Princeton Muharebesi (3 Ocak 1777), Amerikan Kıta Ordusu’nun Princeton, New Jersey’de bir İngiliz kuvvetini şaşkına çevirip mağlup ettiği Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın (1775-1783) küçük ama önemli bir muharebesiydi. Savaş, New Jersey’yi İngiliz işgalinden kurtardı ve Trenton’daki Amerikan zaferinin yanı sıra, Amerikan Devrimi(1765-1789)’ne desteğin yeniden canlanmasına yardımcı oldu.
Arka Plan: Trenton’da Zafer
25 Aralık 1776’nın soğuk ve fırtınalı gecesinde General George Washington, Trenton’daki Hessen garnizonunu şaşırtmak ve Amerikan Devrimi’ni kurtarmak için umutsuz bir kumarla 2.400 Kıta askerine ve milislerine buzlu Delaware Nehri boyunca önderlik etmişti. Dört ay önceki Long Island Muharebesi’ndeki ilk yenilgisinden bu yana neredeyse sürekli bir geri çekilme durumunda olan Kıta Ordusu için şimdiye kadar cesaret kırıcı bir harekât dönemi olmuştu. Önce New York City’den, hemen beraberinde de Manhattan’dan çıkarılan Amerikalılar, Washington’ı tıpkı bir “avcının tilkiyi yakalaması” gibi yakalama sözü veren Lord Charles Cornwallis komutasındaki bir İngiliz kuvveti tarafından New Jersey’den de kovulmuşlardı (McCullough, 253).
Kıta Ordusu yenİ yılda yüksek bir ihtimalle tamamen buharlaşacak ve bağımsızlığını daha yenİ kazanan Amerİka Bİrleşİk Devletlerİ, İngiliz boyunduruğuna karşı savunmasız KALacaktı.
Geri çekilme nedeniyle zaten moralleri bozulan Amerikan birlikleri, karla karışık yağmur ve sağanak altında ayakkabısız ve yeterli palto olmadan yürümeye zorlanmışlar ve yetersiz beslenme ve hastalıktan muzdarip olmuşlardı. Henüz firar etmeyen adamların çoğunun askerlik süreleri yeni yılda sona erecekti ve ordunun perişan durumu göz önüne alındığında, Washington’ın bu adamların çoğunu yeniden askere yazılmaya ikna etmesi pek olası değildi. Kıta Ordusu yeni yılda yüksek bir ihtimalle tamamen buharlaşacak ve bağımsızlığını daha yeni kazanan Amerika Birleşik Devletleri, İngiliz boyunduruğuna karşı savunmasız kalacaktı.
Bu nedenle, hem ülkeyi hem de kendi askerlerini Kıta Ordusu’nun hâlâ başarılı olabileceğine ikna etmek için Washington’un kısa sürede önemli bir zafer kazanması mecburdu. İngiliz ordusu, savaş mevsiminin bittiği ve Kıta Ordusu’nun büyük bir tehdit oluşturamayacak kadar zayıf olduğu yönündeki ikili varsayımlar altında zaten kışlık mahallere yerleşmişti.
Britanya tarafından kiralanan profesyonel Alman askerlerinden oluşan yaklaşık 1.500 kişilik bir Hessen taburu, New Jersey’nin Trenton kasabasında konuşlanmıştı. Washington, saldırısını Almanlar’ın özel bir zevkle kutladığı bilinen Noel’den sonraki sabah için planlayarak garnizonu gafil avlamayı umuyordu. Amerikalılar şiddetli bir kış fırtınasının ortasında Delaware’i geçtikten sonra Trenton’a doğru 9 millik (15 km) zorlu bir yürüyüşe çıkmışlar ve bu yürüyüş iki adamın maruzyet nedeniyle ölmelerine sebep olmuştu. 26 Aralık sabah saat 8’de Amerikalılar Trenton’ın dışında mevzilenmişlerdi. Halen devam eden fırtına nedeniyle Hessen nöbetçilerinden gizlenen Washington, saldırı emrini vermişti.
