Erken Dönem Tarihi
Bir zamanlar Adme olarak da bilinen Edessa, Fırat Nehri yakınında bir kaynaktan gelen bol su ile verimli bir ovada kurulu avantajlı konumu nedeniyle seçilen ve aynı zamanda güneyde bir tepe halkası tarafından korunan eski bir yerleşim yeri idi. Şehir hem Yeni Asur ve hem de Yeni Babil kaynaklarında adı geçen Ay tanrısı kült merkezi idi.
Asya coğrafyasında Selevkos İmparatorluğunu (MÖ 312-63) kuran Kral Büyük İskender’in Makedon komutanlarından I.Seleucus (MÖ 358-281), MÖ 304 yılında Edessa şehrini askeri yerleşim yeri olarak yeniden düzenlemişti. Komutan Seleucus, Makedonya eski başkenti orijinal adından sonra şehre, yeni bir tanımlama, Yunan dilinde “suyu bol” anlamında Edessa adını vermişti.
Edessa, MÖ 2.yüzyılda, kuzeybatı Mezopotamya’da bağımsız bir krallık ilan edilen (geleneksel tarih MÖ 132) Selevkos İmparatorluğunun bir bölgesi olan Osroene Eyaleti başkenti ve kraliyet ikametgâhı olmuştu. O dönemde genel olarak Osroene gibi Edessa nüfusu da Yunanlılar, Partlar ve Sami Aramilerin karışımından meydana geliyordu.
Osroene Krallığı, aslında Partların vasal bir devleti olmasına Part İmparatorluğu ile yeni yükselişe geçen Roma İmparatorluğu arasında, politik olarak işlevsel, bir tampon bölge olmuştu.
Roma Dönemi Edessa
Roma Dönemi Edessa en büyük komutanlarından Büyük Pompey’in (MÖ 106-48), Kral II. Abgar’a (MÖ 68-53) genişletilmiş bir bölge bırakmasıyla birlikte Osreone Roma İmparatorluğunun bağımlı bir bölgesi haline gelmişti. Osroene’de geçerli din paganizm idi ama Roma dininden daha ziyade Partların dini sistemine daha yakındı.
İmparator Trajan (MS 98-11) Kral VII. Abgar’ın (MS 109-116) ev sahipliğinde bölge turu sırasında Edessa’yı ziyaret eden önemli bir konuk olmuştu. Daha sonra, Edessa’yı yağmalayan İmparator Lucius Verus’un (MS 161-169) başarı seferlerinin ardından şehir bir Roma kolonisi haline gelmiş, gelişen süreç içinde daha fazla zenginlik elde etmiş, hatta kendi parasını bile bastırmıştı.
Edessa, Roma ve Part İmparatorlukları (MÖ 247-MS 224) arasındaki tek resmi yol üzerinde kurulu olduğundan dolayı, ticaret yolları üzerindeki avantajlı konumundan bir kez daha yararlanarak gelişme sağlamıştı. Roma İmparatoru Caracalla (MS 211-217) dostane bir şekilde davranmayarak, Kral VIII. Abgar’ı Roma’ya çağırmış ve Edessa bölgesini Part İmparatorluğu istilasını başlatmak üzere kullanışlı bir platforma dönüştürme umuduyla onu hapsetmiş ancak yapılan plandan hiçbir sonuç alınamamıştı.
Edessa, MS 242 yılında, Roma’nın bir Eyaleti olan Osroene’nin başkenti olmuştu. Partların halefi olan Sasani İmparatorluğu (MS 224-651) yeni toprakları kazanma konusunda aynı derecede hırslı davranmış ve MS 260 yılında Pers Kralı I.Şapur’un (MS 240-272) Antakya’ya saldırı düzenlemesinin ardından, Roma İmparatoru Valerian’ı (253-260) Edessa’da esir almıştı. Bu esaret olayı Roma’nın uzun tarihinde utanç verici askeri yenilgilerinden biri olup barış koşulları aranmıştı.
Bizans Dönemi, Hıristiyan Edessa
ŞEHRİN REFAHI AÇISINDA HAYATİ ÖNEME SAHİP, ÖNEMLİ BAŞKA BİR KONU, KUTSAL MENDİL İKONU OLMUŞTUR.
Edessa, imparatorluklar rekabetine konu olduğu dönemde şehir hala büyük bir kültür ve öğrenim merkezi, özellikle de Hıristiyan Bilgeliği Merkezi olmuştu. Edessa, MS 2.yüzyılda Hıristiyanlığı benimseyen ilk şehir olmuş ve kayıtlara geçen ilk kilise MS 202 yılında faaliyete geçip ibadete açılmıştı. Edessa, dönemin Suriye coğrafyası en önemli Piskoposluğu olmuştu.
