Bilinmesi Gereken On İskandinav Mitolojisi Gerçeği

[ad_1]

Günümüzde İskandinav mitolojisi olarak bilinen şeyleri oluşturan hikayeler, bir zamanlar İskandinavya ve İzlanda gibi bölgelerde yaşayan insanların dini inançlarını şekillendirmiştir. İskandinavlar için dünya, kişisel ve toplumsal dengeyi sürdürmek adına onurlandırılması gereken tanrıların, ruhların ve diğer varlıkların bulunduğu büyülü bir yerdi.

Odin & the Prophetess
Odin ve Kadın Kahin

Emil Doepler (Public Domain)

İskandinav tanrıları, İskandinavya’ya M.Ö. 2300-1200 yılları arasında Germen göçleriyle gelmiş ve tahmini olarak o dönemden M.S. 1000’lerde bölgede Hristiyanlığın yayılışına kadar dönemin şairleri olarak bilinen skaldlar tarafından ağızdan ağıza aktarılmıştır. İskandinav mitolojisi dünyası, dünyanın başlangıcında kadim tanrılar tarafından kurulan düzenden itibaren başlar ve devamında yeni bir dünya doğmasına neden olacak Ragnarök’ün alevlerinde son bulmasına kadar olan vakti kapsar. Bununla birlikte, asıl fikirde, yeniden doğuşun olmayışı, yalnızca her şeyin sona ermesi bu görüşün taraftarlarını, kendileri gibi başlangıçtan itibaren kaderine terk edilmiş bir dünyada, sahip oldukları vaktin değerini bilmeye teşvik etmesi ihtimaldir.

Lakin bu anlayış, yeniden doğuş kavramı Hristiyanlık öncesinde Ragnarök’ün bir parçası olsa bile bir sonraki dünya ne olursa olsun, insanların bilmediği bir dünya olacağı için geliştirilmiş olabilir. Viking Çağı’nda yaşayan insanlar (yaklaşık olarak 790-1100 yılları arasında), Ragnarök‘ün ilk habercisi olan tanrı Baldr’ın ölümü gerçekleştiği ve dünyanın her geçen gün sonuna doğru ilerlediğini gördüklerinden ötürü, ”son zamanlarda” olduklarının zaten farkındaydılar.

İSKANDİNAV MİTOLOJİSİ HRİSTİYANLIĞIN ELİNE DÜŞEN SON PAGAN SİSTEMİDİR. ANCAK HALK ARASINDA O KADAR GÜÇLÜ BİR ETKİYE SAHİPTİR Kİ, HRİSTİYAN YAZARLARIN ESERLERİNDE MUHAFAZA EDİLMİŞTİR.

Bu dünyada dolaşabilmek için, ölümlülerin dünyasını çevreleyen görünmez alemlerin varlıklarına, öncelikle de dünyanın başlangıcında düzeni kuran ve kıyamet tehdidine karşı onu koruyan Asgard (Aesir) tanrılarına güvenilirdi. Bunun yanı sıra, elfler, cüceler, kızdırmak istemediğiniz yahut düşman olmaktansa müttefik olmayı tercih edeceğiiniz doğadaki ruhlar gibi diğer varlıkların da farkında olmak gerekir.

İskandinav inanç yapısı, insanların yaşamlarının günümüz antik kültürünün yada dini inancı kadar ayrılmaz bir bütünden ibarettir. Hristiyanlığın eline geçen son pagan yapısı olmasına rağmen halk arasında o kadar güçlü bir etkisi vardı ki, Hristiyan din alimlerinin eserlerinde muhafaza edilmiştir. Günümüzde, en popüler ve etkili mitolojik yapılardan biri olarak devam etmektedir. Hatta filmlere, televizyon programlarına, Yüzüklerin Efendisi ve Taht Oyunları gibi sevilen edebi eserlere de ilham kaynağı olmaktadır.

Eski dini hayata tekrar kazandıran ve İzlanda’da İskandinav tanrıları adına bir tapınak inşa ettiren çağdaş Asatru (Aesir inancı) inancı sayesinde etkisi daha da artmıştır. Buna rağmen, mitolojinin genellikle gözden kaçan yada yanlış anlaşılan birçok yönü vardır ve bunlardan on tanesi aşağıda yer almaktadır.

