Trenton Muharebesi
(26 Aralık 1776), Amerikan Bağımsızlık Savaşı (1775-1783) için önemli bir muharebeydi. 1776 Noel günü, General George Washington ertesi sabah için New Jersey-Trenton’daki Hessen garnizonuna karşı ani bir saldırı başlatmak için Kıta Ordusu’nu Delaware Nehri’nin karşısına geçirdi. Ortaya çıkan Amerikan zaferi, Amerikan Devrimi (1765-1789)’ne olan desteğin yeniden canlanmasını sağladı.
New York ve New Jersey Harekâtı(Temmuz 1776 – Ocak 1777)’ndaki acı veren ve hayal kırıklığı yaratan bir dizi yenilgiden sonra 1776 Aralık ayının başında General George Washington ve Kıta ordusu Pensilvanya’ya, Delaware Nehri’nin karşısına kadar kovalanmışlardı. Bu noktada, General Willaim Howe komutasındaki İngiliz ordusu, Long Island ve New York şehrini ele geçirmiş, Manhattan’ı işgal etmiş ve kaynaklarıyla zengin New Jersey’de kraliyet yönetimini yeniden savunmaya başlamıştı. Aynı zamanda Washington’ın ordusu firar ve hastalıklar nedeniyle 3000 kişiye kadar düşmüştü. Dahası, asker sözleşmeleri yeni yılda sona erecekti. İkinci komutanı Charles Lee tutsaktı ve İkinci Kıta Ordusu Kongresi, ülkenin geçici başkenti olan Filedelfiya’dan çıkmaya zorlanmıştı. Eğer Washington kararlı bir şekilde hareket etmeseydi, Amerika Birleşik Devletleri muhtemelen kış aylarında parçalanacak ve henüz yarım yaşında bile olmayan ülke yıkılacaktı.
Bu sebeplerden dolayı Washington, New Jersey’e geri dönerek 1776 Noel günü ordusunu güç bela buzlu Delaware’in karşısına geçirdi. Washington, Büyük Britanya için savaşan profesyonel Alman askerlerinden oluşan Hessenliler’e ait bir taburun Trenton kasabasında karargâh kurduğunu biliyordu ve Noel kutlamalarından sonra Hessenliler’i gafil avlayacak bir kumar oynamıştı. Bu kumar işe yaramıştı ve 26 Aralık’ta kısa süren bir kargaşadan sonra Amerikalılar, Hessen’leri yenmiş, çatışmada tek bir askerini dahi kaybetmeden onlardan 900 kişiyi rehin almayı başarmıştı. Princeton Muharebesi (3 Ocak 1777)’ndeki bir başka Amerikan zaferi ile ikiye katlanacak olan Trenton Muharebesi başarısı, New Jersey’nin İngilizler’e kalmadığını garantilemiş ve bağımsızlık savaşına olan inancın yeniden canlanmasını sağlamıştı. Birçok vatanperver insan, bu zaferlerden etkilenerek Kıta Ordusu’na kaydolmuş ve devletin ayakta durması ve savaşa devam etmesine olanak tanımıştı.
Kriz
KITA ORDUSU, LONG ISLAND MUHAREBESİ’NDEKİ BÜYÜK YENİLGİDEN BU YANA NEREDEYSE SÜREKLİ BİR GERİ ÇEKİLME HALİNDEYDİ.
