Taht-ı Süleyman, İran’ın Batı Azerbaycan Eyaleti’nde yer alan arkeolojik bir alandır. Başkent Tahran’ın 400 kilometre batısında, Urmiye ile Hamedan arasında, Takab şehrine yakın bir konumda bulunur. 2003 yılında Dünya Mirası listesine alınan bu alan, Zerdüşt ateş tapınağı kalıntılarını içermektedir. Etrafında ise kısmen Sasani, kısmen de İlhanlı döneminde inşa edilmiş bir kale bulunmaktadır. Taht-ı Süleyman ismi ise, bölgeyi fetheden Araplar tarafından verilmiştir.
Taht-ı Süleyman, efsaneler ve tarihle iç içe geçmiş bir bölge olarak, Zerdüşt inancının ve İslam öncesi İran kültürünün derin bir izini taşır. Bu antik kompleks, özellikle de Hz. Süleyman’ın mistik güçlerine dair hikayeleriyle dikkat çeker. Adını efsanevi İsrail kralı Hz. Süleyman Peygamber‘den alan Taht-ı Süleyman, Zerdüştler için kutsal bir merkez olarak kabul edilir. Aynı zamanda Hz. Süleyman’ın cinleri hapsettiği yer olarak bilinir.
Taht-ı Süleyman’ın Tarihsel Kökeni ve Önemli Yapıları
Taht-ı Süleyman, İslam öncesi dönemde, kültürel ve dini bir merkez olarak kabul edilirdi. 624 Miladi yılında Roma İmparatorluğu, Taht-ı Süleyman’a saldırdı ve o dönemde “Ganjak” olarak bilinen şehir harabeye döndü. Anahita Tapınağı, Azargoshasb Ateş Tapınağı, Hüsrev İwanı gibi çeşitli bölümler, Taht-ı Süleyman’da bulunmaktadır. Her biri Batı Azerbaycan eyaletinde önemli bir turistik cazibe merkezi olarak kabul edilir.
Taht-ı Süleyman, antik çağlarda önemli bir şehirdir ve çeşitli hükümetler farklı isimlerle anmışlardır. Örneğin, Pehlevi dilinde bu şehir “Ganjak”, Ermenice’de “Günzka” veya “Kadzha”, Yunanca’da “Kenzka” ve Moğolca’da “Storik” olarak adlandırılmıştır. Şehir, tarihi bir kaynak olan Şehname’de bahsedilmiştir. Taht-ı Süleyman, Zerdüşt peygamberin doğduğu yer olarak kabul edilir. Ancak, bu iddia tüm tarihçiler tarafından onaylanmamaktadır.
Taht-ı Süleyman’ın yapıları, tek bir tarihi döneme değil, farklı hükümdarlık dönemlerine dayanmaktadır. Bu yapılar, Aşkani ve İlhanlı gibi farklı imparatorluklar döneminde inşa edilmiştir. Bu bölgede gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda, Ahameniş İmparatorluğu dönemine ait kalıntılar da bulunmuştur. Aslında, Taht-ı Süleyman’da bulunan en eski kalıntılar, yaklaşık üç bin yıl öncesine, yani Tunç ve Demir Çağlarına aittir.
Söylentilere göre, Taht-ı Süleyman’ın ve ateş tapınağının inşasına, ünlü Sasani kralı Behram Gure’nin emriyle başlanmıştır. Sonraki dönemlerde, diğer krallar bu bölgeyi genişletmiş ve geliştirmiştir. Ancak, Roma İmparatorluğu’nun bu bölgeyi yıkmasıyla, eski ihtişamına bir daha ulaşılamamıştır.
İlhanlılar İran’ı kontrol ettiklerinde, hükümdarlar Taht-ı Süleyman’ı bir yazlık ve dinlenme yeri olarak kullanıyorlardı. Bu dönemde, şu anda yaklaşık 700 yıllık bir geçmişe sahip olan komplekse ek binalar da eklendi. Doğu İwanı, Divan Salonu, sekizgen ve onikigen yapılar, İlhanlılar döneminde eklenen yapıların örnekleridir.
İlhanlılar döneminden sonra, Taht-ı Süleyman bir köy ve pazar yeri olarak kullanıldı. Safeviler de İlhanlılar gibi Taht-ı Süleyman’ı bir yazlık olarak kullanmıştır. Sonunda, yaklaşık 250 yıl önce bu bölge terk edildi. İlginçtir ki, Taht-ı Süleyman etrafındaki efsaneler ve tarihi önemi nedeniyle, bu yıllar boyunca diğer turistik yerlerden daha az yağmalanmış veya zarar görmüştür.