General Nathanael Greene komutasındaki bir Amerikan kanadı hemen ormandan dışarı fırlamış, Hessenli nöbetçilere tüfekle yaylım ateşi açmış ve onları kasabaya geri sürmüştü. Davulların sesi, Hessenliler’in geri kalanını yarı giyinik ve şaşkın bir halde odalarından çıkarmış; tam da bu zamanda General John Sullivan komutasındaki ikinci bir Amerikan kanadı onlara doğru koşarak donmuş süngüleriyle düşmanlarına yapışmışlardı. Yakın muharebe büyürken, Hessen komutanı Albay Johann Rall ölümcül şekilde yaralanmış ve Hessen sahra silahı ele geçirilmiş, bu da Almanlar’ın çoğunun savaşmayı bırakıp silahlarını bırakmalarını sağlamıştı. 45 dakikadan kısa bir süre sonra Trenton Savaşı sona ermiş; 21 Hessenli öldürülmüş, 90’ı yaralanmış ve 900’e yakını esir alınmıştı.
Amerikalılar, savaştan önce donarak ölen iki adam dışında yalnızca dört kişi yaralanmış ve hiçbiri öldürülmemişti. Bu, Amerikalılar için tam da Washington’un arzuladığı türden şaşırtıcı bir zaferdi. Galipler, Delaware’i geçmeden ve Pensilvanya’ya geri dönmeden önce rehinelerini, ele geçirilen silahları ve mühimmatı toplamışlardı. Ancak New York ve New Jersey harekâtının henüz oynanmamış son bir bölümü daha vardı.
Amerikan ve İngiliz Tepkisi
Trenton’dan birkaç gün sonra Yurtsever gazeteleri beklenmedik Amerikan zaferinin haberini her yere yaymıştı. Çok geçmeden her Amerikalı, Washington’ın Delaware’i cesurca geçişini ve Hessenliler üzerinde zirveye ulaşan heyecan verici saldırıyı biliyordu. İkinci Kıta Kongresi, Kıta Ordusu’nun yönetimini övdü ve komutanına methiyeler dizdi. Tüm Kongre adına Washington’a yazdığı bir konuşmasında John Hancock, generale, “yorgunluk ve talihsizlikten kırılan” askerler tarafından kazanıldığı göz önüne alındığında zaferin daha da “olağanüstü” olduğunu söyledi ve “Amerika Birleşik Devletleri, askerlerinizin son başarısından dolayı borçludur” dedi (McCullough, 284). Zafer, Amerikalılara hâlihazırda mali destek sağlayan ve savaşı yakından takip eden Fransız dışişleri bakanlığını bile etkiledi.
İngilizler ise kendi tarafları için tüm olayı küçük bir çatışma olarak görmezden geldi ve suçu, kendisini rahat bir şekilde savunmak için etrafta bulunamayan, yani o sırada ölmüş olan Albay Rall’a yükledi. Ancak zengin ve nüfuzlu New York Muhafazakârları (veya Kralcılar) öfkeliydi. İngilizlerin neden şu ana kadar Washington’u kesin bir şekilde mağlup edemediğine anlam veremiyorlardı. İngiliz ordusunun başkomutanı Sir William Howe da aynı şekilde kızgındı; Lord Cornwallis’in İngiltere’ye gitme planını iptal etti ve ona New Jersey’ye geri dönmesini ve Kıta Ordusu ile bir kez ve son olarak ilgilenmesini emretti. Adamlarını kışlık karargâhlarından uyandıran Cornwallis, 8.000 askerle birlikte Washington ordusunun bilinen son yeri olan Trenton’a doğru yola çıktı. İngilizlere göre, Amerika’nın son zaferi sadece bir şanstı ve hesaplaşma zamanı gelmişti.
Assunpink Deresi Muharebesi
Bu arada Washington, Delaware Nehri’nin Pensilvanya tarafında uzun süre kalmamıştı. Orada yalnızca mahkûmları bırakıp ilave güç toplayacak kadar kalan Washington, 29 Aralık’ta üçüncü kez Delaware’i geçti ve Trenton’ın hemen güneyindeki Assunpink Deresi’nde bir savunma hattı inşa edilmesini emretti. Washington şimdi bir sorunla karşı karşıyaydı: Yalnızca üç gün içinde neredeyse tüm askerlerinin askerlik süreleri dolacaktı. 30 Aralık’ta 7.000 askerinin tamamını bir araya topladı ve onlara en az bir ay daha yeniden askere kaydolmalarını rica ettiği hararetli bir konuşma yaptı:
“Cesur dostlarım, sizden yapmanızı istediğim her şeyi ve makul olarak beklenebilecek olandan fazlasını yaptınız, ancak ülkeniz, eşleriniz, evleriniz ve değer verdiğiniz her şey tehlikede. Kendinizi yorgunluklarla, zorluklarla yıprattınız ama biz sizi nasıl koruyacağımızı bilmiyoruz. Bir ay daha kalmayı kabul ederseniz, özgürlük davasına ve ülkenize bu hizmeti sunmuş olursunuz ki, muhtemelen başka hiçbir koşulda yapamazsınız.”
