Sümer Tabletleri
Sümer Tabletleri Türkçe 13
İNANNA BÖLGESİYLE İLGİLENMİYOR
Üçüncü bölgede tam olarak gelişemedi uygar insanlık. Ellerine teslim edilenleri ihmal etti İnanna; kendisine bahşedilene değil de başka bölgelere göz koymuştu yüreğinde.
Bin yıllık sayış sonunda Unug-ki’den alındığında krallık, sonraki bin yılın sonunda yaşanacak afeti kim önceden görebilirdi, bu felaketi kim önleyebilirdi? Bir şarın üçte birinden kısa bir süre sonra bilinmeyen bir afet çökeceğini başlarına, kim önceden bildirebilirdi?
BİR FELAKET YAVAŞ YAVAŞ GELİYORUM DİYOR
Bu acı son İnanna ile başladı; Ra olan Marduk ile Kader kapıştılar. Ninurta ve Nergal kendi elleriyle getirdiler ağıza alınmaz neticeyi! İnanna ona bahşedilen bölgeyle niçin doyamadı, Marduk’u niçin affetmedi? Unug-ki ve Aratta araında gidip gelen İnanna huzursuz ve memnuniyetsizdi. Sevgili Dumuzi’si için yas tutmaktaydı hala, o aşkın arzusu bastırılamayacak kadar büyüktü.
İNANNA BİR SEKS CANAVARINA DÖNÜŞÜYOR
Etrafta uçarken, güneşin ışıklarında Dumuzi’nin imgesini görmekteydi, ışıl ışıl ve onu çağıran. Gece vakti rüya görümlerde ortaya çıkmaktaydı Dumuzi; geri geleceğim diyordu. İki darlık diyarındaki hakimiyet bölgesinin ihtişamını vaat etmekteydi İnanna’ya. Unug-ki’nin kutsal semtinde, gece zevkleri evini kurdu. Düğünlerinin zifaf gecesinde genç kahramanları tatlı sözlerle bu Gigunu evine çekiyordu:
İNANNA BANDA’YI DUMUZİ YERİNE KOYUYOR
Onlara uzun ömür, mutlulukla dolu bir gelecek vaat ederken sevgili Dumuzi’sini hayal ediyordu. Ertesi sabah her birini ölmüş buluyorlardı İnanna’nın yatağında. O sırada kahraman Banda,hani şu ölüme terk edilen, sapasağlam döndü Unug-ki’ye.Utu’nun tohumundan olan Banda, ölümden dönmüştüUtu’nun lütfuyla. Mucize! Mucize, diye bağırdı İnanna. Sevgili Dumuzi’m geri döndü bana!
Meskenine götürüp yıkayıp pakladı Banda’yı, püsküllü bir cübbe giydirip kuşağını bağladı. Dumuzi, aşkım! diye seslendi ona. Çiçekler serpiştirilmiş yatağına davet etti.Banda sabaha sağ çıkınca, neşeyle haykırdı İnanna: Elime ölmeme gücü verildi, ölümsüzlük verme gücü bahşedildi bana! Sonra kendisine tanrıça denilmesine karar verdi İnanna, ölümsüzlük gücünü ima ediyordu.
İNANNA ÖLÜMSÜZLÜK VERDİĞİNE İNANIYOR
İnanna’nın ana babası, Ningal ve Nannar onun bu ilanından hiç ama hiç memnun olmadılar. Enlil ve Ninurta çok kaygılandılarİnanna’nın sözlerine. Erkek kardeşi Utu şaşırdı: Ölenlerin canlanması imkansız, dedi Enki ile Ninharsag birbirlerine. Ki-Engi ( Sümer) diyarında halk talihlerine övgüler düzdü: Tanrılar aramızda, ölümü yok edebilirler! Böyle diyordu halk birbirlerine.
VEE….ÜNLÜ GILGAMIŞ!!!!
Unug-ki tahtına çıktı Banda, babası Enmerkar’ın ardından. Lugal oldu ünvanı, büyük adam anlamına. Enlil’in soyundan tanrıça Ninsun’u kendine eş aldı. Onlarınoğlu kahraman Gılgamış, Lugal-Banda’nın ardından çıktı Unug-ki tahtına. Yıllar geçip Gılgamış yaşlandıkça, annesi Ninsun’a yaşam ve ölüm hakkında sorular sordu. Anunnakilerin soyundan olmalarına rağmen ölen atalarını merak ediyordu.
(Gılgamış’ın tam hikayesi bir çok araştırmacı tarafından yazılmıştır. Burada kısaca Gılgamış’ı tanıyacağız)
NİNSUN GILGAMIŞ’IN NİBİRU’YA GİTMESİ İÇİN UTU’YA YALVARIYOR
Tanrılar ölür mü diye sordu annesine. Üçte iki ilahi olmama rağmen, ben de tırmanacak mıyım duvarın ötesine? Böyle diyordu ona. Dünya’da ikamet ettiğin sürece, Dünyalıları alan ölüm seni de alacak, dedi Ninsun oğluna. Ama Nibiru’ya götürülecek olursan, orada erişebilirsin uzun ömüre! Gılgamış’ı alsın yukarıya, Nibiru’ya götürsün, diye yalvardı Ninsun, Utu’ya.
YİNE BİR ANDROİD: ENKİDU
Hiç durmadan yalvardı Ninsun, Utu’ya; gün be gün yakardı ona: İzin verin de Gılgamış iniş yerine gitsin, dedi Utu en sonunda. Onu korusun ve yol göstersin, Ninharsag bir çiftini biçimlendirdi Gılgamış’ın. Rahimden doğmayan, damarlarından kan akmayan bu kişiye Enkidu denildi. Enki tarafından yaratılana göre anlamına. Yoldaşı Enkidu ile iniş yerine doğru yola koyuldu Gılgamış.
İNİŞ YERİNE YOLCULUK BAŞLIYOR
Utu gidişlerini denetlemek için kehanetler bildirmişti. Sedir ağacı ormanının girişine gelmişlerdi ki, ormanın ateş püsküren canavarı kesti yollarını. Numara yapıp canavarı şaşırttılar, onu parçalara ayırdılar. Anunnakilerin tünellerine giden gizli girişi bulduklarında, Enlil’in yaratıklarından biri, gök boğa ölümcül homurtularıyla meydan okudu onlara.
