Bakirelerden Doğan Tanrılar; gün 25 aralık, 3 kral, ölüm ve 3 gün sonra dirilme, bakire den doğmuş olmak gibi önemli özellikler barındırır. Aşağıdaki yazımızda örnekleri göreceksiniz.
M.Ö 10.000 yılından beri insanlar bu nesneye duydukları saygıyı ve hayranlığı biçimlerle ve yazılarla dile getirmişler.
Bunun nedeni ise gayet açık: Güneş, hergün doğarak insanların dünyasını aydınlatır, sıcaklık ve güvenlik sağlar, onları soğuktan, körlükten ve geceleri ortaya çıkan yırtıcı hayvanlardan korur. İnsanlar anladı ki o olmadan ekinler büyümez ve bu gezegen üzerinde yaşam devam edemez.
Bu gerçekler güneşi tüm zamanların en çok tapınılan nesnesi haline getirdi. Benzer şekilde insanlar yıldızlara da ilgi duydular. Yıldızların hareketlerini takip ederek uzun vadede gerçekleşen bazı olayları önceden hesaplayabileceklerini fark ettiler.
Ay tutulması ve dolunay gibi olayları. Gök cisimlerini gruplayarak bugün bizim “takımyıldız” dediğimiz haritaları oluşturdular.
Zodiac çaprazı, İnsanlık tarihinin en eski kavramsal kavramsal işaretlerinden biri. Güneşin bir yıllık süreç içinde 12 takım yıldızın içinden geçişini tasvir eder. Ayrıca 12 ayı, 4 mevsimi, gün dönümlerini ve ekinoksları da belirler.
Zodiac çaprazında her takım yıldızı antrofomize edilmiş, diğer bir değişle hayvan ya da figürleriyle kişiselleştirilmişlerdir.
Bir başka deyişle antik toplumlar güneşi ve yıldızları izlemekle kalmamış onları, hareketlerinin sonucu meydana gelen olaylarla bağlantılı olarak özenle kişiselleştirmişlerdir. Güneş yaşam veren ve yaşamı devam ettiren nitelikleriyle görülmeyen yaratıcının sureti, yani Tanrı olarak kişiselleştirilmiştir.
“Tanrının Güneşi”, “Dünyanın Işığı” ve “İnsanlığın Kurtarıcısı” olarakta bilinir. Benzer şekilde 12 takım yıldızda “Tanrının Güneşi”nin ziyaret ettiği yerleri temsil ederler. Ve genellikle o zaman aralığında gerçekleşen doğa olaylarındaki etken elementlerle isimlendirilirler.
Örneğin Aquaris : su taşıyıcısı, şiddetli yağmurlar getiren kişi.
M.Ö 3.000 civarında Mısır’ın Güneş Tanrısıydı. Horus Güneşti ve yaşamı, güneşin gökyüzündeki hareketleriyle ilgili bir dizi hikayeyle açıklanıyordu. Mısırdaki antik hiyeroglifler sayesinde bu güneş tanrısı hakkında çok şey biliyoruz.
Örneğin Güneşi ve ışığı temsil Eden Horus’un Set adında bir düşmanı vardı.Ve Set gece karanlığının kişiselleştirilmesiydi. Her sabah Horus Set’e karşı olan savaşını kazanırken akşam olduğunda da Set Horus’u mağlup ederek onu yeraltına gönderirdi.
Burada da görüldüğü gibi Aydınlık- karanlık, İyi-Kötü gibi kavramlar en çok karşılaşılan kavram ve bugün bile farklı şekillerde karşımıza çıkan en bilindik mitolojik ikilemlerden biridir.
Horus’un hikayesi genellikle şöyle devam eder: Horus, 25 Aralıkta bakire İsis Meri tarafından dünyaya getirilir. Doğumu doğudaki bir yıldızla birlikte meydana gelmiştir. 3 kral yıldızı takip ederek Horus’u bulmuş ve bu yeni doğmuş kurtarıcıyı süslemişlerdir. 12 yaşına geldiğinde, cömert bir çocuk öğretmendi. 30 yaşına geldiğinde ise Anup tarafından vaftiz edildi. Ve görevine başladı.