Kıta askerlerinin 6.000’i yeniden askere alınmayı kabul etti; kuşkusuz, Washington’un tekrar imza atan herkese ödemeye söz verdiği on dolarlık bir ödülle (normal maaşları ayda altı dolardı) vatanseverlik duyguları daha da artmıştı. Kıta Ordusu’nu bir kez daha yok olmaktan kurtaran Washington, artık dikkatini yaklaşan İngilizlere çevirebilirdi. 1 Ocak 1777’de Lord Cornwallis New Jersey’nin Princeton kasabasına ulaştı ve geceyi burada geçirdi.
Ertesi gün Cornwallis, geri kalan 5.500 askeri Trenton’a giden 10 millik yola götürürken askeri gücünün bir kısmını Princeton garnizonuna bıraktı. Washington bunu öngörmüştü ve İngilizlerin ilerleyişini yavaşlatmak için Princeton Yolu’nu çamurlaştırmaları için milisler göndermişti. İngilizler yavaş yavaş çamurun içinden geçerken, kendilerine Pensilvanya ve Virginia birlikleri tarafından ateş açıldı ve bu ilerlemelerini daha da engelledi. Sonuç olarak Cornwallis öğleden sonra geç vakitlere kadar Trenton’a ulaşamadı, bu noktada Kıta Ordusu Assunpink Deresi’nin sırtında güvenli bir şekilde kazı yapabildi.
Geriye kalan birkaç gün ışığından yararlanmayı ümit eden Cornwallis, acil bir saldırı emri verdi. Virjinialılar’dan oluşan bir takım tarafından savunulan Assunpink üzerindeki taş köprüyü ele geçirmek için Hessenli el bombacılarından oluşan bir tabur gönderildi; Virginialılar’a Hessenliler’in bacaklarına nişan almaları emredildi, böylece Hessenliler yaralı arkadaşlarını güvenli bir yere tahliye ederek gün ışığını daha da fazla harcamak zorunda kalacaklardı.
Hessenli bombacıların bu ilk dalgası geri püskürtüldüğünde, Cornwallis İngiliz muvazzaf askerlerini gönderdi. İngilizler üç kez köprüye saldırdı, ancak her seferinde Amerikan tüfek ateşi ve teneke kutu atışlarıyla geri püskürtüldüler; Amerikalı bir görgü tanığı, “onların ölüleri, yaralıları ve kırmızı ceketleriyle köprünün kan gibi kırmızı göründüğünü” hatırlıyordu (mountvernon.org, Second Trenton). Karanlığın başlamasıyla çatışmalar sona erdi ancak günün olumsuzluklarına rağmen Cornwallis’ın, Washington’ın gidecek hiçbir yeri olmadığına ikna olmuş bir hali vardı. Cornwallis bir kez daha tilki avı imgesine başvurarak subaylarına sabah Washington’ı “kafesleyeceklerini” söyledi (McCullough, 287).
Belki de Cornwallis’ın kendini bir tilki avcısı olarak tanımlaması, Washington’ın bir tilki kadar kurnaz olduğunu çabucak kanıtlıyor oluşu hasebiyle yerindeydi. Amerikan başkomutanı, İngiliz askerlerinin çoğu uyuyana kadar bekledi ve ardından 5.500 adamıyla birlikte yeni inşa edilen bir yol üzerinden sıvışıp gitti. Hareketli bir ordu kampı yanılsamasını sürdürmek için kamp ateşlerini canlı tutacak ve çok fazla gürültü yapacak birkaç yüz adamı arkasında bıraktı. Bu adamlar da şafağın yaklaşmasıyla birlikte kaçtılar ve güneş doğduğunda Cornwallis, Assunpink’in karşısındaki boş bir kampın görüntüsüyle karşılaştı. O kurnaz tilki Washington bir kez daha avcının elinden kurtulmuştu.