Unun-ki’nin kapılarına dek kovaladı onları canavar; şehrin dış mahallerinde Enkidu burup devirdi onu. Enlil bunu duyunca acı acı öfkeyle ağladı, göklerdeki Anu duydu onun acı çığlığını. Yüreğinden biliyordu bunun hayra alamet olmadığını! Gök boğanın öldürülmesinden dolayı sularda yok olmakla cezalandırıldı Enkidu. Ninsun ve Utu tarafından tembihlenen Gılgamış’ın cezası affedildi.
GILGAMIŞ BU SEFER TİLMUN’A GİDİYOR.ZİUSUDRA İLE KARŞILAŞIYOR.
Hala Nibiru’nun uzun ömrünün peşinde olan Gılgamış, Utu’nun izin verdiği üzere,arabalar yerine doğru yola koyuldu. Pek çok maceradan sonra Tilmun diyarına, (Sina yarımadası) dördüncü bölgeye ulaştı. Yeraltı tünellerinden geçip ilerledi, değerli taşlardan yapılmış bir bahçede Ziusudra çıktı karşısına! Tufanın öncesini sonrasını Gılgamış’a anlattı Ziusudra, uzun yaşamanın sırrını açıkladı Gılgamış’a:
ZİUSUDRA UZUN YAŞAM SIRRINI ANLATIYOR. BİZİM LOKMAN HEKİM DE SAKIN ZİUSUDRA OLMASIN?
Bahçenin kuyusunda bir bitki yetişiyordu; Ziusudra ve eşini yaşlanmaktan koruyordu! Dünya’daki tüm bitkiler içinde eşsizdi; bununla insan tüm canlılığını geri kazanabilirdi! Kocamış adam tekrar genç oldu. Bitkinin adı bu, dedi Ziusudra, Gılgamış’a. Enlil’in kutsamasıyla, Enki’nin armağanı olarak bahşedildi bize kurtuluş dağı üzerinde! Ziusudra ve eşi uykuya dalınca, Gılgamış ayağına taş bağladı.
( Lokman Hekim ve onun dağlarda bulduğu ölümsüzlük bitkisini ve onun yılan tarafından yenilişini anlatan masalı hatırlıyorsunuz değil mi? Sakın o masal da gerçekte bu hikayenin modifiye edilmiş şekli olmasın? İnsan belleği nasıl da yaşadığı olayları isim ve şekil değiştirerek aklında tutuyor!)
Kuyuya atlayıp daldı, tekrar genç olma bitkisini kavrayıp çekti kökünden . Elçantasına atıp bitkiyi tünellerden geçti telaşla, Unug-ki’ye çevirdi adımlarını. Yorulup uykuya dalınca, bir yılan cezp oldu bitkinin kokusuyla. Bitkiyi çekip aldı yılan, uyuklayan Gılgamış’ın çantasından; sonra kayboldu ortadan. Sabah olup da kaybettiğini görünce Gılgamış oturup ağladı.
GILGAMIŞ ÖLÜMLÜ OLMAYA RAZI OLUYOR
Unug-ki’ye eli boş döndü, bir fani olarak öldü orada. Gılgamış’tan sonra yedi kral daha tahta çıktı Unug-ki’de. Sonra onun krallığının da sonu geldi. Tam da bin Dünya yılının sayılması bitmişti. Krallık birinci bölgede ki Urim’e, Nannar ve Ningal’in şehrine aktarıldı. Başka bölgelerde neler olup bittiğine kulak kabartıyordu Marduk. İnanna’nın, Dumuzi’nin hakimiyet bölgesini ima eden rüyaları ve görümleri, çok rahatsız etmişti Ra’yı.
ŞİMDİDE MARDUK KENDİNİ TANRI İLAN EDİYOR
İnanna’nın genişleme planlarına karşı hamle olarak, diriliş ve ölümsüzlük meseleleri üstünde derin derin düşündü. İlahi tanrılık düşüncesi, kendisini büyük tanrı olarak ilan etmek pek cazip geliyordu! Neredeyse Dünyalı sayılacak Gılgamış’a izin verilenlere kızmıştı Ra. Ama kralların ve halkın sadakatini elde tutmak için pek zekice bir yol, diyordu buna: Yarı tanrılara ölümsüzlük kapıları gösteriliyorsa eğer, bu benim bölgemdeki krallar için geçerli olmalı!
İkinci bölgede Ra olarak bilinen Marduk şunları söyledi kendine: bölgemin kralları Neteruların çocuklarından ola, ölüm sonrasında yolculuk etsinler Nibiru’ya! Böyle ilan etti Ra kendi diyarına. Mezarları doğuya bakacak şekilde inşa etmeyi öğretti krallara. Rahip katiplere uzun bir kitap yazdırdı; ölüm sonrası yolculuğu anlattı ayrıntılarıyla.
( Doğu ezoterizmde önemli bir yöndür. Güneş’in doğduğu yön olması nedeniyle Tanrı’yı ya da Tanrısallaşmış, ermiş ya da üst makamlardaki ruhani kişileri temsil eder. Onlar doğuda otururlar. Tüm yönlere ışık saçarlar. Oysa gerçekte doğu sadece Mezopotamya’yı göstermesi açısından seçilmiş bir yöndür. Bundan öte bir anlamı yoktur. Aslına bakarsak evrende yön yoktur, yukarı aşağı yoktur, sadece hiçlik vardır. )
Duat‘a, göksel sandallar yerine nasıl ulaşacağı,Söndürülemez yıldıza yolculuk etmek üzere gökyüzüne merdivene nasıl çıkılacağı, yaşam bitkisinden nasıl yenilip gençlik sularından nasıl kana kana içileceği anlatılıyordu bu kitapta. Rahiplere tanrıların Dünya’ya gelişlerini öğretti Ra. Yaşamın görkemidir altın, dedi onlara. Tanrıların kanı canıdır, dedi Ra, krallara. Abzu’ya ve aşağı bölgeye seferler düzenleyip altın elde etmeleri talimatı verdi onlara.