1776 Kasım ayının sonlarında perişan Kıta Ordusu, New Jersey’nin çamurlu yollarından Newark’a doğru yürümeye koyulmuştu. Taburları aç, ayakları ağrılı ve hastalardı. Traşsız ve elbisesiz olan askerlerin çoğu hiç durmadan yağan yağmur ve kar altında paltosuz ya da ayakkabısız olarak yürümeye zorlanmışlardı. Askerler orduyu sürüler halinde terk ediyorlardı. Bir grup firar ederken bir grup da sözleşmesi bittiği için ayrılıyordu. Kimisi de Amerikan davasını bir kayıp olarak gördüğü için gidiyordu. Neden böyle inandıklarını anlamak zor değil: Kıta Ordusu, Long Island Muharebesi (27 Ağustos 1776)’ndeki büyük yenilgiden bu yana neredeyse sürekli bir geri çekilme halindeydi. O zamandan beri Amerikalılar New York City’nin dışına itilmişlerdi, ardından da Manhattan’ın dışına. Tüm bunlarla birlikte Kip’s Bay (15 Eylül)’de, White Plains(28 Ekim)’de cesaret kırıcı bir dizi savaş yenilgisi yaşamışlardı ve en önemlisi de Fort Washington Muharebesi(16 Kasım)’nde çaresizce ihtiyaç duyulan 2800 kıta askerinin esir alınıp, İngilizler’in adı kötüye çıkmış hapishane gemilerinde korkunç ölümlerle hayatlarını kaybetmiş olmalarıydı.
Fort Washington kaybından hemen önce Kıta Ordusu ikiye ayrılmıştı; General George Washington 3500 askeri Hudson Nehri’nin karşısına, New Jersey’e yönlendirirken 5500 askeri de İngilizler’in Albany’ye doğru daha kuzeye ilerlemelerini engellemek için ikinci komutanı General Charles Lee komutasında New York’ta, North Castle’da bırakmıştı. 20 Kasım’da İngiliz General Lord Charles Cornwallis, Washington’ı Hudson’ın karşısına kadar takip etti ve Amerikalılar’ın daha birkaç saat önce terk ettiği New Jersey Palisades üzerindeki Fort Lee’yi ele geçirdi. Komutasındaki 10000 İngiliz ve Hessen askeri ile Lord Cornwallis, Washington’ın ordusunu takip etmeyi sürdürüyordu. Niyeti, “bir avcının bir tilkiyi kafeslemesi” gibi onları bir köşeye kıstırıp yakalamaktı (McCullough, 253).
22 Kasım’da Washington Newark’a girdiğinde ordusunu ikiye bölmesinin bir hata olduğunu anladı ve General Lee’ye bir mektup yazarak güçlerini birleştirebilsinler diye ona Hudson’ın karşısına geçsin diye yalvardı. Buna rağmen Washington, Lee’nin yardımını istemekle de hata yaptı, ona emir vermemişti ve Lee de kendisini North Castle’dan hareket ettirme zahmetine girmedi. Kötü hava şartları ve askerlerin donanımlarının yetersizliğinden dem vuran İngiliz doğumlu Lee aslında, bir ili, Manhattan’ı kaybetmekten sorumlu tuttuğu Washington’dan emir almaktan tiksinircesine nefret ediyordu. Lee, beklemeyi ve kendisi adına zafer kazanacağı bir şans bulmayı ümit ediyordu ki Kongre, Washington’ın görevini ona versin. 27 Kasım’da, Washington, Lee’nin gelmiyor olduğunu öğrendiğinde Newark’ı acilen terk etti ve Cornwallis’in yakın takibinde New Brunswick ve Raritan Nehri’ne doğru geri çekilmesini sürdürdü. Bu esnada Washington daha kötü bir haber aldı: İkinci Kıta Kongresi, geçici başkent Filedelfiya’yı boşaltmış ve Maryland, Baltimore’a taşınmıştı. Bu gelişme, onun askerlerinde cesaret uyandıracak bir şey ifade etmiyordu.