Princeton Muharebesi
Washington’un elinde bir numara daha vardı. Beklenebileceği gibi daha güneye çekilmek yerine, Cornwallis’ın ordusunun etrafından dolaşarak Princeton’daki İngiliz artçı birliklerine saldırmayı ve böylece Cornwallis’in New York City’deki İngiliz karargâhıyla iletişim hattını kesmeyi planlıyordu. Bu, kusursuz bir şekilde sonuçlanmış gibi duran başka bir cesur manevraydı. 3 Ocak 1777’in şafağında Kıta Ordusu Princeton’ın eteklerine yaklaşıyordu. Washington, Cornwallis’in yaklaşan saldırıyı öğrenmesini çok geç olmadan engellemek umuduyla, Tuğgeneral Hugh Mercer komutasında 350 askerden oluşan bir müfrezeyi Trenton yolunda bulunan Stony Brook üzerindeki köprüyü yıkmak için gönderdi. Ordunun geri kalanı, General Sullivan’ın tümeninin önderliğinde Princeton’a doğru ilerledi.
Princeton’da 17., 40. ve 55. piyade alaylarından 1.200 İngiliz muvazzaf askerinin yanı sıra süvari alayından da bir grup askerle bir garnizon kuruldu. Önceki gece Cornwallis, Princeton garnizonunun komutanı Yarbay Charles Mawhood’a Assunpink Deresi’ne yapılacak saldırıya hazırlık amacıyla ana orduya katılmak üzere ilk ışıkta Trenton’a yürümesini emreden bir mektup yazmıştı. Bu nedenle, Mercer’ın müfrezesi Saw Mill Yolu’ndan Stony Brook Köprüsü’ne doğru ilerlerken, Albay Mawhood da Princeton’dan ayrılarak aynı yöne doğru yürüyordu.
Mawhood, Amerikalılar’ı onlar onu fark etmeden önce fark etti; hızlı düşünen Mawhood, 4. Tugay’ın kasabaya geri dönmesini emretti ve hafif avcı birliklerini, Amerikalılar’ı oldukları yerde tutmak için ileri gönderdi. İngiliz avcılar, William Clarke’ın meyve bahçesindeki bir çitin arkasında mevzi aldılar ve onlar geçerken Mercer’ın birliklerine yaylım ateşi açtılar.
Ancak İngiliz yaylım ateşi çok yüksekten gitmişti ve bu da Mercer’ın adamlarının kendi etraflarında dönerek düşmanla yüzleşmeleri için zaman tanıdı. İlave İngiliz taburları sabit süngülerle Clarke’ın bahçesine doğru koşmaya başladığında iki taraf birbirine karşılıklı ateş açtı; Albay Mawhood, 17. alaya mücadelede bizzat liderlik ediyordu. Yanında bir çift Springer Spaniel köpeği de koşuyordu. Amerikalılar, sayıca az olmalarına rağmen, İngiliz süngü hücumuyla yenilgiye uğrayana kadar on dakikadan daha fazla bir süre yerlerini korudular.
Mercer kısa süre sonra kuşatıldı, ancak askerlerinin mücadeleyi bırakması için yapılan birkaç çağrıyı reddetti; karşılığında ise ölüme terk edilmeden önce yedi kez süngülendi. Mercer görüldüğü üzere deneyimli bir subay ve iyi giyimli birisi olduğundan İngilizler, Washington’ı kendilerinin öldürdüğüne inanıyordu. Mercer’ın ikinci komutanı Albay John Haslett Amerikalıları toplamaya çalıştı ama başından vurularak öldürüldü.
Mercer’ın artık lidersiz birlikleri kırılmak üzereyken, General John Cadwalader’ın tugayından 1.100 milis tarafından takviye edildiler; Washington, Clarke’ın meyve bahçesinde çatışmanın başladığını fark etmiş ve İngilizler’i bastırması için Cadwalader’ı göndermişti. Çok geçmeden 2.000 askerden fazla bir Amerikan taburu, İngiliz kanatlarına inerek muharebeye dâhil oldu. Washington kısa sürede olay yerine geldi. Savaş hattında bir aşağı bir yukarı at sürüyor, şapkasını sallıyor ve cesaretlendirici sözler söylüyordu; başkomutanlarının kendisini tehlikeli duruma soktuğunu görmek Amerikalılar’ı korkuttu ve onlara savaşmayı sürdürme konusunda ilham verdi. Kısa süre sonra İngilizler dönüp Princeton’a doğru dönüp kaçmaya başladılar. Washington atını mahmuzladı ve adamlarına bağırarak takibi sürdürdü: “Bu harika bir tilki takibi, evlatlarım!” (McCullough, 289). Avlanan aslında avcıya dönüşmüştü.