İskandinav Mitolojisi’nin Hristiyanlar Tarafından Yazılması

Hristiyanlık öncesi İskandinavlar runik alfabe yazı sistemini kullanıyor olsalar da, rünler uzun yazıtlardan ziyade anıtlarındaki yazıtlar gibi kısa mesajlar için kullanılıyordu. Daha önce de belirtildiği üzere, tanrıların ve kahramanların meşhur hikayeleri, Hristiyanlığın gelişine kadar sözlü olarak aktarılmıştır, çünkü Hristiyanlık kutsal metinlerin vahyine dayanmaktadır ve okuryazarlığa teşvik etmektedir. Hristiyan katipler bu hikayeleri ya geçerliliklerini tartışmak adına yada tarihi bir merak olarak, yahut belirsiz nedenlerden ötürü muhafaza etmişlerdir. Günümüze kadar ulaşan bütün İskandinav mitolojisine ait iki ana kaynağın her ikisi de 13. yüzyıla aittir ve bunlar Manzum Edda ve Nesir Edda’dır. Manzum Edda 10.yüzyıl civarında yazılmış şiirlerden oluşan bir derlemeyken, Nesir Edda İzlandalı mitograf ve bilim insanı Snorri Sturlusson (1179-1241) tarafından 1220 yılı civarında yazılmış bir anlatıdır. Günümüzün bazı bilim insanları metinsel ve arkeolojik kanıtlar kullanarak Hristiyanlık öncesi İskandinav inançlarını yeniden canlandırmaya çalılmışlardır, ancak Hristiyan misyonerlerin gelişinden önce hikayelere dair yazılı bir kaynak bulunmadığı için, her türlü sonuç nihayetinde kuramsal olacaktır.

Codex Regius of the Poetic Edda
Manzum Edda’nın Kraliyet Elyazmaları

Unknown (Public Domain)

İskandinav Tanrılarının Adını Alan Haftanın Günleri

İskandinav panteonu tanrılarının gördüğü rağbet, Viking Çağı öncesinde ve bu çağ boyunca Britanya’ya getirilen ve aynı zamanda Germen ve İskandinav dillerinden etkilenen İngilizce’deki haftanın günlerinde açıkça görülmektedir. Bu diller de Roma İmparatorluğu tarafından çeşitli bölgelere getirilen Latince’den etkilenmiştir. Haftanın yedi günü, M.S. 321 yılında Roma İmparatoru Büyük Konstantin tarafından kabul edilmiş ve Romalılara Etrüskler’den miras kalan 8 günlük hafta sisteminin yerini almıştır. Yedi günün hepsi Roma tanrılarının şerefine adlandırılmıştı, bu durum Roman dillerindeki gün isimlerinde hala görülmektedir, ancak İngilizcede İskandinav isimleri kullanılmıştır.

  • Pazar (Sunday) – İskandinav güneş tanrıçası Sunna şerefine
  • Pazartesi (Monday) – İskandinav ay tanrısı ve Sunna’nın erkek kardeşi Mani’nin şerefine
  • Salı (Tuesday) – Adını kurbanı olan Fenrir’in bağlanmasına yardımcı olan savaş tanrısı Tyr şerefine
  • Çarşamba (Wednesday) – Tanrıların kralı Odin’in (Woden olarak da bilinir) şerefine
  • Perşembe (Thursday) – Gök gürültüsü ve gökyüzü tanrısı Thor’un şerefine
  • Cuma (Friday) – Eskiden tek tanrıça olan Frigg yada Freyja’nın şerefine
  • Cumartesi (Saturday)- Yenilenme sıfatı olan Roma tanrısı Satürn’ü onurlandırmak ve haftanın yedinci günü İskandinavlar için çamaşır yıkama günü olduğundan dolayı Roma adı korunmuştur.