1 Aralık’ta Washington Raritan’ı geçti, nehrin üzerindeki tek köprüyü geçtikten sonra da onu yaktı ve ordunun geri çekilmesini korumak için genç Yüzbaşı Alexander Hamilton’ın komutasında bir topçu bataryası bıraktı. Aynı gün, yaklaşık 2.000 Virginia ve Maryland askerinin askerlik süreleri sona erdi ve neredeyse tamamı yeniden imza atmayı reddetti. Kasvetli bir durumdu. Dayanıklı ve aristokrat tavırlarıyla ünlü Washington bile endişelere kapılmıştı ve bir an için komutayı devralmayı kabul ettiğine pişmandı. Etkileyici el ilanı Common Sense’i ile Amerika’nın bağımsızlığına ilham veren Thomas Paine, o sırada Kıta Ordusu’nda kurmay subay olarak hizmet ediyordu ve düşüncelerini Kriz başlıklı başka bir el ilanında şöyle anlatıyordu:
Bu zamanlar, insan ruhunu sınayan zamanlardır. Yaz askeri ve güneş ışığı vatanseverleri bu krizde ülkelerine hizmet etmekten çekinecekler ama şimdi buna direnen, erkek ve kadının sevgisini ve teşekkürünü hak eder. (McCullough, 251)
Bu arada General Lee nihayet hareket etmeye ve Hudson’ı geçmeye ikna edilmişti. Ancak Lee, Washington’a katılmak için yürümek yerine, İngilizlerin arka tarafına saldırma fırsatı bulmayı umarak geride kaldı. 12 Aralık gecesi Lee, ordusunun kamp kurduğu yerden üç mil uzakta bir meyhanede uyuma hatası yaptı. Yakında kötü şöhrete sahip olacak olan Teğmen Banastre Tarleton komutasındaki bir grup İngiliz subayı meyhaneye geldiğinde, Lee’yi yakaladılar, üzerinde halen geceliği vardı. General John Sullivan, Lee’nin ordusunun komutasını devraldı ve hemen Washington’la bağlantı kurmak için harekete geçti.
Kış Mahalleri
Ancak Sullivan’ın güçlerinin yetişmesine rağmen Washington, ordusunun Cornwallis’i yenebilecek durumda olmadığını biliyordu. Geri çekilmenin devam etmesi gerekiyordu ve Aralık ayı başlarında morali bozulan Kıta Ordusu Delaware Nehri’ni geçerek Pennsylvania’ya girdi. Burada, General Sullivan’ın 4.000 adamının ve daha çok Lord Stirling olarak bilinen General William Alexander komutasındaki 1.000 askerin eklenmesiyle sayıları arttı. Bu takviyeler memnuniyetle karşılansa da, Washington’ın bunlardan yararlanmak için yalnızca sınırlı bir zamanı vardı. Yeni yılda daha fazla askerin askerlik süresi dolacaktı ve koşullar iyileşmediği veya bir zafer kazanılmadığı sürece erkeklerin çoğu kesinlikle evlerine dönmeyi seçecekti. Washington, Delaware’i tekrar geçmek ve sözleşme süreleri sona ermeden önce saldırmak zorunda olduğunu biliyordu çünkü yenilgi bile hiçbir şey yapmamaya tercih edilirdi. Tek soru ne zaman saldırması gerektiğiydi.
Bu arada İngilizler takiplerini iptal ettiler. İngiliz topçusu Kaptan Hamilton’ın silahlarıyla karşılıklı ateş açıp onları kovaladıktan sonra, Cornwallis’in birlikleri Raritan’ı geçerek New Brunswick’i işgal etti. Ancak Cornwallis, Washington’u Pennsylvania’ya kadar takip etme konusunda isteksizdi. Geleneksel olarak Avrupa orduları gerekli olmadıkça asla kışın savaşmazdı ve artık kış mahallerine yerleşmenin zamanı gelmişti. Cornwallis’in amiri Sir William Howe da aynı fikirdeydi. Howe sık sık Washington’u yakalamaktan ziyade 24 yaşındaki büyüleyici metresi Elizabeth Loring ile vakit geçirmeyi önemsemekle suçlansa da, Washington’ın hızla parçalanan ordusunun kışa dayanamayacağından şüphelenmek için iyi nedenleri vardı. Zaten berbat bir kışın halledeceği bir şeyi başarmak için neden İngiliz birliklerinin hayatları boşa gitsin? Böylece Howe, New York City’deki karargâhından İngiliz ordusuna kışlık mahallere gitme emrini verdi.