PRİNCETON MUHAREBESİ, BOYUTUYLA ORANTISIZ DERECEDE BÜYÜK BİR ETKİYE SAHİPTİ.
Kıta Ordusu Princeton’a girdiğinde, Albay Mawhood da dâhil olmak üzere İngiliz askerlerinin çoğu kaçmıştı. Bununla birlikte, yaklaşık 200 inatçı İngiliz askeri geride kalmış ve o zamanlar New Jersey Koleji’nin (günümüz Princeton Üniversitesi) merkezindeki ana taş bina olan Nassau Hall’da saklanmışlardı. İngilizler, Cornwallis’ın gelmesine yetecek kadar uzun bir süre için Amerikalılar’ı tutmayı ve böylece onları kasabada hapsetmeyi umuyorlardı. Ancak Washington onlara bu şansı vermeyecekti. Yüzbaşı Alexander Hamilton’a binaya birkaç sahra silahı hazırlamasını emretti ve birkaç el ateş edildikten sonra İngilizler pes etmeye karar verdiler ve pencerelerden birinden beyaz bir bayrak çektiler (Hamilton’ın kısa süreli bombardımanından Nassau Hall’e verilen zarar günümüzde halen görülebilmektedir). Hayatta kalan 194 İngiliz askeri binadan çıktı ve silahlarını bıraktı.
Amerikalılar’da yaklaşık 30 ölü (Albay Haslett ve 12 Ocak’ta yaralarından ölen General Mercer dâhil) ve yaklaşık 45 yaralı vardı. Britanya’nın kayıplarını belirlemek daha zor oldu; Washington resmi raporunda İngilizler’den 100 ölü ve 300 tutsak olduğunu iddia ederken, İngiliz General Howe 18 kişinin öldüğünü, 58 kişinin yaralandığını ve 200 kişinin kaybolduğunu bildirdi.
Sonrası
Washington, Cornwallis’ın yolda olduğunu bildiği için Princeton’da uzun süre oyalanmadı. Kıta Ordusu, İngiliz ikmal vagonlarını yağmalayacak kadar durduktan sonra, geceyi geçirdiği Somserset Adliyesi’ne yürüdü. İki gün sonra, kışın geri kalanını geçireceği Morristown, New Jersey yakınlarındaki engebeli ve ormanlık arazide kamp kurdu. General Howe, Washington’ın Morristown’daki güçlü savunma mevziisine saldırmaya çalışmak yerine, New Jersey’deki İngiliz varlığını büyük ölçüde azaltmaya karar verdi ve adamlarının çoğunu New York’a geri çekti. Amerikan ve İngiliz yiyecek toplama ekipleri arasındaki bazı küçük ölçekli ama acımasız çatışmalar dışında, iki ordu arasındaki çatışma yaza kadar devam etmeyecekti. Bir noktada Amerikan davası açısından çok umutsuz görünen New York ve New Jersey Harekâtı (Temmuz 1776’dan Ocak 1777’ye kadar) artık sona ermişti.
Her ne kadar Amerika’nın Princeton Muharebesi’ndeki zaferi Trenton’daki kadar eksiksiz olmasa da, boyutuyla orantısız derecede büyük bir etkiye sahipti. Yurtsever gazetelerin bunu savaşın sonuçta kazanılabilir olduğunun kanıtı olarak göstermesiyle Amerikan Devrimi’ne yeniden destek sağlandı. Yüzlerce adama, Kıta Ordusu’na katılma konusunda ilham verdi ve bu, ordunun yaklaşan 1777-78 Filedelfiya Seferi’nde savaşacak kadar güçlü olmasına olanak tanıdı. Ek olarak Trenton ve Princeton muharebeleri, New Jersey’yi tekrar Yurtsever kontrolü altına aldı; yalnızca birkaç hafta önce pek çok kişi New Jersey’nin Britanya İmparatorluğu’na yeniden teslim olan ilk eyalet olacağını tahmin ediyordu. Bu nedenle Princeton, savaşın en önemli muharebelerinden biriydi ve altı yıl sonra Amerika’nın nihai zaferine katkıda bulunacaktı.