Taht-ı Süleyman’ın Zerdüştler İçin Önemi
Taht-ı Süleyman, Zerdüştlük inancının önemli bir sembolü ve kutsal bir mekânı olarak kabul edilir. İran’daki Zerdüştlük döneminde, bu bölge, ateşe tapınmanın merkezi olarak hizmet verdi. Ateş, Zerdüştlük inancında önemli bir elementtir ve Tanrı’nın saf ışığını temsil eder. Taht-ı Süleyman’daki ateşlerin kutsal olduğuna inanılır ve bu nedenle bu bölge, Zerdüştlük inancının kalbi olarak görülür.
Taht-ı Süleyman, Zerdüşt inancına göre suyun da kutsal olduğu bir yerdir. Bu nedenle, burada bulunan göl ve tapınaklar, Zerdüştler için önemli bir dini ve manevi merkezdir. İslam’ın İran’a girişiyle birlikte, Araplar ülke genelinde bulunan birçok ateş tapınağını yok etmiş olsalar da, bu bölgede yaşayan mobedler, buradaki tapınağın yıkılmasını önlemek için yıllık vergi ödemeyi kabul etmişlerdir.
Taht-ı Süleyman kompleksi, Zerdüştlerin kutsal inançlarına ve ibadetlerine adanmış tapınakları içerir. Bu yapılar arasında, antik İran mitolojisinde önemli bir figür olan Anahita’ya adanmış tapınaklar bulunur. Zerdüştlük inancında, Ana Tanrıça Anahita, suyun ve doğurganlığın tanrıçası olarak kabul edilir. Ona dair bir efsane, suların temsilcisi olarak görülmesiyle ilişkilidir.
Bölgeyle İlgili Hikâye ve Efsaneler
Bu bölgeyle ilgili birçok efsane ve hikâye bulunmaktadır. Bunlardan biri, Hz. Süleyman’ın cinleri burada hapsederek güçlü bir koruma altına aldığına dairdir. Başka bir efsaneye göre, bu bölgedeki gölde bulunan sular, Hz. Süleyman’ın asasıyla oluşturulmuştur ve mucizelerle dolu güçlü bir enerjiye sahiptir. Ayrıca, Taht-ı Süleyman’ın etrafında dönüp duran mistik duvarlar ve içinde bulunan gizemli mağaralar hakkında da birçok hikâye anlatılır.
Başka bir efsaneye göre bölgede bulunan göl, Anahita’nın gözyaşlarından doğmuştur. Bu göl, onun yaşadığı acıları ve sevinçleri yansıtır. Anahita’nın efsaneleri genellikle bereket, doğurganlık, suyun kutsallığı ve yaşamın devamlılığıyla ilişkilendirilir. Bu efsaneler, Zerdüştlük inancının doğaya ve evrenin döngülerine olan derin bağlılığını yansıtır.
Taht-ı Süleyman’ın Turistik Cazibe Merkezleri
İvan-ı Hüsrev
Taht-ı Süleyman’ın önemli bir turistik cazibe merkezi İvan-ı Hüsrev’dir. Diğer adıyla Batı İvan’ı olarak da bilinen bu yapı, Azargoshasb Ateş Tapınağı’nın yanında bulunur. Bu İvan’ın inşa edilmesinin amacı, Zerdüşt Ateş Tapınağı’nda çeşitli törenlerin düzenlenmesiydi. Yapının dikdörtgen bir şekli vardır ve inşasında saruj harcı ve kırmızı tuğla kullanılmıştır. Geriye kalan kalıntılar, bu İvan’ın kubbesinin yaklaşık 18.5 metre yüksekliğinde olduğunu göstermektedir.
Zerdüştlerin Kutsal Suyu: Taht-ı Süleyman Gölü
Bölgedeki diğer bir cazibe merkezi de Taht-ı Süleyman Gölü’dür. Bu göl etrafında birçok efsane ve hikâye dolaşır, bu da onu İran’daki en gizemli göllerden biri haline getirir. Göl, içerdiği mineraller ve kireç nedeniyle içme suyu olarak uygun değildir. Bu gölün kaynağı binlerce yıl öncesine dayanır ve bazıları bu kaynağın pozitif ve faydalı enerjilere sahip olduğuna inanır. Göl hakkında anlatılan en önemli hikâyelerden biri, Hz. Süleyman’ın asasını vurması ve Hz. Meryem Ana’nın torbasını bırakmasıyla ilgilidir.
Zerdüşt inancında, dört element olan ateş, su, toprak ve hava kutsal kabul edilir. Bu elementlerin önemi büyüktür. Bölgede bulunan bu göl Zerdüştlerin kutsal suyu olarak kabul edilir. Bu su hakkında kaynağı tam olarak bilinmiyor ve dibine inilemiyor gibi çok sayıda efsane anlatılıyor. Fakat çalışmalar yapılmış ve suyun belirli bir yerine kadar inilmiştir.