İngiliz askerlerinin çoğu New York City’de kış mahallerine geri çekildiler ve New Jersey’yi işgal etmek için ince bir İngiliz ve Hessen askeri hattı bıraktılar. Howe tarafından yayınlanan bir bildiri, Britanya’ya teslim olan herhangi bir Amerikalı’ya af sözü vererek, her gün yüzlerce New Jersey sakininin İngiliz askeri kamplarına gelip krala bağlılık yemini etmesine neden oldu. Ancak Howe, New Jersey’i uzlaşma teklif ederek saflarına geri getirmeyi umarken, bu girişimler, Washington’ın bir zamanlar küçümseyerek “üssün kiralık çalışanları ve paralı askerleri” olarak tanımladığı Hessen askerleri tarafından baltalandı (Middlekauff, 349). Kiralık askerler olarak Hessenliler siyasi hassasiyetleri önemsemiyorlardı ve yerel çiftçileri terörize ederek ve istediklerini alarak işgalci askerlerin davrandığı gibi gibi davranıyorlardı. Bu nedenle Hessenliler yerel halkın nefretini kazanmışlar ve çoğu zaman partizan saldırıların hedefi olmuşlardı. Tarihçi Robert Middlekauff, Trenton’daki Hessen garnizonunun komutanı Albay Johann Rall’ın, Cornwallis’in Princeton’daki karargâhına gönderilmesi gereken bir mektuba eşlik edilmesi için 50 kişilik bir devriye göndermek zorunda kaldığını yazıyor.
Delaware’i Geçmek
Hessen taburlarının Trenton’dan Burlington’a kadar ince bir çizgide İngiliz ileri mevzilerini işgal etmesi ve kışkırttıkları nefretin miktarı göz önüne alındığında, Washington’ın onları hedef alması mantıklıydı. Planı, Delaware Nehri’ni gece geçerek Trenton’daki Hessen garnizonuna saldırmak ve İngilizlerin misilleme yapmasından önce buharlaşmaktı. Geçişi üç bölüm halinde yapmayı planladı: General James Ewing, Trenton’un hemen güneyindeki Assunpink Deresi’ndeki köprüyü ele geçirmek için Trenton Feribotu üzerinden 700 adama liderlik edecekti; General John Cadwalader, Hessenliler’in Burlington’a çekilmesini kesmek için nehrin aşağısında Bristol’da 1.500 kişilik ikinci bir kuvvetle karşıya geçecekti. Washington’un kendisi ise kasabaya saldırmak için 2.400 kişilik ana kuvveti, Trenton’un 9 mil (15 km) yukarısındaki McKonkey’s Ferry’de Delaware boyunca yönetecekti. Noel kutlamalarının ardından Hessenliler’i hazırlıksız yakalamayı ümit eden Washington, Noel Günü Delaware’i geçmeyi planladı.
Ancak Noel’de ani ve dondurucu bir fırtına yaşandı ve bu fırtına kısa sürede kuzeydoğuya döndü. Kar, dolu ve yağmur yığınlar halinde yağarken Delaware taştı ve buz tabakalarıyla kaplandı, ancak Washington saldırısını durdurmamaya kararlıydı. Kıta Kongresi’nden bir delege olan Dr. Benjamin Rush, o gün Washington’ı ziyaret ediyordu ve daha sonra generalin, karamsar bir ruh hali içinde, kalemiyle küçük kâğıt parçalarına bir şeyler karalamaya devam ettiğini hatırlayacaktı. Yere bir kâğıt parçası düştüğünde Rush bunu okudu: “Zafer ya da Ölüm” (McCullough, 273). Bu gecenin şifresi olacak bir cümleydi. Karanlık çöktüğünde Washington, birliklerini McKonkey Feribotu’nda sıraya dizdi ve gece yarısı adamlar düz dipli teknelere yüklenerek karşıya geçmeye başladı. Fırtınanın uğultulu rüzgârı arasında, insanların birbirlerini duyması zordu ve çok geçmeden kontrolü devralmak, derin, böğüren sesi rüzgârı kesen Tuğgeneral Henry Knox’a düştü. Knox adamları ve 18 sahra silahını teknelere yüklerken Washington, aralarında John Sullivan, Nathanael Greene ve Teğmen James Monroe’nun (geleceğin ABD başkanı) da bulunduğu bir grup subayla birlikte nehri erkenden geçti.