Tanrılar ve Devler Akrabadır

Jotunheim diyarının devleri Asgard tanrılarının düşmanları haline gelmiş olsalar da, tanrıları doğuran asıl varlıklar onlardı. İskandinav Kozmolojisi’nin Dokuz Diyarı’nda ortaya çıkan ilk yaratık dev Ymir’di ve onun peşinden inek Audhumla meydana geldi. Audhumla buzu yalayarak tanrı Buri’yi açığa çıkarmasının ardından Buri, dişi dev Bestla ile çiftleşerek tanrı Odin, Vili ve Ve’yi dünyaya getirmişlerdir. Ymir ise kendi kendini dölleyerek devleri doğurmuştur. Odin ve kardeşleri Ymir’i öldürdüler, ancak Bergelmir ve karısı kaçtı. Daha sonrasında tanrıların ant içmiş düşmanları olacak diğer devleri dünyaya getirdiler. Tanrılar ve devler arasındaki ilişki, babası bir Jötunn (Jotunheim’dan bir dev) ve annesi tanrıça olan hilekar tanrı Loki figüründen temsil edilmiştir. Jötunn illa bir dev olmak zorunda değildir. Hem Loki hemde kızı Hel, (kendisi bir Jötunn’dur) normal boyutlarda varlıklar olarak da tasvir edilmektedir. Ancak Jötnar (Jötunn’un çoğul halidir) devlerle ailevi bir ilişkiye gibi görünmektedir ve her iki ifade de Jotunheim ile ilişkilidir. Bu nedenle, devlerin tanrılarla ilgisi olmadığı düşüncesi de, her Jötunn’un bir dev olduğu iddiası gibi yanlıştır.

Thor Battling Giants
Thor Devlerle Savaşıyor

Mårten Eskil Winge (Public Domain)

Ağaçlardan Yaratılan İlk İnsanlar

Manzum Edda’daki Völuspá şiirine göre ilk insanlar, tanrılar Odin, Hœnir ve Lodurr tarafından bilinmeyen bir kıyıda bulunan ve hayat verilen Ask (erkek) ve Embla’dır (kadın). Odin onlara nefes şeklinde bir ruh verdi, Hœnir zeka ve ses verdi, Lodurr ise vücutlarını ısıtabilmek ve iyi bir ten renkleri olması için kan bahşetti. Sturluson bu efsaneyi, tanrıların iki ağaç bulduğu (genellikle Dişbudak ve Karaağaç olarak anlatılır) ve bu iki ağaçtan insanları yarattıklarını Nesir Edda’ya aktarmıştır. Embla’nın Karaağaç’tan yaratıldığı konusuna karşı çıkılmaktadır (üzüm asmasından geldiği ihtimaller arasındadır) ancak genellikle kabul edilmektedir. Bu iki ilk insan, Ragnarök’ten sonra dünyayı yeniden nüfuslaştıracak Lif ve Lifthrasir çiftinin bir yansımasıdır.

Loki Thor’un Kardeşi Değildir

Marvel Sinematik Evreni Loki’yi Thor’un kardeşi olarak sevdirmiş olmasına karşın, ikisi de İskandinav mitolojisinde akraba değildir. Loki bir Jötunn olarak Odin’in kan kardeşidir, ancak bu ilişkinin nasıl kurulduğu bilinmemektedir. Lokasenna (Loki’nin Alayları) şiirinde, ziyafetin birinde Asgardlıların birçoğuna hakaret ederken, ayrıntıya girmeden Odin ile olan ilişkisinden bahseder. Okuyucu yada izleyici taraftarlar, Odin ve Loki arasındaki bağı nasıl kurduğunu bildikleri varsayılır, ancak kurulan bu bağ ya hiç yazıya dökülmemiştir yada kaybolmulştur. Thor eğer bahsedildiği gibiyse, Loki için her şeyden öte çok onurlu bir yeğendir. Ayrıca Lokasenna’da Loki’nin saygı duyduğu ve korktuğu tek tanrıdır.

The Sons of Ivaldi Forging Thor's Hammer
Ivaldi’nin Oğulları Thor’un Çekicini Dövüyor

Elmer Boyd Smith (Public Domain)

Loki’nin Düzenbazlıkları ve Thor’un Çekici

Bunun yanı sıra Loki, Thor’un başına her türlü belayı açmaktan geri durmamaktadır. Bir efsaneye göre, Thor’un çekici çalındığında Loki, Thor”un Freyja kılığına girip çekici çalan devi kandırarak gardını düşürüp çekici geri alabilmelerini sağlayacak bir plan teklifinde bulunur. Plan tıkır tıkır işlese de, Thor’un kadın kılığına girmesi onu küçük düşürür. Thor’un meşhur çekicinin varlığı da bir sabah Thor’un karısı Sif uyurken onun saçlarını kesmeye karar veren Loki’ye bağlıdır. Bu durumun Tho’u kızdıracağını bilir, ama yine de yapar. Thor onu ölümle tehdit eder ve Loki cücelere gidip onlardan yeni bir altın saç yapmalarını isteyerek Sif’in saçlarını değiştireceğine dair söz verir. Loki sürekli sorun çıkarmak istediğinden, cücelere sahip olduklarından daha da büyük nesneler yapmaları için bir yarışma düzenler ve bir atsineği şekline bürünüp onlara eziyet eder ve hata yapmalarına neden olur. Yaratılan büyülü nesnelerden biri, Loki’nin düzenbazlığı yüzünden sapı normal bir çekiçten daha kısa olan Thor’un çekici Mjölnir’dir.