Vatandaşları arasında MS 6-7.yüzyılları bölge tarihçisi Stylite Joshua ve efsanevi misyoner piskopos (Edessa’lı) Theodore vardı (yaklaşık MS 776). MS 5.yüzyıl Ermeni tarihçi Movses Khorenatsi ve MS 405 yılında Ermeni Alfabesi mucidi Mesrop Masthots (MS 360/370-MS 440) gibi şahsiyetler Edessa şehrinde eğitim gömüşlerdir.
Edessa, aynı zamanda Hıristiyan hacılar için de popüler bir durak olmuştu; Havari Thomas’ın iskelet kalıntıları gibi pek çok kutsal emanete ev sahipliği yapmıştı. Şehir refahının gelişmesi için hayati öneme sahip olduğu düşünülen önemli diğer bir yadigâr eser Kutsal Mendil (bazı kaynaklarda Kutsal kefen) simgesi idi.
Edessa Kutsal Mendil İkonu
Kutsal Mendil simgesi, üzerinde İsa Mesih portresinin bulunduğu düşünülen bir eşarp veya kefen bezi idi. İlk kez MS 6.yüzyılda kaydedilen efsane anlatıya göre MS I. yüzyılın ilk başlarında Edessa Kralı V. Abgar ciddi derecede cüzzam hastalığına yakalanır ve kendisine şifa vermesi için İsa Mesih’e yakarışta bulunur.
Şahsen ziyaret etme imkânı olmayan İsa Mesih, yüzünün izini bıraktığı bir beze, yani, adeta yüz portresinin bez üzerine baskısını yapar ve bir süre sonra mucizevi bir şekilde iyileşir ve Hıristiyan olur. Belki de daha da önemlisi, Kutsal Mendil’in yanında, yine Kutsal Emanet olarak kabul edilen ve Kutsal Mendil elinde olduğu sürece şehrin asla bir düşman ordusu tarafından ele geçirilemeyeceğini belirten İsa Mesih’ten bir de mektup vardır.
Devam ede gelen anlatıya göre Kutsal Mendil hikâyesi, Abgar adını alıp daha sonraları bir kral olan Abgar IX’un (MS 179-216) Hıristiyanlığa geçmesine kadar olan dönemi anlatır. Anlatılan hikâyenin kökeni ne olursa olsun, önemli olan diğer bir yanı, Hıristiyan dünyasında, diğer birçok kişiyle birlikte, Edessa halkının da bu anlatının doğru olduğuna inanıyor olmasıydı.
Daha önemlisi, muhtemelen türünün ilk örnek kalıntı, mucize simgenin üzerinde İsa Mesih görüntüsünün olmasıdır. Kutsal Mendil, Hıristiyan âlemi kiliselerinde pek çok duvar resim ve kubbeden kopyalanmış Pantokrator (Yunanca’da Her Şeye Egemen) olarak bilinen ve İsa Mesih’in, sol elinde Kutsal Kitabı tutarken, sağ eliyle takdis duası yapar halde tasvir edildiği, tam ön yüzünün standart temsili halidir.
Söz konusu bu görüntü, aynı zamanda, Bizans İmparatorluğu madeni paraların tasarımına da ilham kaynağı olmuştur. Kutsal Mendil ikonunun daha başka etkileri de vardı: İsa Mesih’in Orta Çağ’da gerçek bir insan olarak enkarnasyonuna ilişkin teolojik tartışmalarda sık sık bahsedilen ikon olmuştur.
Kutsal Mendil, MS 944 yılında, General John Kourkouas’ın, Bizans İmparatoru I. Romanos (MS 920-944) güçlerinin Edessa şehrini kuşatmasını kaldırması ve bir daha saldırı düzenlenmeyeceğine dair söz vermesi karşılığında Edessa’dan alınıp Konstantinopolis Büyük Sarayına görülmüştü. Dördüncü Haçlı Seferi (MS 1202-1204) döneminde, 1204 yılında, Konstantinopolis yağmalandığı zaman Kutsal Mendil ikonu ödül olarak alınıp Fransa’ya götürülmüş ve daha sonra yaşanan Fransız Devrimi (1789-1204) kaos ortamı sırasında kaybolmuştur.