Horusun birlikte yolculuk ettiği 12 havarisi vardı. Hastaları iyileştirmek ve su üstünde yürümek gibi mucizeler gösterdi.
“Tammuz” Suriye ve Lübnan’da tapılan bir ilah olan “Dumuzu”nun İbrani dilindeki karşılığıdır. (…) İncil’de (Hezekiel 8:14) bahsi geçen Tammuz, İÖ 2000 civarında, 25 Aralık günü, Suriye’nin Gebal (modern Gebail, Yunanca Bublos)5 şehrinde Mylitta isimli bir bakireye doğan bir “yaşam-ölüm-yeniden doğuş tanrısı”dır; mağarasından sabah çıkar, gece döner, aradaki sürede gökyüzünü tavaf eder.
Yunanlılar onu “Adonis” olarak tanır; sözcük, Fenike dilinde ve İbranice’deki “Adhon”dan gelir. Babil mitolojisi, Dumuzu ya da Tammuz’u6 kışı simgeleyen vahşi bir yaban domuzunun katlettiği yakışıklı bir çoban olarak anlatır. Tammuz, mucizeler göstermekte, hastaları iyileştirmektedir. İnsanoğlunun kurtarıcısı olmak için meşakkatli bir ölüme katlanmış; bir takım beyanlara göre üçüncü gün yeniden dirilerek ebediyen kutsanmış yeni bir hayata başlamıştır.
Tammuz’un ölümü, Suriye ve Filistin’in nebatatın telef olduğu uzun, kurak yazlarını; dirilerek hayata dönmesi ise yağmur mevsiminde yeniden canlanan çatlamış toprakların bereketli bitkilerle örtülmesini simgeler veya ölümü soğuk, sert kışın, yani mitolojik yaban domuzunun, dirilişi ise yemyeşil bir baharın anlatımıdır.”
İnanın, azizler, Efendiniz geri verildi,
Dirilen Efendinize inanın;
Tammuz’un tahammül ettiği acılarla
Tedarik edilmiştir bizim kurtuluşumuz.
Yukardaki dizenin yazarı Knidoslu Ctesias, İÖ 400 civarında, Knisdos da [Datça] yaşamış hekim ve tarihçidir. Pers kraliyet arşivlerini temel aldığı söylenen Persica isimli yirmi üç ciltlik Asur ve Pers tarihleri, Homeros’un “Epik” veya “Homeros Yunancası” olarak bilinen dilde yazdığı İlyadaveOdiseya’sından farklı olarak, İyonya lehçesinde kaleme alınmıştır. Ctesias’ın tarihçiliği, genel kabulün dışında bilgiler ihtiva ettiğinden zaman zaman tartışmalı olmakla birlikte, Homeros’un inanırlığını yer yer sarsmış olduğu da bir gerçektir.
Tammuz’un dirilişi her yıl suyla yıkanma ve yağla meshedilme işlemlerini içeren bir yas ayiniyle anılır. Akadlara ait bir metinde, “Figan eden erkekler ve kadınlar, bana O’nunla gelin,” diye yazar, “ölüler mezarlarından çıksınlar ve tütsüyü koklasınlar.” Arkaik İbraniler, Temmuz’un yasının tutulduğunu Eski Ahit’te şöyle anlatır: “Ve Rab evinin şimale doğru olan kapısının girilecek yerine beni getirdi ve işte, Tammuz için ağlayan kadınlar orada oturmakta idiler. Ve bana dedi; gördün mü âdemoğlu? Yine bunlardan büyük mekruh şeyler göreceksin.” [Hezekiel, 8:14-15] Tammuz’un dirilişi ile Akat toprakları yeniden bereketlenir, mevsimsel ve günlük döngü surer.
***
Diyonisus (ya da Diyonisos) dininin Trakya’da başladığı ve bilinen dünyaya, yani Yunanistan, Mısır ve Baküs olarak bilindiği Roma’ya, oradan yayıldığı kabul edilir. Bununla birlikte, Diyonisus isminin eski Yunanistan’ın tarih öncesi Miken şehrinde bulunan “Linear B” tabletlerinde yer almış olması, İlah’ın kökenlerinin Akdeniz’de, Minos medeniyetinin (İÖ 3000-1000) hüküm sürdüğü, Girit’te olduğuna işaret etmektedir.