MARDUK MISIRLILARA DİĞER ÜLKELERİ FETİH EMRİ VERİYOR
( Ateş saçan yıldız, gökyüzüne uzanan merdiven, gökten yere tersine uzanan yaşam ağacı gibi ezoterik simgelerin Nibiru gezegeni ve ondan uzun yaşam umma hayalinden öte bir anlamı olmadığını Sümer tabletlerinden öğreniyoruz.)
MARDUK DÜNYA’YI BEN YÖNETECEĞİM DİYOR
Ra’nın kralları kendilerinin olmayan toprakları silahlarının gücüyle fethettiklerinde, erkek kardeşlerinin diyarlarını istila etmiş oldu. Onların hiddetinin kabarıp büyümesine sebep oldu. Neye kalkıştı bu Marduk, diye sormaktaydı kardeşler birbirlerine, niçin ezmekte bizi ayaklarıyla? Babaları Enki’ye yalvardılar; babası Ptah’ı dinlemedi Ra.Tüm komşu toprakları ele geçirmelerini emretti Ra, Magan ve Meluhha krallarına. Yüreğindeki plan, dört bölgeninde hakimi olmaktı. Dünya benim, ben yöneteceğim, dedi sertçe babasına.
NANNAR AY TANRISI OLARAK ANILIYOR
Şimdi bu, Marduk’un kendisini en üstün ilan edişinin ve Babili’nin nasıl kurulduğunun ve savaşçı krallara komuta eden İnana’nın nasıl kan akıtıp, kutsal olanlara karşı hürmetsizliğe izin verişinin hikayesidir. Krallık Urim’den Unug-ki’ye aktarıldığında, Nannar ve Ningal şehir halkına gülen yüzlerini gösterdiler. Otuz rütbe sayısına göre, Ay tanrısı olarak tapınıldı Nannar’a. Ay aylarının bir yıl içindeki sayısınca, her yıl on iki bayram yapılmasını emretti.
On iki büyük Anunnakinin her birine bir ay ve bir bayram adandı. Birinci bölgenin dört bir yanında büyüğü ve küçüğü olsun tüm Anunnaki tanrıları için. Türbe ve mabetler inşa edildi ki, halk kendi tanrılarına doğrudan dua edebilsin. Birinci bölgede uygarlık Ki-Engi’den diğer komşu diyarlara yayıldı. İnsan şehirlerinde adil çobanlar olsunlar, diye o bölgeden idareciler atandı.
Esnaf ve çiftçiler, çobanlar ve örücüler ürünlerini çok geniş bir alanda değiş tokuş etmekteydiler. Adalet yasaları emredildi; ticaret, evlilik ve boşanma yasalarına hürmet edildi. Okullarda eğitildi küçükler ve gençler, yazıcı katipler ilahileri, deyişleri ve hikmeti kayda geçirdiler. Bolluk ve mutluluk vardı topraklarda; çatışmalar ve dip dibe sıkışmalar da. Tüm bunlar yaşanırkengök gemisiyle bir diyardan diğerine dolaşmaktaydıİnanna.
İNANNA GÜNEYDOĞU ANADOLU’DA SEVİLİYOR
Yukarı deniz yakınlarında Utu ile eğlenmekteydi. Amcası İşkur’un hakimiyet bölgesine gitti. Dudu diyordu İnanna amcasına, sevdiceğim anlamına. İki nehrin yukarı ovasındaki halkı pek sevdi İnanna. Dillerinin sesi hoşuna gitti, onların dilini konuşmayı öğrendi. Kendi dillerinde Lahamu gezegenine verdikleri adla, İştar, diye çağırdılar İnanna’yı. Onun şehri Unug-ki’ye Uruk dediler.
Dudu’yu kendi dillerinde Adad olarak söylediler. İnanna’nın babası kehanetler efendisiNannar’a Sin adını verdiler, ona da tapındılar. Kendi dillerinde Utu’ya parlak güneş anlamına Şamaş dediler, ona da tapındılar. Enlil’e baba Enlil diyorlardı, Nibru-ki’ye iseNippur.Yüce bekçilerin diyarı olan Ki-Engi’nin adı Şumer idi onların dilinde.Şumer’de, birinci bölgede krallık şehirler arasında sırayla dolanmaktaydı.
MARDUK’UN BİTMEK BİLMEYEN MEGALOMANİSİ
Ra’nın çeşitliliğe izin vermediği ikinci bölgede yalnızca kendisi hüküm sürmek istemişti. Göğün en eskisi, ilk doğan ve Dünya’da olan! Böyle bilinmek istemişti rahiplerce. En eski zamanlardan beri en üstün olan! İlahilerde kendisine böyle denilmesini emretti.Ebediyetin efendisi, kalıcılığı oluşturan, tüm tanrılar üstünde hüküm süren! Eşi benzeri olmayan, büyük tek ve bir olan!
Böyle koymuştu Marduk, Ra olarak kendini diğer tüm tanrıların üzerine. Onların güçlerini ve vasıflarını da kendine atfetti. Enlil olarak efendilik ve buyruklar benimdir, Ninurta olarak çaba ve çarpışma benim. Adad olarak şimşek ve gök gürültüsü, Nannar olarak geceyi aydınlatmak. Utu olarak Şamaş benim, Nergal olarak aşağı Dünya’da hüküm sürerim.
Gibil olarak altın derinlikleri bilirim, bakırın ve gümüşün nereden geldiğini bulan benim. Ningişzidda olarak sayılara ve sayılmalarına komuta ederim, gökler görkemimi anlatır!Böyle ilan edişi Marduk’un, Anunnaki önderleri çok telaşlandırdı. Marduk’un erkek kardeşleri babaları Enki’ye anlattılar, onların kaygılarını Nergal aktardı Ninurta’ya.Neyin tesiri altındasın böyle, dedi Enki oğlu Marduk’a. Bu gösterişli iddiaların duyulmuş şeyler değil!