Tanrılar Ölümsüz Değildir

Diğer kültürlerin panteonlarındaki tanrıların aksine, İskandinav tanrıları ölümsüz değildir. Sadece alışılmadık derecede uzun ömürlü, gençlik ve diriliklerini tanrıça Idunn’a ve onun büyülü elmalarına borçludurlar. Başlangıçta tanrıların genç ve sağlıklı kalmasını sağlayanın Idunn’un kendisi olduğu düşünülmektedir, ancak 13. yüzyıla gelindiğinde elma motifi ortaya çıkmış ve Sturluson tarafından Nesir Edda’da geliştirilmiştir. Skáldskaparmál bölümünde Loki, kartal kılığındaki bir dev tarafından kaçırılır ve ancak Idunn’u ve büyülü elmalarını Asgard’ın duvarlarının ötesinde tuzağa çekeceğine dair söz verirse onu serbest bırakacağını söyler. Loki söyleneni yapar ve Idunn dev tarafından ele geçirilir. Tanrılar yaşlanmaya ve saçları ağarmaya başlar ve Loki’nin devler diyarına uçarak tanrıça Idunn’u ve elmalarını Asgard’a geri getirmesi gerekir. Bununla birlikte, tanrıların ölümlü olarak en iyi bilinen tasvir, büyük bir savaşta birçok kişinin öldüğü Ragnarök hikayesinden gelir.

Idun and the Apples of Eternal Youth
Idun ve Ebedi Gençlik Elmaları

J. Doyle Penrose (Public Domain)

Ölülerin Tırnaklarından Yapılan Naglfar Gemisi

Ragnarök, tanrıların ve Valhalla kahramanlarının kaos güçlerine karşı savaştığı ve dünyadaki Dokuz Diyar’ın ateş ve selle yok edildiği sondur. Son savaş hakkında az bilinen bir detay ise, Hel tarafından getirilen ölüler ordusunu tanrılarla yüzleşmek üzere savaş alanına taşıyacak olan Naglfar gemisiyle ilgilidir. Naglfar tamamiyle ölülerin kesilmemiş (ayak) tırnaklarından yapılır. Gemi tamamlanana kadar yelken açamamaktadır, ancak ölülerin tırnaklarının toplanmasıyla tamamlandığında yelken açabilmektedir. Hikâyenin bu yönü, Vikinglerin pasaklı ya da bakımsız olarak tasvir edilmelerinin aksine, ünlü oldukları titizlik ve kişisel temizliğe teşvik etmektedir. Naglfar gemisinin tamamlanması ve böylece dünyanın sonunun gelmesinin önüne geçmek için, kişi tırnaklarını kısa ve bakımlı tutmalıdır.

Loki’nin Çocuklarının Ragnarök’ü Başlatması

Loki kendini Asgard tanrılarıyla aynı safa geçip sık sık yardımsever olduğunu kanıtlasa da, o ve çocukları Ragnarök’teki tanrıların baş düşmanlarıdır. Dişi dev Angrboda (dert doğuran kadın) Loki ile çiftleşir ve Kurt Fenrir, yılan Jörmungandr ve jötunn Hel’i doğurur ve Üç çocuğunu da Jotunheim’da yanında tutar. Odin, Loki’nin çocuklarının bir gün tanrıların başına büyük belalar açacağı kehanetini duyar ve onları annelerinin yanından aldırır. Jörmungandr’ı denize yollar, Hel’i Ölüler Kraliçesi olarak yerin altında karanlık bir diyara gönderir ve Fenrir’i adanın birinde bir kayaya bağlatır. Loki de Baldr’ın ölümünü planlayıp, şölenlerinde tanrılara hakaret ettikten sonra nihayet hapse atılır. Ragnarök’te Loki ve bu üçünün yanı sıra diğer iki çocuğu, kurt Sköll ve Hati, tanrı Odin, Thor, Tyr, Heimdall ve diğerlerinin ölümüyle sonuçlanan savaşta, kaos güçlerine liderlik eder ya da onları destekler.