Homeros destanlarında adı geçen Eski Truva kentini ortaya çıkaran Alman Arkeolog Heinrich Schliemann’ın (1822-1890) bulguları ışığında, Miken medeniyetinin izini süren İngiliz Arkeolog Sör Arthur John Evans, (1851-1941) Knosos, Girit’te farklı bir medeniyetin izlerini bulur. Kökleri Miken medeniyetinden çok daha eskilere giden bu görkemli uygarlığa ait yaklaşık 5000 tablette kullanıldığı görülen yazıya, “Linear B” yazısı denir. İÖ 2000’lerden itibaren kullanıldığı anlaşılan bu yazı, yumuşak kil tabletler üzerine iğne uçlu bir stilus ile yazılır. Mezopotamya’daki örneklerinin aksine, tabletler ateşte pişirilmemiş, kendiliklerinden kurumaya bırakılmış olduklarından, günümüze ulaşabilmiş olmaları şans eseridir.
Diyonisus’a tapınma, İsa’nın doğumundan birkaç yüzyıl öncesinde başlar. Roma’nın ve Roma halkının anıtsal bir tarihini yazan Titus Livius (İÖ 59-İÖ 17) Diyonisus itikadının İÖ 186 yılındaki esaslarını nakleder, Julius Cesar (İÖ 100-İÖ 44) döneminde resmen tanınmış olan sırları yazar.8 Diyonisus, bakire Semele’den doğar. Babası, Zeus’tur. Bazı kaynaklarda bir hayvan yemliğine yerleştirildiği ve mağarada büyütüldüğü söylenir ki, baba Zeus da öyledir. Tammuz gibi Diyonisus da bir “yaşam-ölüm-yeniden doğuş ilahı”dır. Bazı metinlerde “kuzu” ile özdeşleştirilir; diğer isimleri ise Krallar Kralı, Biricik Öz-oğul, Kurtarıcı (Soterios), Kefil, Hamil-i Günah, Meshedilmiş Olan, Alfa ve Omega şeklindedir.
(…)
Hıristiyan babalarından Rahip Julius Firmicus Maternus, 346’da derlediği ve Roma İmparatoru II. Constantius’a (317-361) ithaf ettiği Pagan Dinlerin Yanlışları (De Errore Profanarum Religionum) başlıklı kitabında, Diyonisus’un müritlerinin, O’nun “yakalanıp öldürüldüğüne” ve katillerinin “bedenini kesip parçaladıklarına (…) ve midelerine indirdiklerine” inandıklarını yazar. Bu olay, her iki yılda bir, inananlar tarafından “[Tanrı’nın yenilip yutulduğu] zalim bir şölenle” anılmakta, müritler “canlı bir boğayı dişleriyle parçalayarak yemektedirler.”
İmparatorun paganlara yeterince sert davranmadığını düşündüğü anlaşılan Maternus, eski dinleri yeryüzünden silmenin Constantius’a kutsal bir görev olarak tevdi edildiğini hatırlatır.
Diyonisus’un sırları arasında, bir kutsal yemek, Tanrı’nın ölümüne dair bir sır ve kurtuluş vardır. Öte yandan, Diyonisus’a, diğer tanrılarla birlikte, günümüzde Atina’nın bir semti olan Eleusina’da, (Eleusis) “Eleusina Sırları” denilen yerde tapınılır.
“Eleusina Sırları,” Eski Yunan’da Demeter ve Persephone kültlerinin yılda bir kez yapılan, üyeliğe kabul (initiation) törenlerinin adıdır. Batı geleneğinin önemsenen bir parçası olan bu uygulamalar, Yahudilerin “bar mitzvah”ı gibi ergenlikten yetişkenliğe geçişi, Hıristiyanların “vaftiz”i gibi tanrısal kutsanmayı veya gizli bir tarikat, cemaat veya cemiyete kabul ile orada ‘yeniden doğuş’u simgeler. “Eleusina Sırları”, İÖ 1600 civarında, Miken döneminde başlamış, daha sonra Roma’ya yayılmıştır. Adayların (initiates) tanrılarla bütünleştiği, tanrısal gücün öbür dünyaya dair vaad ve ödüllerini ifade ettiğine inanılan etkinliklerde, ayinler, seremoniler ve inançlar gizlidir.