MARDUK KENDİSİNİN DEVRİ OLAN KOÇ ÇAĞININ GELDİĞİNİ SÖYLÜYOR
Gökler, gökler söylemekte en üstün olduğumu, diye yanıtladı Marduk babası Enki’yi. Enlil’in takım yıldızının işareti gök boğa kendi soyundan gelenlerce öldürüldü. Göklere gelmekte koç çağı, benim çağım; yanlış anlaşılmayacak kadar açık işaretler! Enki gidip Eridu’daki meskeninde, on iki takım yıldızın çemberini inceledi. Baharın ilk günü, yeni bir yılın başlangıcında dikkatle gözledi gün doğumunu.
KOÇ ÇAĞININ GELMEDİĞİ ANLAŞILIYOR
Güneş o gün Boğa’nın takım yıldızına ait yıldızlardan yükseliyordu. Nibru-ki ve Urim’de Enlil ve Nannar da gözlemler yaptılar. Aygıtlar istasyonunun bulunduğu aşağı Dünya’da Nergal de bu sonuçları doğruladı. Koç’un zamanına daha çok vardı, Enlil’in boğasının çağı sürmekteydi hala! Kendi hakimiyet bölgesinde Marduk onun bu iddiasına kulak vermedi. Nabu’nun yardımıyla, kendisinin olmayan topraklara elçiler gönderdi ki kendi çağının geldiğini duyursunlar halka.
Ningişzidda’ya başvurdu Anunnaki önderleri ki, gökleri nasıl gözlemleyeceklerini öğretsin halka. Bilgeliğiyle taş yapılar tasarladı Ningişzidda, Ninurta ve İşkur da yardım ettiler bunları kurmasına. Uzak olsun yakın olsun tüm meskun ülkelerde gökleri nasıl gözlemleyeceklerini insanlara öğrettiler. Güneşin hala boğa takım yıldızında doğduğunu gösterdiler.
Enki tüm bu olanları üzüntüyle izliyor ve düşünüyordu; kısmet nasıl da adil olan sırayı çarpıtmıştı! Anunnakiler kendilerini tanrılar olarak ilan etmişler ama insanoğlunun desteğine bağımlı hale gelmişlerdi! Birinci bölgede tek bir önder altında birleştirmeyi istedi Anunnakiler tüm toprakları; savaşçı bir kral istiyorlardı. Doğru adamı bulma işini İnanna’ya, Marduk’un baş düşmanına verdiler.
ENLİL’İN ADAMI ŞARRU-KİN KRALLIK KURUYOR
Yolculukları sırasında görüp sevdiği güçlü bir adamı işaret etti İnanna, Enlil’e.Arbakad; babası dört garnizonun komutanıydı, annesi ise baş rahibe. Asayı ve tacı ona verdi Enlil; Şarru-kin dedi adına, adil vekil anlamına. Bir zamanlar Nibiru’da yapıldığı gibi; ülkeleri birleştiren yeni bir taç şehri kuruldu. Agade dediler adına, birleşmiş şehir anlamına, Kişi’den pek de uzak değildi.
MARDUK VE ŞARRU-KİN SAVAŞIYOR
Enlil tarafından güçlendirildi Şarru-kin; İnanna kendi ışıltı silahlarıyla eşlik ediyordu onun savaşçılarına. Aşağı Deniz’den yukarı Deniz’e dek tüm topraklara boyun eğdirdi, dördüncü bölgenin sınırında, burayı korumaları için birliklerini yerleştirdi. Temkinli bir gözle izledi Ra daima İnanna ve Şarru-kin’i, derken bir şahin gibi kurbanının üstüne atıldı. Marduk’un göğe uzanan kuleyi inşa etmeye kalkıştığı yerden, o kutsal topraktan geçip Agade’ye dek ilerlemişti Şarru-kin, göksel parlak nesne oraya dikilecekti.
BABİL KENTİ YENİDEN KURULUYOR
Öfkeye kapılan Marduk birinci bölgeye saldırdı, Nabu ve takipçileriyle birliktekulenin mekanına geldi. Bu kutsal toprağın tek sahibi benim, tanrıların kapısı benim tarafımdan kurulur.Hiddetle böyle buyurdu Marduk, takipçilerine nehre doğru dönmeleri talimatı verdi. Kulenin yerine su bentleri ve duvarlar diktiler; Marduk için Esagil’i, en üstün tanrının evini inşa ettiler.
Babasının onuruna Babili adını verdiNabu buraya, tanrıların kapısı anlamına. Edin’in tam ortasında, birinci bölgenin göbeğinde Marduk kendini kabul ettirmişti. İnanna’nın öfkesi dur durak bilmez oldu; silahlarıyla ölüm saçtı Marduk’un takipçilerine. İnsan kanı, Dünya üstünde hiç görülmemiş biçimde aktı nehirler gibi. Nergal, erkek kardeşi Marduk’u görmek için geldi Babili’ye.
NERGAL’DE MARDUK’U İKNA EDİYOR
Babili halkı için onu ikna etmeye çalıştı oradan ayrılmaya: Gel de gökyüzünün gerçek işaretlerini barış içinde bekleyelim, dedi Nergal erkek kardeşine. Ayrılmaya razı oldu Marduk, gökleri gözlemlemek için diyardan diyara dolaştı. İkinci bölgede Ra, Amun ( Yada Amon) olarak bilinegeldi,görülmeyen anlamına. İnanna bir süre için yatıştı; Şarru-kin’in iki oğlu barışçıl ardıllardı.
BU SEFER DE İNANNA RAHAT DURMUYOR
Sonra Agade tahtına Şarru-kin’in torunu çıktı; Naram-Sin denildi adına, Sin’in sevdiği anlamına. Birinci bölgede değildi Enlil ve Ninurta; okyanuslar ötesindeki diyarlara gitmişlerdi. İkinci bölgeden uzaktaydı Ra; Marduk olarak yolculuk etmekteydi başka topraklarda. Tüm gücü eline geçirme şansını yakaladığını hayal etti İnanna.Tüm ülkeleri ele geçirmesini emretti Naram-Sin’e.