Göletin sakin suları, yoğun bir yeşil tonuyla büyülüyor. Yaklaşık olarak 80 metre genişliğinde ve 120 metre uzunluğundadır. Ortalama derinliği 79 metre olan göletin, en derin noktası ise 120 metreye kadar ulaşıyor. Bu muhteşem su kütlelerinden yükselen esinti, 21 derece sıcaklıkta, yıl boyunca daima sabit bir huzur sunuyor. Ancak, bu suyun içilmesinin veya tarım için kullanılmasının güvenli olmadığını belirtmek önemlidir.
Yıllar boyunca gölde saklı hazine hakkında çeşitli hikâyeler anlatılmıştır. Efsaneye göre, İranlılar ve Sasani dönemleri arasında, çatışma zamanlarında, değerli eşyalar düşmanlardan korunmak için göle atılmıştır.
Arkeologların keşifleri, bu bölgedeki insan faaliyetlerine dair kanıtlar ortaya çıkarmıştır. Tarihçiler, Hz. İsa’nın Kutsal Kâse’sinin burada saklandığına inanılan önemli olaylardan bahsederler. Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden önceki geceyi geçirdiği yer olduğuna inanılan bu şehrin, derin tarihi öneme sahip olduğu söylenmektedir.
Azargushnasp Ateş Tapınağı
Azargushnasp Ateş Tapınağı, bu bölgedeki Zerdüştlerin en önemli ateş tapınağı olarak yer alır. Bu bölgenin yerlileri tarafından, bu tapınağa Azarshasp adı da verilmiştir. Bu tapınağın önemi o kadar büyüktür ki, Sasani krallarından biri tahta çıktığında ilk iş olarak, Azargushnasp’ı ziyaret etmek için yaya olarak yola çıkmıştır. İlginç olan şudur ki, bu bölgenin asıl adı Azargushnasp’dır ve Araplar İran’a saldırdıklarında, bu bölgeyi korumak için Hz. Süleyman ile ilgili hikâyeler anlatılmış ve Taht-ı Süleyman adı bu bölgede kalmıştır.
Anahita Tapınağı
Taht-ı Süleyman’ı ziyaret ettiğinizde mutlaka görmelisiniz, çünkü Anahita Tapınağı burada yer alır. Bu tapınak, su tanrıçası Anahita’yı övmek ve ona ibadet etmek için inşa edilmiştir. Tapınağın duvarlarının temeli cilalanmış gri taştan yapılmıştır ve duvarlar kırmızı tuğlalarla süslenmiştir.
Tapınağın salonunda, Süleyman Çeşmesi’nin suyu kanallar aracılığıyla akar ve bu, Anahita Tapınağı’na güzel bir görünüm kazandırır. Bu tapınağı ziyaret edenlerin genellikle ibadet için kullandığı yolun yanı sıra, kuzey kapısından doğrudan bir yol daha vardır ve bu yol özellikle krallar ve saraylılar için ayrılmıştır.
Taht-ı Süleyman’da ziyaret edebileceğiniz diğer cazibe merkezleri arasında, Ejderha Taşı, Taht-ı Süleyman Surları, Taht-ı Süleyman Zindanı ve İlhanlılar dönemine ait binalar bulunmaktadır.
Hz. Süleyman’ın Cinleri Hapsettiği Taht-ı Süleyman Zindanı
Taht-ı Süleyman Zindanı ve ya Süleyman Zindanı Dağı, Taht-ı Süleyman’dan 3 km batıda yer alan içi boş bir koni şeklinde dağdır. Bu dağ, binlerce yıl önce gölde biriken su minerallerinin çökmesiyle oluşmuştur. Çevresine göre, dağın yüksekliği 97 ila 107 metre arasında değişirken, üstünde yaklaşık 80 metre derinliğinde bir çukur bulunmaktadır ve dağın üstündeki açıklık çapı yaklaşık 65 metredir. Bu dağ, Manna döneminde MÖ 830-660 yılları arasında bir ibadet yeri olarak kullanılmıştır.
Süleyman Zindanı Dağı, yerden 100 metre yükseklikte bir tepeye sahiptir. Sasani döneminde, Zerdüşt keşişlerin kurban ve ibadet yeri olarak kullanılmıştır ve çevresindeki yapı kalıntıları bu kutsal mekânın önemini gösterir. Yaklaşık iki bin yıl önce, bugün boş olan ve tepeye yakın koni içinde yer alan göl, muhtemelen doluydu ve çevresindeki eser kalıntıları, bu gölün suyunun verimsiz olduğunu gösterir; Ancak zamanla, çöküntülerin sonucunda, 100 metre derinlikteki göldeki çatlaklar kapanmış ve koni kurumuştur.
Yerel halk bu dağa Süleyman Zindanı veya Dev Zindanı adını verir ve inanırlar ki, Hz. Süleyman bu dağda ona itaatsizlik eden cinleri hapsetmiştir. Bu dağın adı, yerel inançlardan alınmıştır. Ayrıca yerel halk gün batımından sonra cinlerin orada toplandığına inanmakta ve ziyaretçileri bu konuda uyarmaktadır.