***
Osiris ve oğlu Horus’a (diğer bazı isimleri: Har, Haroeris, Har-pa-khered, Harpokrates, vb.) Mısır’da tapılmakla birlikte, kült, Yunan Ptolemaic Hanedanı’ndan itibaren, Yunanistan ve Roma İmparatorluğu’na (İÖ 3000-400) yayılmıştır.
Horus, 25 Aralık’ta, İsis-Meri adında, sonsuza dek bakire kalan bir bakireye, bir mağara veya yemlikte doğar. İsis, analık ve bereket tanrıçası olup, “Cennetin Anası,” “Cennetin Kraliçesi (Regina Coeli)” ve “Stella Maris” adlarıyla anılır. Günümüzde Roma Katolik Kilisesi de, İsa’nın annesi Meryem’i (Mary) aynı sıfalarla anmaktadır:
“Ben bütün varlıkların doğal anasıyım” demektedir, “tüm elementlerin hanımı ve mürebbiyesi, herşeyin ilk atası, ilahi güçlerin başkanı, cennetin kraliçesi, semavi tanrıların birincisi, tanrıçaların ışığı; havadaki gezegenler, denizlerdeki hasiyetli rüzgârlar, cehennemin sessizliği benim emrimdedir; benim adıma, benim ilahiyatıma tüm dünyada çeşitli davranış, âdet ve isimlerle tapınılır, çünkü Firigyalılar bana, Tanrıların Anası derler.”
“İsis’in başlangıçta bakire (veya belki de cinsiyetsiz) bir tanrıça olduğu; bakire olduğuna dair inanç Mısır pratiğinin ileriki safhalarında da devam etmekle birlikte, müritlerinden ödünsüz züht talep ettiği şeklinde bir itikadın da eklendiği anlaşılmaktadır.
“Greko-Roman kültürü özellikle de İsis’ten hayli etkilenmiş, ona Stella Maris, Deniz Yıldızı, ismini vermiş, Kutup Yıldızı’nda simgeleştirmiştir. (…) [Meryem’in] Mesih ile birlikteki pentürleri, İsis ve Horus’un resimleri ile çarpıcı bir benzerlik gösterir.”
Osiris’in dünyevi babasının adı Seb’tir ve soylu bir aileden gelir. İsis, Osiris’ten, ilah öldükten sonra gebe kalır. Musa’nın İncil’deki hikâyesini anımsatan bir biçimde, oğlu Horus’u Nil Nehri’nin deltasındaki papirus bataklıklarında saklar. (…)
Horus’un 25 Aralık civarındaki doğum gününün tapınaklarda kutlanmasına da bu aşamada başlandığı görülür. Macrobius ve Paskalya Vakayınamesinin Hıristiyan yazarının da belirttikleri gibi, [kutlamalarda] “bir bebek Horus figürü ahıra benzetilen bir dekorun önüne yerleştirilen yemliğe yatırılır, yanına da İsis’in bir heykeli konurdu. Horus, bir anlamda, insanoğlunun Kurtarıcı’sıydı. Dünyanın ışığı olarak, karanlık güçlerden insanoğlu adına intikam alırdı.”
1867 doğumlu Joseph McCabe, on dokuz yaşında Fransisken tarikatına intisap etmiş, yoldaşı olduğu keşişlerden ve Hıristiyan doktrininden soğuyarak, 1896’da rahipliği bırakmıştır. Kısa süre sonra rahiplik kurumunu eleştiren yazılar yazmaya başlayan McCabe, Britanya Rasyonalist Basın Derneği’nin kurucularındandır. Bu bölümde, yukarıda, The Story of Religious Controversy (Dini İhtilâfların Hikâyesi) adlı eserinden (bölüm, xıv) alıntılar yaptığımız McCabe, 1955 yılındaki ölümüne kadar ABD, Avustralya ve Büyük Britanya’da “Hıristiyanlığın adaletsizliklerini ve sahtekârlıklarını anlattığı” dört bin civarında konferans vermiştir.
Günümüzde Roma katakomblarında bulunan ve uzmanların orijinal “Madonna ve Bebek” resimleri olduğunu iddia ettikleri resimler, Bakire İsis-Meri’nin kucağında bebek Horus’u taşırken gösterdiği resimlerdir.