Magan ve Meluhha’ya, Marduk’un hakimiyet bölgesine saldırması talimatını verdi Naram-Sin’e. Naram-Sin Dünyalılardan oluşan bir orduyla dördüncü bölgeden geçip kutsala saygısızlık günahını işledi. Magan’ı istila edip mühürlenmiş Ekur’a, dağa benzeyen eve girmeye yeltendi. Kutsala karşı saygısızlık ve ihlaller Enlil’i çok ama çok öfkelendirdi; Naram-Sin ve Agade’yi lanetledi: Bir akrebin sokmasıyla öldü Naram-Sin,Enlil’in emriyle yok edildi Agade. Bin beş yüz Dünya yılı sayıldığında oldu bütün bunlar.
KAOS DEVAM EDİYOR
Şimdi bu, bir görümde Galzu tarafından Enlil’e verilen kehanetinve Marduk’un herkese üstün oluşunun ve bir insanın bir afetten sağ çıkmaya karar verişinin hikayesidir.Marduk, Amun haline geldikten sonra ikinci bölgedeki krallık dağıldı, kargaşa ve karmaşa hakim oldu. Agade yok edildikten sonra, birinci bölgede kargaşa ve karmaşa hüküm sürdü. Birinci bölgede krallık sallantıdaydı; tanrıların şehirlerinden insan şehirlerine gidip gelmekteydi.
Unug-ki, Urim ve Kişi, İsin ve çok uzaktaki yerler arasında el değiştirmekteydi. Derken,Anu’ya danışan Enlil krallığı Nannar’ın ellerine teslim etti. Toprağında hala göksel parlak nesnenin dikili olduğu Urim’e krallık üçüncü kez bahşedildi. Urim’de bir adil çobanı kral olarak atadı Nannar; Ur-nanmu’ydu adı. Ülkede eşitlik sağladı Ur-nanmu, şiddet ve çekişmelere son verdi, tüm topraklara geri döndü bolluk.
GALZU ENLİL’İN RÜYASINA GİRİYOR
Tam o günlerde bir gece vakti bir rüya görüm gördü Enlil: Bir adamın sureti göründü ona, ışıl ışıl ve gökler gibi parlayan biriydi. Yaklaşıp Enlil’in yatağının başında durunca ak saçlı Galzu’yutanıdı Enlil. Sol elinde lacivert taşından bir tablet tutuyordu Galzu, üstüne yıldızlı gökler çizilmişti. Gök on iki takım yıldızın işaretine bölünmüştü, sol eliyle bunları işaret etti Galzu.
Boğadan koça doğru işaret etti ve bunu üç kez tekrar etti. Sonra rüya görümde konuştu Galzu ve Enlil’e şöyle dedi: İyiciliğin adil dönemini izleyecek kötülük yapılıp kan dökülen bir dönem. Üç göksel hissede Marduk’un koçu Enlil’in boğasının yerini alacak. Kendisini en üstün tanrı olarak görüp hakimiyetini ilan eden kişi Dünya’yı ele geçirecek.Daha önce görülmemiş bir afet, Kısmet’in emrettiği gibi, yaşanacak!
Tufan zamanında yapıldığı gibi, adil ve layık bir adam seçilmeli. Onun ve onun soyunun sayesinde, her şeyin yaratıcısının istediği gibi, uygar insan korunacak! Böyle dedi ilahi elçi Galzu rüya görümde Enlil’e. Gece vakti gördüğü bu rüya görümden uyandığında Enlil, hiç bir tablet yoktu baş ucunda. Gökten gelen bir kehanetmiydi bu yoksa tüm bunları yüreğimden mi geçirdim, diye merakla sordu Enlil kendi kendine.
ŞİMDİDE TERAH VE OĞLU İBRAHİM’İ SÜMERLERDEN DİNLEYELİM
Ne Nannar’ın da aralarında olduğu oğullarına anlattı bunu, ne de Ninlil’e söz etti rüya görümden. Nibru-ki tapınağındaki rahipler arasındaki göksel alimleri sorup soruşturdu Enlil. Baş rahip ona,bir kehanet rahibi olan Tirhu’yu ( İbrahim’in babası, Tevratta Terah diye geçer) salık verdi. Arkabad’ın torunu Ibru’nun (Bu gün İbrani diye kullanılan kelimenin kökü budur ) soyundandı; Nibru-ki rahiplerinin altıncı neslindendi adam.
( Yaratılış; 11- 24- Nahor 29 yaşındayken oğlu Terah doğdu. 25- Terah’ın doğumundan sonra Nahor 119 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. 26- Yetmiş yaşından sonra Terah’ın Avram, Nahor ve Haran adlı oğulları oldu. )
(Kardeşlerim İbrahim’i Kur’an’dan anlatmayacağım. Çünkü her zamanki fluluğuyla ve kendine göre değiştirmesiyle Kur’an İbrahim’i adeta tanınmaz hale getirir. Ona Kabe’yi yaptırtır. Bir sürü gözlemden sonra Müslüman yaptırtır. Tanrı’dan kendine inanması için mucizeler ister. Ancak sonunda bizim için çok önemli bir söz söyler. İslam İbrahim’in dininin devamıdır. Yani Tevrat’ın devamı. )
Urim krallarının kızlarıyla kraliyet düğünleri yapardı bu soy. Toparlanıp Nannar’ın Urim’deki tapınağına git ve göksel zamanı belirlemek için semayı gözle: Bir göksel hissenin hesabı yetmiş iki Dünya yılıdır, üç hissenin geçişini dikkatle kaydedesin! Böyle dedi Enlil rahip Tirhu’ya; kehanet edilen zamanı sayıp bildirmesini istedi. Enlil bu rüya görümü ve haber verdiği şeyleri derin derin düşünürken, Marduk ülkeden ülkeye gitmekteydi.
Kendisinin en üstün olduğunu anlatmaktaydı halka, davası için takipçiler toplamaktaydı. Yukarı deniz ülkelerinde ve Ki-engi’ye sınırı olan ülkelerde Marduk’un oğlu Nabu kışkırtıyordu halkı; dördüncü bölgeyi ele geçirmekti planı. Batıda yerleşenler ile doğuda yerleşenler arasında çatışmalar olmaktaydı. Savaşçılardan ordular kurdu krallar, kervanlar yola çıkmaz oldu, şehir duvarları yükseltildi.