Washington’ın 2.400 adamının tamamı nehri geçtiğinde saat sabahın 4’üydü ve bu tahmin edilenden önce bir vakitti. Açıkça, diğer iki gruptan daha iyi performans göstermişlerdi çünkü hem Ewing hem de Cadwalader, hava koşulları nedeniyle geçişlerini iptal etmişlerdi. Bu haber karşısında hayal kırıklığına uğrayan Washington yine de saldırıya devam etmeye karar verdi. Adamlarını iki kol halinde oluşturdu: General Greene ilkini üst yoldan aşağıya doğru yönlendirirken, General Sullivan alt yoldan aşağı yürüdü ve böylece Trenton’a aynı anda iki taraftan yaklaşacaklardı. Donan ve nehir suyunda ıslanan adamlar daha sonra gecenin karanlığına doğru yürüdüler. Birkaç fenerden yayılan hafif ışık dışında yürüyüş tamamen karanlıktaydı ve askerler şiddetli soğuğa yenik düşmemek için çabalıyorlardı. O gece iki adam donarak öldü, diğer bir asker de yaşadıklarını şöyle anlattı:
Çok iyi hatırlıyorum, bir keresinde yolda durduğumuzda bir ağaç kütüğüne oturdum ve soğuktan o kadar uyuşmuştum ki uyumak istedim. Eğer fark edilmeden yanımdan geçilip gidilmiş olsaydı, bilmeden donarak ölmüş olurdum. (McCullough, 277)
Uzun ve yürek burkucu bir yürüyüşün ardından, Kıta birliklerinin her iki kanadı da Trenton’un dışındaki mevzilere yaklaşık olarak aynı anda, 26 Aralık sabahı saat 8’den birkaç dakika sonra ulaştı.
Savaş
Trenton, yazar David McCullough tarafından “belki yüz ev, bir Piskoposluk Kilisesi, bir pazar yeri, iki veya üç değirmen ve demir fırınlarından” (278) oluşan küçük bir kasabaydı. Sakinlerinin çoğu, bir ay önce Fort Washington Muharebesi’ndeki eylemlerinden ötürü övgüyle söz edilen 56 yaşındaki Alman subayı Albay Johann Gottlieb Rall komutasındaki 1.500 Hessen askerinden oluşan bir tabura kasabalarını terk ederek çoktan kaçmıştı. Albay Rall’ın içki içmekten ve kâğıt oynamaktan hoşlandığı bilinmesine rağmen, kendisini eleştirenlerin daha sonra ileri sürdüğü gibi, savaş sabahı sarhoş olduğuna dair hiçbir kanıt yok. Ancak Hessen’ların Kıta Ordusu’na pek saygıları yoktu. Bu önyargı Rall’ın ayın 24’ünde Amerikalıların Trenton’a saldırmayı planladıklarına dair aldığı istihbaratı reddetmesine neden oldu. Üstelik Hessenliler Noel kutlamalarına katılırken gardlarını düşürmüşlerdi.
Washington sabah saat 8’de emri verdi ve General Greene’in tabur kanadı ormandan dışarı hücum etti. Henry Knox’un daha sonra hatırladığı gibi, fırtına “büyük bir şiddetle” devam ediyordu, ancak rüzgâr Amerikalıların arkasından geliyordu ve bu nedenle yol boyunca nöbet tutan Hessen nöbetçilerinin yüzlerine kar ve yağmur yağdırıyordu (McCullough, 280). Bu sayede nöbetçiler kaç Amerikalının kendilerine doğru koştuğunu anlayamadılar ve kükreyen rüzgârın sesi Amerikan tüfek ateşinin çıtırtısıyla kesilene kadar yerlerinde durdular. Hessenliler ateşe karşılık verdi ve büyük bir disiplinle kasabaya doğru geri çekilmeye başladı, ancak Greene’in birlikleri sürekli bir bastırma ateşi sürdürdü. Trenton kasabasında kafası karışık, yarı giyinik Hessenliler derme çatma kışlalarından dışarı fırlarken davullar çalmaya başladı. Trenton’un her iki ana caddesine de yerleştirilmiş olan General Knox’un topçuları tarafından karşılandılar.
