Hüsrev ve Şirin
M.S. 226–651 tarihileri aranda egemenlik süren Sasani Hanedanı’nın 591–628 yılları arasında tahtta hüküm süren hükümdarı Hüsrev II (Perviz)’nin, Erzen ülkesi melikesi Mehin(Mehmene) Banû’nun yeğeni Şirin ile olan aşklarını dile getiren Hüsrev û Şirin, İran ve Türk yazınlarında mersiyelerin birçoğuna konu edilmiş ünlü bir halk hikâyesidir.
Kimi yanlarıyla gerçekle bağdaşır. Öykünün erkek kahramanı olan Hüsrev, 579–590 tarihleri arasında hüküm süren ve Sasani sülalesinin son hükümdarı Hürmüz IV’ün oğlu ve 531–579 arasında hüküm süren ve Bilge Kral unvanıyla bilinen Ksusro I (Hüsrev-Anoşirvan, Nuşirevan)’in torunudur.
Arkadaşı olan Şavur’dan Erzen ülkesi melikesi Mehin (Mehmene) Banû’nun Şirin adında oldukça güzel bir yeğeninin (kimi kaynaklarda kızı, kimi kaynaklarda da kardeşi olarak gösterilir) olduğunu öğrenen Hüsrev, resmini gördüğü Şirin’e aşık olur. Şirin de resmini gördüğü Hüsrev’e âşık olur.
Bunun üzerine babasından izin alan Hüsrev; arkadaşı Şavur ile birlikte, özelliklerini öğrendiği ve resmini görerek kendisine âşık olduğu Şirin’i bulmak üzere Şirin’in ülkesi Erzen’e doğru yola çıkarlar. Uzun süren ve oldukça meşakkatli geçen bir yolculuk sırasında başlarından geçen pek çok badirenin ve maceranın ardından Erzen diyarına varan Hüsrev, âşık olduğu sevgilisi Şirin ile bir araya gelerek buluşur.
Tam bu sırada ülkesinde karışıklıklar çıkan Hüsrev’e karşı isyanlar çıkar ve çıkan isyanlar sonucunda ülkesinde bulunmayan Hüsrev, isyancılar tarafından tahtından indirilir. Hükümdarı olduğu ülkesinde baş gösteren karışıklıkları bastırmak amacıyla Şirin’den ayrılan Hüsrev (Perviz), Rum Kayseri’den yardım talebinde bulunur. Rum Kayseri de kızı Meryem’i alması şartıyla kendisine yardımda bulunacağını taahhüt eder.
Bunun üzerine Rum Kayseri’n kızı Meryem’le evlenen Hüsrev, İran’da karışıklık çıkaran Behram’ı yenerek kaybettiği tahtına tekrar oturur. Hüsrev ülkesine gitmek üzere Erzen’den ayrıldıktan bir süre sonra Erzen Melikesi Mehin (Mehmene) Banû yaşamını yitirir. Erzen Melikesi Mehin (Mehmene) Banû yaşamını yitirince güzelliğiyle cihana ün salan Şirin, Erzen’e hükümdar olur. Kendisine âşık olduğu Hüsrev’in Meryem ile mutlu bir yaşam sürdüklerini öğrenen Şirin, sessiz bir şekilde kasrına kapanır.
Bu arada kasra bir suyolu, çeşme ve havuz yapma ya da kimi kaynaklara göre süt içmeyi çok seven Şirin’in sarayına düzenli bir şekilde taze süt gelmesini sağlamak amacıyla Ferhat adında yakışıklı, civanmert usta bir mimara bir dağı delme görevi verilir.
Bu çalışma sırasında Şirin’le yüz yüze gelen Ferhat Şirin’e âşık olur. Ferhat’ın Şirin’e âşık olduğunu öğrenen Hüsrev, Ferhat’a bir kocakarı vasıtasıyla aşığı olduğu Şirin’in yaşamını yitirdiği haberini gönderir. Kocakarı tarafından kendisine iletilen bu haberi gerçek zanneden Ferhat, kendisini, delmeye çalıştığı dağdaki kayalıklardan aşağıya atarak yaşamına son verir. Aynı günlerde Hüsrev’in evli olduğu Meryem de yaşamını yitirir. Bu olayın sonrasında Hüsrev ile Şirin evlenerek mutlu bir yaşama doğru adım atarlar. Ancak ne yazık ki bu mutluluk fazla uzun sürmez.
Çünkü Şirin’e göz koyan Meryem’in Şiruye adındaki oğlu, gönderdiği bir adamı vasıtasıyla Hüsrev’i hançerleterek öldürür. Şirin de Hüsrev’in tabutunun başında kendi yaşamına son verir.
Hikâyenin ilk izlerine eski söylencelerden parçalar nakleden ve M.S. 902 yılında yaşamını yitiren İbnü’l Fakih’de rastlanır. 934–1020 tarihleri arasında yaşayan ünlü İranlı şair Firdevsî, 975 yılından itibaren kaleme aldığı Şehnâme adlı yapıtında Hüsrev’in yaşamını ele alır.
Konuyu bir bütün halinde hikâye şekline dönüştüren kişi ise, 1150 yılında yaşamını yitiren İranlı şair Senaî’dir. Hamse’nin ikinci eseri olan ve 1180–1181 yıllarında yazdığı 6512 beyitten oluşan Hüsrev û Şirin mesnevisiyle aynı konuyu ele alanlar arasında ulaşılmaz bir başarı elde eden Genceli Nizamî (XII. yy.)’nin bu ölümsüz yapıtı, Kutb mahlaslı Harizmli şairce örnek alınmış ve Hüsrev û Şirin mesnevisi, aynı vezinle kimi yerlerde kısaltmalar ya da ilaveler yapılmak suretiyle Türkçe’ye tercüme edilmiştir. 1501 yılında yaşamını yitiren Ali Şir Nevai, Hüsrev û Şirin’e yeni yorumlar getirmiştir.
1429’da ölen Şeyhi ise 11 bölüm arasında 6944 beyitten meydana gelen Hüsrev û Şirin mesnevisini II. Murat’a arz etti. Şeyhi tarafından kaleme alınan mesnevi, kahramanların ağzından söylenmiş gazel, kaside ve terciibentlerle bezelidir.
Eserin sonundaysa Tanrı’ya, yaratılmışlara ve yıldızlara dair bilgiler yer almaktadır. Hüsrev ile Şirin’in aşkları ve maceraları Türk yazınında halk öykülerinde de ele alındı.
İslâm öncesindeki İran, Anadolu ve Bizans’ın tarihe yakın kimi gerçeklerini, toplumsal düşüncelerini dile getiren bu konu, pek çok İran, bir-iki Arap ve pek çok Türk şairince ayrı ayrı zamanlarda işlenip manzum bir aşk romanı şeklinde kaleme alınmıştır.
Türk yazınında 8–10 kadar şair tarafından kaleme alınan Hüsrev ile Şirin adlı yapıt bulunmaktadır.