ENLİL GALZU’NUN SEÇİLMESİNİ İSTEDİĞİ ADAMIN İBRAHİM’İN SOYU OLDUĞUNU DÜŞÜNÜR
Gerçekten çıkmakta Galzu’nun söyledikleri! diyordu Enlil kendi kendine. Enlil bakışlarını, değerli bir soydan gelen Tirhu ve oğullarına çevirdi: Galzu’nun işaret ettiğine göre, seçilmesi gereken adam bu, dedi Enlil kendi kendine. Rüya görümü açık etmeden Nannar’a, şöyle dedi Enlil oğluna: Arbakad’ın geldiği şu nehirler arasındaki ülkede Urim gibi bir şehir kur ki, sen ve Ningal için Urim’den uzakta bir ev mesken olsun burası.
Tam ortasına bir tapınak türbe kur ki, başına rahip prens Tirhu’yu ( Terah) atayasın! Babasının sözüne itaat eden Nannar, Arbakad’ın ülkesindeki Harran şehrini kurdu. Şehrin tapınak türbesine baş rahip olsun, diye Tirhu’yu ve ailesini oraya gönderdi. Kehanette bildirilen üçten iki göksel hisse tamamlanıncaHarran’a gitti Tirhu. Tam o sırada Urim’in neşesi, Ur-Nammu batı topraklarında arabasından düşüp öldü.
( Yaratılış; 11- 27- Terah soyunun öyküsü; Terah Avram, Nahor, ve Haran’ın babasıydı. Haran’ın Lut adında bir oğlu oldu. 28- Haran, babası henüz sağken, doğduğu ülkede, Kildaniler’in Ur kentinde öldü. 29- Anram’la Nahor evlendiler. Avram’ın karısının adı Saray, Nahor’unkinin adı Milka’ydı. Milka Yıska’nın babası Haran’ın kızıydı. 30- Saray kısırdı, çocuğu olmuyordu. 31- Terah, oğlu Avram’ı, Haran’ın oğlu olan torunu Lut’u ve Avram’ın karısı olan gelini Saray’ı yanına aldı. Kenan ülkesine gitmek üzere Kildaniler’in Ur kentinden ayrıldılar. Harran’a gidip oraya yerleştiler. 32- Terah iki yüz beş yıl yaşadıktan sonra Harran’da öldü. )
ŞULGİ İSİMLİ KRAL İŞLERİ KARIŞTIRIR
Urim tahtına oğlu Şulgi çıktı; habislikle dolu ve savaş heveslisiydi Şulgi. Nibru-ki’de baş rahip olarak meşhetti kendini; Unug-ki’de İnanna’nın koynundan çıkmadı. Nannar’a minnettar olmayan dağlık diyarlardan savaşçılar onun ordusuna yazıldılar. Onların yardımıyla batı topraklarını ele geçirdi Şugi, uçuş kontrol merkezinin mukaddesliğini hiçe saydı.
O kutsal dördüncü bölgeye bastı ayağını, dört bölgenin kralı ilan etti kendini. Enlil çok öfkelendi kutsalın böyle kirletilmesine, istilalar hakkında Enlil’e şöyle konuştu Enki: Senin bölgenin idarecileri tüm sınırları aştılar1 dedi Enki, Enlil’e acı acı. Tüm bu sorunlar hep Marduk’un başının altından çıkmakta, diye tersledi Enlil, Enki’yi. Rüya görümü hala kendine saklayan Enlil dikkatini Tirhu’ya çevirdi.
ENLİL İBRAHİM’İ KENAN ÜLKESİNE UZAY ÜSSÜNÜ KORUMASI İÇİN GÖNDERİR
Tirhu’nun en büyük oğlu Ibru-um ( İbrahim peygamber) üstüne düştü Enlil’in seçen bakışı. Prens soyunun bir evladı, yiğit ve rahiplere has sırlara aşinaydı İbru-um. Kutsal yeri korumak, arabaların iniş ve kalkışlarını sağlamak üzere gitmesini emretti Enlil, İbru-um’a. ( İbrahim’i Kenan topraklarına gönderiyor) İbru-um Harran’dan ayrıldıktan hemen sonra Marduk geldi şehre. Kutsala yapılan saygısızlıkları o da gördü ve bunlara, yeni düzenin doğum sancıları, deyip geçti.
MARDUK HARRAN’A GELİR
Harran’dan, Şumer’in eşiğinden yapmayı planlıyordu son hamlesini. Harran’dan, İşkur’un hakimiyet bölgesinin kıyısından yönetiyordu orduların toplanmasını. Harran’da kalışı yirmi dört Dünya yılını tamamlayınca Marduk, her kimin soyundan geliyorsa o tanrılara göz yaşları içinde yalvardı. Tüm günahlarını itiraf ederken efendilik iddiasında ısrarcı olup onlara şöyle seslendi:
Ey Harran’ın tanrıları, ey yargılayan büyük tanrılar sırlarımı öğrenin! Kuşağımı bağlarken, anılarımı hatırlarım: İlahi Marduk’um ben, büyük bir tanrı, hakimiyet bölgemde Raolarak bilinirim. Günahlarım yüzünden sürgüne yollandım, dağlara gittim, pek çok diyarda gezindim. Güneşin doğduğu yerden başlayıp güneşin battığı yere gittim. İşkur’un diyarına denk geldim.
Harran’ın ortasında yuvalandım yirmi dört yıl boyunca, şehrin tapınağında bir alamet aradım. Ne zamana dek, diye sordum efendilik hakkıma dair tapınaktaki kahine. Sürgün günlerin tamamlandı! dedi bana tapınaktaki kahin. Ey kısmetleri belirleyen büyük tanrılar, izin verin de şehrim Babil’e doğru yola koyulayım. Tapınağım Esagil’i ebedi evim olarak kurayım. Babili’ye bir kral atayayım.