İsa gibi, Horus’un doğumu da Doğu semalarında yükselen bir yıldızla ilân edilir, ve kendisine üç akil adam refakat eder: “Osiris’in avdeti Üç Bilge Adam adam tarafından açıklandı: bunlar Orion’un kemerindeki Mintıka, Anilam ve Alnıtak yıldızlarıydı ve yüzleri Osiris’un doğuda yükselen yıldızı Sirius’a (Sothis) dönüktü. (…) [dahası] İsa’nın sözde avdetinden 1500, günümüzden 3500 yıl önce, Luksor Tapınağının duvarlarında Horus’un Tebliğ edildiğini, Ana rahmine düştüğünü, doğduğunu ve tapınıldığını gösteren resimler vardı; Bakire İsis’e, Horus’a gebe kalacağını söyleyen Thoth, gebe bırakan ‘Kutsal Ruh’ Kneph’tir. (…) [astroloji bağlamında] Bakire burcu Virgo, İsis’e, Arslan burcu Leo ise kocası Osiris’e tahsislidir. Bir aslan ve bir bakireden oluşan Sfenks, Nil Nehri’nin taşmasını simgeler. (…) Bakirenin elindeki buğday başağı, taşkın aylarına göndermedir.”
Gök tanrısı Horus ve onun ezeli ve ebedi Babası, Osiris, tıpkı İsa, Tanrı ve onun Babası gibi, birbirlerinin yerine geçerler. İsa gibi, Horus’un da, “Babam ve ben biriz” dediği iddia edilir; Horus’un kişisel lakabı “İusa”dır ve “Baba” anlamına gelen “P’tah”ın “ebedi oğlu” anlamına gelir. On iki yaşında Tapınak’ta öğretim gören Horus, on sekiz yıl kadar kaybolur; otuz yaşında tekrar ortaya çıkar ve [efsanevi] Eridanus Nehri’nde, daha sonra boynu vurulacak olan “Vaftizci Anup” tarafından vaftiz edilir. Öte yandan, vaftizi önemli bir gelenek olarak benimseyen Hıristiyanlar, en az Aziz Pavlus’tan itibaren suya batmanın ölüm benzeri bir deneyim olduğunun ayırtındadırlar; sudan çıkmak yeni bir hayatın başlangıcı olarak algılanır.
İsa gibi su üstünde yürümek de dahil olmak üzere, Horus’un da çok sayıda mucizesi vardır. Bunların arasında El-Azarus’u (El-Osiris) diriltmesi, İsa’nın Lazarus’u diriltmesini anımsatır.
İsa’nın mucizlerinden biri olarak, Batı geleneğinde yerini alan onlarca karakterden biri olan Havari Lazarus, mezarından dirilerek çıkar: “İsa Beytanya’ya vardığında Lazar dört gündür mezardaydı. Mezar bir mağaraydı, önüne de bir taş koymuşlardı. İsa, ‘taşı kaldırın diye,’ buyurdu. İsa gözlerini yukarı kaldırarak, ‘Ey baba, beni işittiğin için sana şükrederim…’ (…) Bunları söyledikten sonra yüksek sesle bağırdı: ‘Lazar, dışarı gel!’ Ölü elleri ayakları sargılarla bağlı, yüzü bezle sarılmış olarak dışarı çıktı.” (Yeni Ahit, Yuhanna 11: 38-44)
Horus’un on iki talebesi [havarisi] vardır; yaşamının bir aşamasında bu havarilerin karşılarına, “Dağda dönüşüm geçirmiş” olduğu halde çıkar; Yasa’yı yürürlüğe koyacak, bin yıl yaşayacaktır. Havarileri Horus’un vaazını “İusa’nın vecizeleri” olarak kayda geçerler; bunlardan ikisi, “Anup” ve “Aan” kendisine “şahitlik” etmiş olduklarından, İsa’nın yaşamında benzer işlevi görmüş olan iki Yahya’yı anımsatır.
