İnsanlar Neden ve Nasıl Konuşur?

[ad_1]

Hockett’tan beri dilbilim ve antropolojide iletişim sistemlerince paylaşılan birçok özellik olduğu kabul edilir.[1] Bunların başında anlam-gösterge eşleşimlerinin sabit (İng: “semanticity”), rastgele (İng: “arbitrariness”) ve öğrenilebilir (İng: “learnability”) olması yer alır. Bu özellikler, böylelikle hem bilişsel hem de toplumsal düzeyde gözlemlenir ve dilin tasarım özellikleri olarak adlandırılır.

Ne var ki, bu özelliklerin önemli bir kısmı insan dışı türlerin iletişim sistemlerinde gözlemlenmez.[2] Örneğin, insanlar diğer türlerin aksine daha önce hiç dile gelmemiş ifadeleri üretebilir ve anlayabilir, iletişim sisteminin kendisi hakkında konuşabilir ve onunla bilinçli olarak yanlış ya da gerçekdışı söylemlerde bulunabilir.[1]

İlginçtir ki, diğer türlerin iletişim sistemlerinin insanın iletişim sisteminin özelliklerinin tamamını içermemesi dilbilim ve antropoloji arasında keskin bir yaklaşımsal ayrışıma yol açar. Öyle ki, çoğu dilbilimci dilin doğası söz konusu olduğunda insanların ve diğer türlerin iletişim sistemleri arasındaki ayrışımları vurgularken çoğu antropolog kesişimleri vurgular.

Dilbilim ve antropoloji arasındaki bir diğer ayrım noktasıysa dilin işlevidir. Birçok dilbilimci için anlamın kişiler arası kullanımdan soyutlanamayacağı Wittgenstein’dan beri su götürmez bir gerçektir.[3] Ancak dilin işlevi hususunda dilbilimciler dilin birtakım niyetleri gerçekleştirmesine odaklanır. Bununla birlikte, antropologlar dilin kişiler arası aidiyetleri belirtmesinin üstünde dururlar (İng: “indexicality”). Öyle ki, dilbilimsel yaklaşımda dil öncelikli olarak kişilerarası etkileşim gerektiren amaçlarımızı gerçekleştirmemize yararken antropolojik yaklaşımda mensup olduğumuz topluluklarla sosyal entegrasyonumuzu sağlamamıza yarar. Dilin doğası ve işlevi hususundaki bu disiplinler arası görüş ayrılıkları ses ve edimlerin işleyişlerinde kendilerini net bir şekilde açığa vurur.

Antropolojik Dilbilim ile ilgili diğer içerikler ›

İnsanın Ses Mekanizması

Sesler basit olarak çıkış yerleri ve çıkış biçimlerince ayırt edilebilir.[4] Türkçe’deki seslerin başlıca çıkış yerleri dudaklar, diş yuvası, öndamak ve artdamaktır. Bu seslerin başlıca çıkış biçimleriyse patlamalı, genizsil, sürtüşmeli ve yaklaşmalıdır. İlaveten, Türkçe de dahil olmak üzere çoğu dil seslerini ünlülük-ünsüzlük ve sertlik-yumuşaklık bakımından da ayırır. Bu şekilde, her bir ses çıkış yeri ve çıkış biçimi yönünden kendine özgü bir hal alır.[5] Örneğin, Türkçe’de “b” yumuşak dudaksıl patlamalı ünsüz, “s” ise sert sürtüşmeli dişyuvasıl ünsüzdür.

Uluslararası Sesletim Derneğinin ses çizelgesinden bir alıntı.
Uluslararası Sesletim Derneğinin ses çizelgesinden bir alıntı.
International Phonetic Association

Seslerin fiziksel ve üretimsel özellikleri spektogramlar ve manyetik rezonans görüntüleyiciler olmak üzere iki başlıca bağlamda incelenir. Spektogramlar seslerin titreşim sıklığı ve genliği gibi özelliklerinin zaman bağlamındaki görsel temsilleridir. Genelde spektogramlarda bir eksen titreşim sıklığını, diğer eksen titreşim zamanını, karaltılı alanlar da titreşim genliğini gösterir.[5]

Manyetik rezonans görüntüleyicilerse seslerin üretiminin vücut içerisinde nasıl gerçekleştiğini incelemek için kullanılırlar. Katılımcılar cihaza genelde baş bölgesinin yan kesiti (medyan ve sagital) çıkacak şekilde yerleştirilir ve böylelikle ses üretimi esnasında işleyen vücut yapılarının görüntüleri alınır.[6]