MARDUK YİNE DÜNYA KRALLIĞI PEŞİNDE KOŞUNCA ANUNNAKİLER TELAŞLANIYOR
İzin verin de tüm Anunnaki tanrılar tapınak evimde toplansınlar, antlaşmamı kabul etsinler! Böyle itiraf edip yakarırken Marduk, diğer tanrılara gelişini duyuruyordu. Ona itaat etmeleri için Marduk’un yakarışını duyan Anunnaki tanrılar çok telaşlandılar. Danışmak üzere büyük bir meclis halinde topladı hepsini Enlil. Nibru-ki’deki tüm Anunnaki önderleri toplandılar; Enki ve Marduk’un erkek kardeşleri de geldiler.
Olanlar karşısında hepsi alt üst olmuştu; hepsi Marduk ve Nabu’ya karşıydılar. Büyük tanrıların meclisinde suçlamalar uçuştu havada, şikayete şikayetle yanıt verildi iftiraya iftirayla. Olacak olanı hiç kimse önleyemez; gelin Marduk’un en üstün olduğunu kabul edelim, dedi Enki tek başına. Koç’un çağı geliyorsa eğer, Marduk’u mahrum edelim gök-yer bağından, diye kızgınlıkla önerdi Enlil.
MARDUK’A SAVAŞ AÇILIYOR
Enki dışında herkes göksel arabalar yerinin yok edilmesi konusunda anlaştı. Bu nedenle kullanılmasını önerdi Nergal dehşet silahlarının; bir tek Enki karşı çıktı: Karara ilişkin sözler Dünya’dan Anu’ya duyuruldu, Anu da bu sözleri tekrarladı Dünya’ya. Mukadder olanı değiştiremeyecek kararınız! Böyle diyordu oradan ayrılırken Enki. O kötü şeyi yapmaları için Ninurta ve Nergal seçildi.
ENLİL DEHŞET SİLAHLARINI KULLANDIRTIYOR
Şimdi bu, kısmetin kadere yol açmasının, Bazısı hatırlanamayacak kadar uzun bir zaman önce atılmış adımlarla büyük afetin nasıl meydana geldiğinin hikayesidir. Şimdi bu sözlerim her zaman hatırlanması için kaydedile: Dehşet silahlarını kullanma kararı alındığında Enlil iki sır saklıyordu: O korkunç karar alınmadan önce hiç kimseye açık etmemişti Enlil, Galzu’nun rüya görüm sırrını.
Mukadder karar alınana dek hiç kimseye açık etmemişti Enlil, dehşet silahlarının saklandığı yeri bildiğini! Tüm karşı çıkmalara rağmen meclis dehşet silahlarının kullanılmasına izin verince, Kızgın ve üzgün Enki meclis salonundan çıkıp gittiğinde, için için gülüyordu Enlil: Silahların nerede olduğunu bir tek kendisinin bildiğini sanıyordu Enki.
Enlil Dünya’ya gelmeden önce, Abgal ile birlikte bu silahları bilinmeyen bir yere gizleyen oydu. Abgal’ın sürgün edilen Enlil’e bu yeri gösterdiğini bilmiyordu Enki! Enki bu ikinci sırrı işittiğinde, yüreğinde yine de bir umudu koruyordu: Bu kadar uzun süre orada kaldıktan sonra silahların dehşeti buharlaşmış olmalıydı! Enki bu uzun süre kalışın Dünya üstüne eşi benzeri görülmemiş bir afete yol açacağını hiç beklemiyordu.
Böylece Enki’ye ihtiyaç duymadan, silahların saklandığı yeri iki kahramana açıkladı Enlil: Bu yedi dehşet silahı, bir dağda saklanmış! dedi onlara Enlil! Toprağın içinde bir oyukta durmaktalar, onları giydirmek için dehşete ihtiyaç var! Sonra bu silahları derin uykularından nasıl uyandıracaklarını açıkladı Enlil onlara. Biri Enlil’den biri Enki’den olma iki oğul silahların saklandığı yere doğru yola çıktılar.
ENLİL RÜYASINI NİNURTA’YA ANLATIYOR
Enlil onlara uyaran sözler söyledi: Silahları kullanmadan önce, Anunnakiler tarafından boşaltıla arabalar yeri. Şehirler esirgene, insanlar yok olmaya! Gök gemisine atlayan Nergal silahları saklandığı yere doğru yükselip süzülürken, babası Ninurta’yı bekletti. Yalnızca oğluna söylemek istediği bir söz vardı Enlil’in, yalnızca ona açıklayacağı bir sır.Galzu’nun kehanetini ve İbru-um’un seçilmesini anlattı Ninurta’ya.
Nergal öfkelidir, şehirleri esirgemesini sağla, İbru-um’u önceden uyar, dedi Enlil, Ninurta’ya. Ninurta silahların saklandığı yere vardığında, Nergal çoktan çıkartmıştı onları saklandıkları kovuktan. Bunların ME’leri uzun bir uykudan uyanılarken Nergal bu yedi silahtan her birine birer görev adı verdi: Rakibi olmayan tek dedi ilk silaha, alevlenen alev adını verdi ikinciye.
KATLİAM BAŞLIYOR
Dehşet ile un ufak eden dedi üçüncüye, dağ eriten dedi dördüncüye. Dünyanın kenarını arayan rüzgar adını verdi beşinciye, yukarıda ve aşağıda hiç kimseyi esirgemeyen dedi altıncıya. Yedincisi çok gaddar bir kötülükle doluydu; canlıları buharlaştıran dedi adına. Anu’nun onayıyla bu yedi silah verildi Nergal ve Ninurta’ya ki bunlarla yıkımı başlatsınlar. Ninurta dehşet silahlarının yerine vardığında Nergal hazırdı yıkmaya ve yok etmeye.
Oğulları öldüreceğim, babaları yok edeceğim, diye bağırıyordu Nergal intikam duygusuyla. Göz diktikleri diyarları dümdüz, günahkar şehirleri alt üst edeceğim! Böyle ilan ediyordu Nergal öfkeyle. Yiğit Nergal, doğruları da mı yok edeceksin günahkarlarla birlikte? Böyle sordu Ninurta yoldaşına. Enlil’in talimatı çok açık! Seçilen hedeflere doğru yol göstereceğim sana, peşime düşüp izleyeceksin beni!