‘Meshedilmiş’ anlamına gelen KRST lakabı, İsa’dan çok önce, Horus’a verilmiştir. Horus’un diğer isimleri şunlardır: Diriltilmiş Olan; P’tah’ın (veya Baba’nın) Ezeli ve Ebedi Oğlu; Tarik, Harikat ve Işık; Mesih; İnsan Oğlu; Tanrı’nın Oğlu; Kelam; Kelam Ürünü Beden; Kutsal Çocuk; Tanrı’nın Meshedilmiş Oğlu; Hakikat Kelamı; Balıkçı; İyi Çoban; Tanrı’nın Kuzusu. Baba Osiris’in isimleri; Efendilerin Efendisi; Kralların Kralı; Tanrıların Tanrısı; İyi Çoban; Diriliş ve Hayat; Sonsuzluk ve Bekâ; “Erkeği ve Kadını Tekrar Doğurtan Tanrı.”
Horus, “lânetli bir ağaç”ta, iki hırsızın arasında, günahlarının kefaretini ödemek üzere asılır. Öldükten sonra gömüldüğü mezardan İsa gibi kalkar ve ‘Amen-ti’ olarak bilinen ‘Cennet’e veya ‘Öbür Dünya’ya yükselir. Dualarını ‘amen’ sözcüğü ile bitiren Hıristiyanlar gibi, Horus’a tapınanlar da ‘Amen-ti’ derlerdi.
Yahya’nın inananları Ürdün’de vaftiz edilmesinden en az 2500 yıl önce, Mısırlılar, Nil’de veya gömü odalarında vaftiz ediyorlardı. Her iki durumda da vaftizin amacı ister diri ister ölü olsun, insanları temizlemek ve yeniden canlandırmak, bu surette yeni bir ‘ebedi kutsanmışlık’ dönemine kavuşmalarını sağlamaktı. Dahası, günümüzde Hıristiyanların İsa ile vaftiz aracılığı ile bütünleştikleri gibi, arkaik Mısırlılar da Horus ile suda vaftiz edilerek bütünleştiklerine inanıyorlardı. İsa’yı vaftiz eden Yahya, Horus’u vaftiz edenler de ikincil tanrılardı.
Hıristiyanlığın ilk yazarlarından Kartacalı Tertullian (160–220) “(…) zira yıkanma dile düşmüş İsis’in gizli ayinlerine katılmanın yoludur,” diye yazar. ‘Hakikat bitkisi’ denilen buğdaydan yapılan çöreklerOsiris’inbedeni niyetine yenilir.
***
İsa, İÖ 4-30 yılları arasında yaşadı. (…) İsrail’in Nasıra kentindendir; Meryem isimli bir bakireye bir mağara ya da ahırda doğdu. Yeni Anlaşma’ya göre (İncil, Luka 1:26-33) “(…) Allah tarafından Cebrail Melek Galile’de Nasıra denilen şehre, Davud evinden Yusuf adındaki adama nişanlı olan bir kıza gönderildi; kızın adı Meryem idi. Melek onun yanına girip dedi: selâm, ey nimete eren kız, Rab seninledir.’ Ve Meryem bu sözlerden çok şaşırarak: ‘Bu nasıl selâmdır?’ diye düşünüyordu. Melek ona dedi: ‘Korkma Meryem çünkü Allah önünde inayet buldun. Ve işte, gebe kalıp bir oğlan doğuracaksın ve adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, ona yüce Allah’ın oğlu denecek.’”
Apocryphal Protevangelion İncili’ne göre, Mağara öylesine parlak bir ışıkla aydınlandı ki, Yusuf ile Meryem’in ebesi ışığa dayanamadılar.
***
“Apocryphal Protevangelion” Batıni ilk-İncil, Resmi Kilise’nin bütünüyle itibar etmediği ezoterik kutsal metinler anlamındadır. İlk Hıristiyanlar tarafından yazıldığı düşünülen bu metinler arasında İS 150 civarında ortaya çıkan ve temel kaygısının Meryem’in İsa’nın doğumundan önce ve doğumu süresince bakire olduğunu anlatmak olduğu kabul edilen James İncili (Gospel of James) vardır; “James’in Çocukluk İncili” (Infancy Gospel of James) veya “James’in Batıni İncili” (Protoevangelium of James) olarak da bilinir. Öte yandan, James’in, İsa Mesih’in dünyevi babası, Meryem’in nişanlısı Yusuf’un bir başka evliliğinden olma oğlu, yani, İsa’nın üvey kardeşi olan Aziz James (Adil James) ile aynı kişi olduğu söylenir.