Bir spektogram örneği.
Bir spektogram örneği.
Wikimedia Commons

İnsanın ses aygıtı diyafram, akciğerler, soluk borusu (trakea), gırtlak (larenks), yutak (farenks), ağız boşluğu, geniz boşluğu ve dudaklar başta olmak üzere birçok yapıyı içerir. Akciğerlerden çıkan hava başta gırtlaktaki ses kıvrımları (“ses telleri” yanlış bir adlandırmadır) ve dilin ağız boşluğundaki bölümü (dilin dil kökü haricindeki kısımları) olmak üzere engelleyiciler tarafından işlenir.[5], [7]

İşaret dillerinde ses aygıtının ürettiği seslerin yerini el, kol ve yüz gibi işaret uzuvlarının sergilediği görsel birimler alır. Dilbilimsel terminolojide işaret dillerinin görsel birimleri de ses (İng: “phone”) olarak adlandırılır ve konuşma dillerindeki temel olgulara tabidir.[7], [8]

İnsanın Vokal Anatomisi.
İnsanın Vokal Anatomisi.
Wikimedia Commons

Ses Örüntüleri

İnsan beyni dilin seslerini kategorik olarak algılar. Yani, sesler işlenirken birtakım farklı sesler aynı kategoriye düşer. Bu kategorik algılama dillerin ses envanterlerinde sesbirimler ve sesbirimsel değişkeler olmak üzere iki başlıca ses olgusunu ortaya çıkarır. Ses olgularının istatistiksel eğilimleri ses örüntülerini meydana getirir.[7]

Sesbirim, bir dilde anlamsal farklılığa yol açan herhangi bir ses kategorisidir.[7], [9] Örneğin, “v” ve “y” sesleri Türkçe’nin sesbirimleri arasındadır fakat “w” sesi değildir. Nitekim Türkçe’de “dergi” sözcüğündeki “d” sesinin yerine “v” ve “y” seslerini konması “vergi” ve “yergi” olmak üzere iki farklı anlamlı sözcük ortaya çıkarırken “w” sesinin konması anlamlı bir sözcük ortaya çıkarmaz.

Böylelikle, sesbirimler belirlenirken yalın çiftler (İng: “minimal pair”), yani birbiriyle sadece bir seste ayrışan anlamlı sözcük ikilileri karşılaştırılır.[7], [9] Örneğin, Türkçe’deki “dergi-vergi”, “vergi-yergi” ve “dergi-yergi” yalın çiftleri “d”, “v” ve “y” seslerinin müstakil sesbirimleri olduğunu gösterir.

Sesbirimsel değişke (İng: “allophone”) ise bir ses kategorisine giren herhangi bir sestir.[7], [9] Örneğin, Türkçe’de “ı”, “i”, “u” ve “ü” sesleri sıklıkla tek bir sesbirimin değişkeleri şeklinde davranır. Bu değişkeler kalınlık ve kapalılık yönünden benzeştikleri seslerle aynı ortamlara gelme eğilimindedir. Böylelikle, tek bir “I” sesbirimi “kalmış”, “gelmiş”, “bulmuş” ve “gülmüş” sözcüklerinde olduğu gibi “ı”, “i”, “u” ve “ü” değişkelerinde kendini gösterir.

Önemli bir husus da her bir değişkenin kendiyle aynı sesbirime bağlı diğer değişkelerle bütünleyici dağılım (İng: “complementary distribution”) içerisinde olmasıdır.[7], [9] Dolayısıyla, bir değişke başka bir değişkeyle yer değiştiremez. Örneğin, “*kalmüş”, “*gelmuş”, “*bulmiş” ve “*gülmış” gibi dizimler standart Türkçe’de mümkün değildir.

Edim Koşulları

Edimler basit olarak kişilerin dili kullanarak gördükleri işler olarak düşünülebilir. Bunların başında duygu, düşünce, haber gibi bilgi verme esasına dayalı düzsöz edimleri gelir (İng: “locutionary act”).