Arap Fethi Dönemi Edessa
Edessa, yüzyıllar boyunca, başta komşu Sasani İmparatorluğu, özellikle de Pers Kralı Kavad (MS 488-531) MS 503 yılında saldırı düzenlemiş ancak kuşatmada başarı elde edilememişti (demek ki Kutsal Mendil güç verip koruma sağlamıştı). Pers İmparatorluğu ile Bizans İmparatorluğu (Roma İmparatorluğunun doğu yarısı) arasında yapılan savaşların başlangıcında Edessa şehrine bir kez daha, MS 544 yılında, I. Kisroes (hükümdarlık dönemi MS 531-579) saldırı düzenlemiş ancak şehir yine de ayakta kalmıştı.
MS 638 ile 641 yılları arası dönemde durum farklı yönde gelişme gösterip Edessa şehri Arapların kontrolü altına alınmıştı. Bizans Generali John Kourkous, MS 944 yılında, şehri tekrar aldığı zamana kadar olan sürede Bizans hâkimiyeti olmamıştı. Yine de şehir, özellikle de çeviri faaliyeti, el yazmaların üretimi ve eğitim hizmeti açısında önemli bir Hıristiyan Merkezi olarak kalmıştır. Edessa Katedrali, MS 10.yüzyıldan kalma olup Arap bilim adamı Makdidis tarafından “Dünyanın harikası” olarak tanımlanmıştı (Bagnall, 2306).
SELÇUKLULAR EN SONUNDA, MS 1078 YILINDA, EDESSA’YI FETHETMİŞLERDİ, FAKAT DAHA SONRA DÜZENLENEN İLK HAÇLI SEFERİNDE BATI ORDULARI 1098 YILINDA EDESSA’YI GERİ ALMIŞLARDI.
Edessa kaybedilmiş ve General George Maniakes’in çabaları sonucunda Bizanslılar MS 1032 yılında şehri yeniden ele geçirmişlerdi, ancak her zaman olduğu gibi rakip imparatorluklar arasında anlaşmazlık konusu olarak kalmaya devam etmiştir. Bölgesel Müslüman Emirlikleri MS 1036 ve 1038 yıllarında şehre saldırı düzenlemişlerdi.
Daha sonra Selçuklu Müslümanların Küçük Asya’da Bizans ordularına karşı, özellikle de 1071 yılı Ağustos ayında Antik Ermenistan bölgesi Malazgirt Savaşında önemli zafer kazanmasından sonra daha kalıcı bir siyasi durum oluşmuştu. Edessa, Selçuklular ile şehri tekrar ele geçiren Bizans İmparatoru IV. Romanos Diogenes (MS 1068-1071) arasında yapılan barış antlaşmasının bir parçası olarak teslim edilmiş ancak, Bizanslılar, stratejik öneminden dolayı bölgeyi ellerinde tutmayı sürdürmüşlerdi.
Selçuklular 1078 yılında Rum Sultanlığını kurmuşlardı ancak yetenekli General Philaretos Brachamios Edessa’yı Bizanslıların elinde kalmasında başarı kaydetmişti. Selçuklular sonunda 1078 yılında Edessa’yı fethetmişlerdi, daha sonra Birinci Haçlı Seferi (1095-1102) Batı orduları tekrar bölgeye gelerek 1098 yılında Edessa’yı ve 1099 yılında ise Kudüs’ü ele geçirmişlerdir.
Edessa Bölgesi
Birinci Haçlı Seferinin zafer kazanmış komutanları Ortadoğu’da birçok yeni devlet kurmuşlardı; bunlardan ilki Edessa olmuştur. Şehir Merkezi 1098 yılında Boulogne’lu Fransız Baldwin tarafında istikrarı şüpheli koşullar altında kurulmuştu.
Edessa’nın Ermeni hükümdarı Thoros, Şövalye Baldwin ve yaklaşık olarak 80 Batılı şövalyeden (ve piyade güçlerinden) oluşan ordusunu, Irak, Musul’dan yola çıkan Müslüman bir ordunun yaklaşmakta olan gelişine karşı yardıma gelmesi için davet etmişti. Şövalye Baldwin, hükümdar Thoros’un varisi olması koşuluyla destek vermeyi kabul etmiş, ancak Fransız Şövalye Edessa’ya vardığı zaman hükümdar Thoros’u linç eden muhalif kalabalığa ya katılmış veya olayları görmezden gelerek yardım için müdahale etmemişti. Şövalye Baldwin, daha sonra kendisinin hükümdarı olduğu ilk Latin Devletini kurmuştu.
Bu arada, uzun bir kuşatma süresinin ardında iktidar değişikliği olduğu ve Antakya’nın düştüğü haberini alan Müslüman ordusu bir gün sonra geri çekilmişti.