ÖNCEKİ GECE DONARAK ÖLEN İKİ ASKER DIŞINDA HİÇBİR AMERİKALI HAYATINI KAYBETMEDİ.
Amerikan topları Hessenler’i parçaladı, birçoğunu öldürdü veya sakat bıraktı. Yoldaşları kaçmak için döndüğünde, General Sullivan’ın adamları tarafından durduruldular ve süngü takarak onlara doğru koştular. Bu, şaşkın Hessenliler silahlarını bırakmaya başlamadan önce şiddetli göğüs göğüse çatışmalara yol açtı. Kamarasından yeni çıkan Albay Rall, vurulup ölümcül şekilde yaralanmadan önce adamlarına yakındaki bir meyve bahçesine çekilme emrini verecek zamanı zar zor buldu. Hessenler görev bilinciyle meyve bahçesine çekildiler ve hatta kendilerine ait bir top bile çıkardılar. Ancak top, Teğmen Monroe komutasındaki bir Virjinyalı bölüğü tarafından başarılı bir şekilde ele geçirildi ve meyve bahçesindeki Hessenler’in hızla teslim olmasıyla çatışmaya son verildi. Bir saatten kısa süren çatışmada 21 Hessen öldürüldü (Rall dâhil) ve 90’ı yaralandı, 900’ü de esir alındı. Önceki gece donarak ölen iki asker dışında hiçbir Amerikalı hayatını kaybetmedi ve yalnızca dört kişi (Monroe dâhil) yaralandı. Her ne kadar 500 Hessenli, Assunpink Deresi’nden kaçmış olsa da, bu Amerikalılar için şaşırtıcı bir zaferdi.
Sonrası
Washington, zaferinin hemen ardından adamlarını, esirlerini aldı ve cephaneyi ele geçirdi ve Delaware’e geri yürüdü. Üçüncü kez Delaware’e ve Trenton’a geri dönmeden önce, daha önce geçmeyi başaramayan güçleri toplayacak uzun bir süre kadar Pennsylvania’da kaldı. Beklenmedik zafer moralleri büyük ölçüde artırdı ve askerlikleri Ocak ayında sona erecek olan birçok askerin altı ay daha görevde kalması sağlandı. Anlaşma, Washington’un kalan her adama fazladan on dolar sözü vermesiyle daha da tatlandı. Trenton Muharebesi, boyutu açısından bir çatışmadan biraz daha fazlası olsa da, çok büyük bir etkisi oldu. Vatansever gazeteler bunu büyük bir zafer olarak manşetlerine taşıdılar; bu, Amerikan davasının ölmekten çok uzak olduğunun kanıtıydı. Zafer ayrıca, Kıta Ordusu sağlam kalırsa, Amerika Birleşik Devletleri’nin bağımsızlığını güvence altına alma şansına sahip olduğunu ve savaşı takip eden haftalarda asker sayısının artmasını sağlayacağını da kanıtlamış oldu.
Washington için tehlike henüz bitmedi. İngilizler New Jersey’de varlığını sürdürdüğü sürece görevi henüz tamamlanmamıştı. 3 Ocak 1777’de Princeton Savaşı’nda Lord Cornwallis’in arka korumasına sürpriz bir saldırı daha başlattı, bu da başka bir Amerikan zaferiyle sonuçlandı ve Howe’un birliklerini New Jersey’den çekmesine neden oldu. Washington’un Trenton ve Princeton’daki zaferleri bu nedenle New Jersey’in İngilizlerin eline geçmesini engelledi ve önümüzdeki yedi yıl boyunca savaşmaya devam edecek olan Kıta Ordusu’nun hayatta kalmasını sağladı.