Anunnakilerin kararı bildirildi bana, dedi Nergal, Ninurta’ya. Enlil’den gelecek işareti beklediler yedi gün ve yedi gece. Niyetine uygun olarak, bekleyişi tamamlandığında, Babili’ye döndü Marduk. Silahlarla donatılmış takipçilerinin huzurunda en üstün olduğunu ilan etti. Dünya yıllarının hesabı bin yedi yüz otuz altı idi o sırada. O gün, o meşum gün yolladı Enlil işareti Ninurta’ya. Ninurta Maşu (Sinadaki dağ) dağına gitmek üzere çıktı yola, Nergal de düştü ardına.
Dördüncü bölgenin tam kalbindeki dağı ve ovayı göklerden taradı Ninurta. Yüreği ezilerek verdi Nergal’e işareti: Uzak dur! diye işaret verdi ona. Sonra ilk dehşet silahını gökten aşağı bıraktı Ninurta. Maşu dağının tepesini bir ışık çakmasıyla koparttı; dağın iç kısımları eriyiverdi anında. Göksel arabalar yerinin üstünde ikinci silahı serbest bıraktı. Yedi güneş parlaklığıyla ovanın kayalarında fışkıran bir yara açtı silah. Dünya sarsılıp ufalandı; gökler bu parlamanın ardından karardı.
Yanmış ve ezilmiş taşlarla örtülü arabaların düzlüğü, Düzlüğü çevreleyen tüm ormanlardan geriye yalnızca ağaç gövdeleri kaldı sağlam. Tamamdır, sözlerini haykırdı Ninurta gök gemisi siyah ilahi kuştan. Marduk ve Nabu’nun göz diktiği kontrolden artık sonsuza dek mahrum kaldılar! Derken Ninurta’ya özendi Nergal; yok edci Erra olması için dürttü yüreği onu.
Kral yolunu izleyerek beş şehrin yemyeşil vadisine doğru uçtu. Nabu’nun insanlarını yollarından çevirdiği yemyeşil vadide, kafeslenmiş bir kuş gibi ezmeyi planlıyordu Nergal! Birbiri ardınca uçtu beş şehrin üstünden, her birine bir dehşet silahı yolladı Erra göklerden. Vadinin beş şehrini bitirip tüketti, viraneye döndü hepsi. Ateş ve kükürt yağmuruyla alt üst oldular, oralarda yaşayanların hepsi buharlaştılar.
Muazzam silahlar yüzünden devrildi dağlar, deniz sularını tutan sürgü kırıldı. Vadiye akıp doldu denizin suları, sularla kaplandı vadi. Sular şehirlerin külleri üstüne aktığında göklere yükseldi buhar. Tamamdır, diye bağırdı gök gemisindeki Erra. İntikam duygusu kalmamıştı Nergal’in kalbinde. Ellerinden çıkan kötülüğü tararken iki kahraman gördükleri şeyden dolayı şaşırdılar.
Parlamaların ardından kararmıştı gökler ve sonra bir fırtına esmeye başladı. Karanlık bir bulutun içinde dönenen kötülük rüzgarı göklerin kasvetini taşıyordu. Gün ilerledikçe ufuktaki güneş karanlıkla örtüldü. Gece çökünce dış kenarlarında ürkütücü ışıldamalar dans etti, yükselen Ay’ı bile yok etti. Ertesi gün şafak söktüğünde, batıdan, yükarı denizden güçlü bir bora esmeye başladı.
TERS YÖNDEN ESEN RÜZGAR KİMYASAL VE ATOM BOMBALARININ ETKİSİNİ SÜMER YÖNÜNE ÇEVİRİR
Koyu kahverengi bulutu doğuya doğru itti ve meskun diyarlar üstüne doğru yaydı bulutu. Nereye eriştiyse orada yaşayan herkese ölümü getirdi acımasızca. Acımasızlık vadisinde parlamalardan doğan bulut Şumer’e doğru ölüm taşıdı. Ninurta ve Nergal derhal uyardılar Enlil’i ve Enki’yi. Durdurulamaz kötülük rüzgarı herkese ölüm getirmekte! Enlil ve Enki bu tehlike uyarısını Şumer’in tanrılarına ilettiler: Kaçın! Kaçın, diye haykırdılar hepsine.
Bırakın dağılsın insanlar, izin verin saklansınlar! Şehirlerinden kaçtı tanrılar, yuvalarından uçan ürkmüş kuşlar gibi kaçıştılar. Kötülük rüzgarının elini kenetlediği diyarların halkları için boşaydı koşup kaçmak. Ölüm çok sinsiydi, tarlalara ve şehirlere saldırdı bir hayalet gibi. En yüksek duvarları aştı, en kalın duvarlardan geçti, sel suları gibi taşıp aktı. Hiç bir kapı yüzüne örtülemezdi onun, hiç bir sürgü geri tutmazdı onu.
Kilitli kapıların ardına saklananlar evlerinde düşüp öldüler sinekler gibi. Sokaklara kaçanların cesetleri caddelerde yığıldı. Öksürük ve balgamla doldu göğüsler, tükürük ve köpükle dolup taştı ağızlar. Kötülük rüzgarı görülmeden sarıp kucaklarken insanları, ağızları kanla doldu. Yavaşça diyarlar üstünden gelip geçti kötülük rüzgarı, batıdan doğuya ovalar ve dağlar üstünde yol aldı.
Yaşayan her şey, onun ardından ya ölmüştü ya da ölmekteydi. İnsanlar ve davarlar, hepsi yok olup gitti. Sular zehirlendi, tarlalarda tüm bitkiler solup kurudu. Güneyde Eridu’dan kuzeyde Sippar’a dek tüm diyarların üstüne çöktü kötülük rüzgarı. Kötülük rüzgarı, Marduk’un en üstün olduğunu ilan ettiği Babili’yi esirgedi.