(…) Çobanlar, [İsa’nın] doğumuna hayran kaldılar; melekler şarkılar söyledi. Bebek İsa, doğumun hemen ardından Bakire Meryem’le konuşmaya başladı, “Meryem, ben, Tanrı’nın oğlu İsa’yım, Cebrail Melek’in sana bildirdiği gibi doğurduğun o MÜJDE benim ve Babam beni dünyanın kurtulması için yolladı.” İhtiyar dul Anna bebek İsa’yı kutsadı. Dünyevi babası marangoz Yusuf’tu. (…) Geleneksel doğum günü 25 Aralık’tı. Melekler, yerel Kral Herod’un bebeği öldürmeyi planladığını, infaz edilmesi için ferman yayınladığını duyurdular.
“(…) Rab’bin meleği Yusuf’a rüyasında görünüp dedi: ‘Kalk, anası ile çocuğu al, Mısır’a kaç ve ben sana söyleyinceye kadar orada kal; çünkü Hirodes (Herod) çocuğu yok etmek için onu arayacaktır.’ Yusuf kalktı, geceleyin anası ve çocuğu aldı, Mısır’a gitti. Ve Hirodes’in ölümüne kadar orada kaldı.” (İncil, Yeni Ahit, Matta, 2:13)
Kral Herod, o gece doğan tüm erkek çocukların katledilmelerini emretti.
Yaklaşık 153’üncü yılda, Aziz Justin, pagan okurlarına, İsa Mesih’in bakire bir anadan doğmuş olmasına şaşırmamaları gerektiğini, zira en saygın pagan yazarların Zeus’un bazı oğullarından bahsederlerken “Bakire bir anadan doğmuştu,” dediklerini hatırlatır, “[buna] Perseus’a inandığınız gibi inanın.”
Peki, bakirelerden doğan bu Tanrılar, neden İsa’dan önce de vardılar? Aziz Justin’in buna cevabı, “Şeytanlar” şeklindedir, “[şeytanlar] Minerva’nın cinsel ilişki olmadan Jüpiter’in kızı olarak doğduğu yalanını uydurdular.”
178 yılında Eflâtun ekolünden filozof Celsus, İsa’nın bakire doğumu ile alay eder; Yunan mitolojisindeki [bakire analar] Danae, Melanippe ve Antiope hikâyelerine benzetir.
Bir diğer Hıristiyan apolojetiği.Adamantius Origen’in (185–254 civarı) Celsus’a cevabı “Bu tür mucizevi hikâyelere başvuran yegâne insanlar biz Hıristiyanlar değiliz. (…) [Celsus] bir filozoftan ziyade soytarı gibi yazıyor,” şeklindedir. Nitekim İsa, yürüdüğü yolda bu tür engellemelere çatacağını (Korintoslulara Mektup 1:23 ve Vahiy 2:14) önceden bildirmiştir.
(…)
İsa, ölü olduğu üç gün süresince cehenneme iner. Öldüğünde deprem olmuş, altıncı ve dokuzuncu saatler arasında gökyüzü ve yeryüzü kapkara kesilmiştir. Bunu müteakip, İsa yeniden canlandırılmış ve daha sonra cennete yükselmiştir. Mezarının boş olduğu, içinde sadece elbiselerinin bulunduğu görülür. Bir başka Batıni İncil’e göre (Apocryphal Acta Pilati veya Nicodemus İncili) O’nu cehennemden çıkaran iki delikanlı, baş kâhinin oğullarıdır.
Aziz Justin, “Biz, Müjde’nin, Tanrı’nın cinsel birleşme olmadan doğan ilk oğlu olduğunu ve O’nun, bizim Hocamız, İsa Mesih olduğunu, çarmıha gerildiğini ve öldüğünü ve yeniden dirildiğini ve cennete yükseldiğini söylediğimiz zaman, sizin Jüpiter’in oğulları olarak itibar gösterdiklerinize ilişkin inançlarınızdan daha farklı bir şey ileri sürmüyoruz,”demektedir.