Ancak bir ifadenin kişiler arasında gördüğü işler sıklıkla bilgi vermenin ötesine geçer. Bu diğer edimler arasında başlıcaları edimsöz (İng: “illocutionary act”) ve etkisöz (İng: “perlocutionary act”). Edimsözler bir ifadenin sarf edilmesinin ifadenin konu edindiği işin kendi olduğu durumlardır. Örneğin, “teşekkür ederim” demek teşekkür etmektir, buna karşın “eve gidiyorum” demek eve gitmek değildir. Etkisözlerse hitap edilen kişide bir etki yaratmayı amaçlar. Örneğin, “Tuz var mı?” ifadesi tuzun olup olmadığını öğrenmek için değil, birine tuzu uzattırmak için sarf edilir.[10], [11]

"Öyleyse ben de sizi karı koca ilan ediyorum!" ifadesi karı koca ilan etme işinin kendisi olduğu için gerçekleştirimsel bir söz edimidir.
“Öyleyse ben de sizi karı koca ilan ediyorum!” ifadesi karı koca ilan etme işinin kendisi olduğu için gerçekleştirimsel bir söz edimidir.
Wikimedia Commons

Edimler, uygunluk ve iş birliği olmak üzere iki bağlantılı ilke tarafından koşullandırılır. Uygunluk ilkesi, dil ediminin mevcut bağlamla alakalı, konuşmanın katılımcıları için önemli ve edimde bulunan kişi tarafından inanılarak dile getirilmiş olması gibi çeşitli koşulları barındırır. İş birliği ilkesiyse sarf edilen her ifadenin konuşmanın katılımcılarının azami derecede ortak yararına olmasını gerektirir ve kendini dört temel kuralda gösterir. Nitelik kuralı söylenenlerin doğru, usul kuralı dolaysız, ilişki kuralı konu ve bağlamla alakalı ve nicelik kuralı ne çok az ne de çok fazla bilgilendirici olmasını ifade eder. Her konuşmacı bilinç dışı bir şekilde diğer konuşmacıların iş birliği ilkesine sadık kaldığını varsayar.[11], [12]

Kalabalık bir ortamda, başkaları tarafından sarf edilen uygunluk ilkesine aykırı çoğu ifade kişi tarafından dikkate alınmaz.
Kalabalık bir ortamda, başkaları tarafından sarf edilen uygunluk ilkesine aykırı çoğu ifade kişi tarafından dikkate alınmaz.
Wikimedia Commons

Her ifade, anlamı gereği birtakım dile gelmemiş fakat mantıken gerekli başka önermeleri beraberinde getirir. Bu önermeler gerektirim (İng: “implication”) olarak adlandırılır. Örneğin, “Cahit’in sevgilisiyle yolda karşılaştık” ifadesinin bir gerektirimi “Cahit’in sevgilisi var” önermesidir.

Ne var ki, konuşmada çoğu zaman ifadeler ve gerektirimlerinden fazlası iletilir. Bu örtülü iletilerin önemli bir bölümü iş birliği ilkesinin ihlal edilmesiyle ortaya çıkar ve sezdirim (İng: “implicature”) olarak adlandırılır. Örneğin, “Sinemaya mı gitsek?” ifadesi “Sınav haftamdayım” ifadesiyle cevaplandığında, sinemayla alakalı bir mevzu olmayan sınav haftasıyla ilgili bir bilgi verilir. Ancak konuşmacının işbirlikçi olduğu varsayıldığından ötürü kişinin sinemaya gelemeyeceği sonucu çıkarılır.[13]

"Ay hava ne kadar güzel, değil mi?" ifadesini "Depresif havalara bayılırım" şeklinde yanıtlamak nitelik kuralını ihlal ederek kişinin havayı güzel bulmadığını ima eder.
“Ay hava ne kadar güzel, değil mi?” ifadesini “Depresif havalara bayılırım” şeklinde yanıtlamak nitelik kuralını ihlal ederek kişinin havayı güzel bulmadığını ima eder.
Wikimedia Commons

Sonuç

Konuşma, dilbilimsel yaklaşımda birtakım niyetleri gerçekleştirmeye yarayan insani bir olguyken antropolojik yaklaşımda sosyal entegrasyonu sağlayan türler arası bir olgudur. Konuşma; sesleri üretip algılayabilmek, ses öbekleriyle anlamları eşleştirebilmek, anlamları konuşmanın gerçekleştiği bağlamda yorumlayabilmek ve işbirlikçi bir şekilde hareket edebilmek gibi birçok bilişsel ve toplumsal yönü olan becerilerin birlikte kullanımına dayanır. Böylelikle, her söz dile getirilenden fazlasını söyler ve dile gelmekten fazlasını yapar.

[ad_2]

Kaynak