünler, büyüteçler ve edebiyatta hiciv de Roma’dan çıkmıştı. İmparatorluk zamanında tıp, hukuk, din, siyaset ve savaş konularında da ciddi gelişmeler yaşanmıştı. Romalılar yeni ele geçirdikleri topraklardaki yerli halkın icatlarını benimseyip geliştirmekte oldukça başarılıydılar. Bu sebeple hangi icadın “orijinal” olduğu, hangisinin varolan bir konseptten, teknikten veya aletten üretilip üretilmediği belli değildir. Ancak kısaca söylenebilir ki Roma İmparatorluğu şuan dahi dünyada etkisini sürdüren bir miras bırakmıştır.