Loki's Brood
Loki’nin Soyu

Emil Doepler (Public Domain)

Ragnarök’ten Sonraki Yeniden Doğuşun Hristiyan Kurgusu Olabileceği Konusu

En meşhur tanrıların çoğu Ragnarök’te ölür ve ateş devi Surtr’un alevli kılıcıyla dünyayı ateşe vermesiyle Dokuz Diyar yok olur, ancak sonrasında ise hayat yeni bir döngüde yeniden başlar. Frigg, Freyja, Sif, Idunn, Thor’un oğulları ve Odin’in oğulları da dahil olmak üzere hayatta kalan tanrılar, bir zamanlar Asgard’ın bulunduğu yere geri dönerek Odin’in hikayesi ve büyük savaşın efsanelerini yeni nesil tanrılara anlatırlar. Ragnarök esnasında saklanan iki insan, Lif ve Lifthrasir, ortaya çıkıp dünyayı yeniden nüfuslandırarak hayatın devam etmesini sağlarlar. İş gücü gerektirmeden ürün veren tarlaların olduğu bu yeni dünyada hastalıklar yoktur ve bazı bilim insanlarına göre, adeta Cennet Bahçesi’ni çağrıştırarak Hristiyan betimlemeleriyle örtüşmekte ve bunun çok daha eski bir bakış açısına sonradan eklendiği düşünülmektedir. Örneğin bilim insanı Daniel McCoy, bu tür bir yeniden doğuşun Hristiyanlık öncesi İskandinav inancıyla tutarsız olduğunu belirtmektedir. Ancak belirtildiği gibi, mitlerin tümü Hristiyanlık döneminde kaydedildiğinden, Hristiyanlığın gelişinden önce nasıl bir biçim almış olabileceklerini söylemek zordur. Mezarlardan ve gemi kalıntılarından çıkarılan mezar eşyaları ölümden sonraki yaşama olan inancı güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır ve Hristiyanlık öncesinde ölenlerin ruhlarını bekleyen ölüler diyarları olduğu açıktır. Dolayısıyla Ragnarök masalının yeniden doğuş motifi McCoy gibi akademisyenlerin iddia ettiğinden çok daha eski olabilir.

Sonuç

Eski inanca sahip olanlar tanrılarına tapınaklarda değil (her ne kadar 11. yüzyılda Bremenli Adam tarafından tarif edilen İsveç’in Uppsala kentindeki ünlü tapınak başta olmak üzere tanrılar için tapınaklar inşa edilmiş olsa da), görünmez alemlerin gücünün en güçlü olduğu açık hava tapınaklarında ve kutsal alanlarda tapınırlardı. Dinlerine bir isim vermemişlerdir, ancak sidr (adet ya da gelenek) olarak adlandırmışlardır ki bu da ”eski alışkanlıklar” olarak yorumlanmaktaydı, Hristiyanlık onun yerini aldığında “yeni yol” şeklinde yorumlanmaya başlanmıştır. İskandinav inançları, İskandinavya ve İzlanda’nın yanı sıra diğer bölgelerin kültürünü ve eylemlerini Hristiyanlığın baskın hale gelmesinden çok sonra da etkilemeye devam etti ve günümüzde de etkilemeye devam etmektedir.

Neo-pagan Asatru dini, İskandinav dini inanç ve uygulamalarını yeniden canlandırmış, İzlanda ve Danimarka’da en hızlı büyüyen dindir. İnanç, “eski alışkanlıkları” mümkün olduğunca yakından yansıttığını iddia eder ve kişinin ataları ve geleneklerinin yanı sıra, yeryüzüne ve görünmez varlıklara saygıyı vurgulamaktadır. Ragnarök’ün alametlerinden biri şiddetli iklim değişikliği ve ardından geleneksel geleneklerin ve ilişkilerin bozulmasıydı ve Asatru da modern çağda toplumsal – küresel – iyi pahasına bireysel kâr ve rahatlığa çok fazla odaklanmaktan kaynaklanan aynı sorunlara dikkat çekmiştir. Asatru, İskandinav mitolojisinin teşvik ettiği türden bir dengeyi kurmak, onu “masal” aleminden çıkarıp, tanrıların, ruhların ve insanların düzeni korumak için uyum içinde birlikte çalıştıkları ve dünyanın, hem görünen hem de görünmeyen tüm varlıklarını kutladıkları aktif bir inanca geri döndürerek yaratmaya çalışmaktadır.

[ad_2]

Kaynak