İsa’ın isimleri şunlardır: Mesih; Krallar Kıralı; Başlangıç ve Son; Alfa ve Omega Biricik Öz-oğul; Kurtarıcı; Kefil, Hamil-i Günah, Meshedilmiş Olan, Tarik, Harikat ve Işık; Dünyanın ışığı; İnsan Oğlu; Müjde; Kelam Ürünü Beden; Tanrı’nın Kuzusu; Diriltilmiş Olan; İyi Çoban; Efendi; Lord; Haham [öğretmen / hoca]; En Yüce Tanrı; Barış Prensi; Dürüstlüğün Oğlu; Yahuda Kavminin Arslanı; Baba, Oğul ve Kutsal Ruh şeklindeki Hıristiyan üçlemesinin ikinci şahsı; Âlimimutlak, kadirimutlak, Hazır ve Nasır.
HORUS
“Gerçek”, “Işık”, “Tanrı’nın Oğlu”, “Güzel Çoban”, “Tanrı’nın Koyunu” ve bunun gibi birçok farklı isimlerle de biliniyordu. Typhan tarafından ihanete uğradıktan sonra Horus çarmıha gerildi. 3 gün boyunca gömüldü. Ve sonra yeniden dirildi. Horus’un bu karekteristik özellikleri özgün olsun ya da olmasın dünyadaki birçok farklı kültürü ve Tanrıları etkileyerek hepsinde aynı mitolojik yapıyı meydana getirdi
ATTİS
Frigya’nın Attis’i (M.Ö 1200) 25 Aralık’ta Bakire Nana’dan meydana geldi, çarmıha gerildi, gömüldü ve 3 gün sonra dirildi.
KRİSHNA
Hindistan’ın Krişna’sı (M.Ö 900) Bakire Devaki’den , doğumunu müjdeleyen bir yıldızla birlikte dünyaya geldi. Havarilerine mucizelere gösterdi, ölümünden sonra tekrar dirildi.
DİONİSUS
Yunanistan’ın Dionysus’u (M.Ö 500) 25 Aralık’ta bir bakireden dünyaya geldi. Gezgin bir öğretmendi, suyu şaraba dönüştürmek gibi mucizeler gösterdi. “Kralların Kralı”, “Tanrının Sevgili Oğlu”, “Alfa ve Omega” gibi birçok isimle anıldı. Ölümünden sonra yeniden dirildi.
MİTHRA
Persli Mithra (M.Ö 1200) 25 Aralık’ta bir bakireden doğdu. 12 havarisi vardı ve onlara mucizeler gösterdi. Ölümünden 3 gün sonra gömülü kaldı ve dirildi. “Gerçek” ve “Işık” gibi bir çok isimle anıldı. İlginçtir ki Mithra’nın kutsal günü pazardı.
Gerçek şu ki, dünyanın her yerinden ve farklı zaman dilimlerinden bu genel karakteristik özellikleri barındıran birçok ilahi figür var. Asıl soru şu: Neden bu özellikler, neden 25 Aralıkta bir bakire doğumu, neden 3 günlük ölüm ve kaçınılmaz yeniden diriliş, neden 12 havari ya da takipçi?
Bunları anlamak için isterseniz en güncel güneş mesihini gözden geçirelim.
İSA
İsa 25 Aralık’ta Beytülhamim’de bakire Meryem’den dünyaya geldi. Doğumu doğuda bir yıldızın doğmasıyla müjdelendi.
3 Magi Kralı bu yıldızı takip ederek İsa’yı buldular ve süslediler. 12 yaşına geldiğinde bir çocuk öğretmendi, 30 yaşında John tarafından vaftiz edildi ve görevine başladı.
İsa’nın birlikte yolculuk yaptığı 12 havarisi vardı ve onlara hasta insanları iyileştirmek, suda yürümek, ölüleri diriltmek gibi mucizeler gösterdi. “Kralların Kralı”, “Tanrı’nın Oğlu”, “Dünya’nın Işığı”, “Alfa ve Omega”, “Tanrı’nın Koyunu” ve bunu gibi pek çok isimle anıldı.
Yehuda tarafından ihanete uğrayıp 30 gümüş akçeye satıldıktan sonra çarmıha gerildi, mezara gömüldü ve 3 gün sonra dirilip cennete yükseldi.