Edessa merkezi toprakları Fırat Nehri havzası orta kesiminde yer alıyor, Ranculat ve Ravendan gibi birçok önemli kaleyi de kapsıyordu. Haçlıların kurdukları devletler olarak bilinen Latin Doğu ihtiyacını karşılamak üzere gerekli gıda maddelerini üretiyordu. Dahası, Edessa, daha batıdaki Antakya bölgesi için önemli bir güvenlik kalkanı, Müslümanların elinde bulunan Mezopotamya derinliklerine baskın düzenlemek üzere güçlü bir platform görevini görüyordu.
Bölge, daha önce, Hıristiyan Ermeniler tarafından kontrol ediliyordu ve Şövalye Baldwin şehri gasp etmiş olsa da, çok sayıda evliliklerden dolayı Frenk ve Ermeni soylularının karışımından oluşan bir toplum yaşıyordu. Bu sosyal durum, Merkezi Edessa’yı bölgedeki Haçlılar eliyle oluşturulan dört devlet entegresi haline getirmişti. Edessa, daha da önemlisi, dönemin güçlü Latin devletleri olan Antakya ve Kudüs’ün vasal yönetimi olarak kalmıştır.
Edessa ve İkinci Haçlı Seferi
Edessa, MS 12.yüzyılda, maddi zenginliği ve aynı zamanda tarihsel zenginliğiyle, Suriye Musul ve Halep bağımsız Müslüman hükümdarı Atabey İmaddüdin Zengi’nin (MS 1127-1146) dikkatini çekmiştir. Anlatıya göre Atabey Zengi güçleri şehri kuşatma altına alırlar ve askerlerine duvarlarından birinin altını kazma talimatını verilirr, sonuç olarak bir süre sonra duvar çöker.
Dört hafta süren bir mücadelenin ardından Edessa şehri, Müslüman güçlerinin “zaferlerin zaferi” (Asbridge, 226) olarak tanımladıkları galibiyetle 24 Aralık 1144 tarihinde Atabey Zengi’nin eline geçer. Batılı Hıristiyanlar öldürülmüş veya satılmış, Doğulu Hıristiyanların kalmalarına izin verilmişti. Edessa şehrinin düşüşünden sonra Hıristiyanlar Batıdan yardım çağrısında bulunmuşlardı; bu çağrı daha sonra Suriyeli Michael (Ö.1199) gibi Hıristiyan yazarlar tarafından duygusal propagandalarıyla da desteklenmiştir:
Edessa şehri bir çöl olarak kalmıştı; kara bir örtüyle kaplı, kanla sarhoş olmuş, kızları ve oğullarının cesetleri istilasına uğramış, içler acısı bir manzara vardı. Vampir yaratıklar ve vahşi hayvanlar, insan etiyle ziyafet çekmek üzere geceleri şehre giriyorlardı ve şehir çakalların meskeni haline gelmişti; bölgeye hazine bulmak üzere kazı yapanlar dışında başka kimse girmiyordu (Riley-Smith,239-1).
Arap kaynakları, İbnül-Esir’den (MS 1160-1232) alınan aşağıdaki not’ta olduğu gibi, oldukça farklı bir görüş sunmaktadır:
Müslüman Komutan Zengi, şehirde inceleme yaptığı zaman çok beğenmişti ve burayı harabeye çevirmenin doğru bir politika olmayacağını düşündü ve şehir restore edilerek eski haline kavuşturuldu, Komutan Zengi, buranın savunmasını yapmak üzere bir garnizon kurdu. (a.g.e, 231).
Edessa’nin düşüşüne ve Levant bölgesindeki Latin devletlerine yönelik genel tehdide yanıt olarak, Papa III. Eugenius (dönemi MS 1145-1153), MS 01 Aralık 1145 tarihinde, resmi olarak İkinci Haçlı Seferi olarak bilinen bir Sefer çağrısı yapmıştı.
Haçlı Seferi, Alman Kralı III. Conrad (MS 1138-1152) ve Fransa Kralı VII. Louis (MS 1137-1180) himayeleri altında düzenlenmiş, ancak, Batı ordusu bölgeye gelmeden önce Edessa’nın başı zaten daha büyük bir beladaydı. Komutan Zengi’nin 1146 yılı, Eylül ayında ölümünden sonra halefi Nureddin (dönemi MS 1146-1174), Latin lider II. Joscelin’in Edessa’yı geri alma girişimi bozguna uğratmıştı. Nureddin, yeni gücünün kutlama kanıtı olarak şehirde bir kez daha yağmalama yapmıştı.
Şehrin Hıristiyan bütün erkek vatandaşları katledilmiş, kadınlar ve çocuklar, tıpkı iki yıl önce batılı kardeşlerinin yaptığı gibi, köle olarak satılmışlardı. Edessa surları, düşman güçleri tarafından bir daha kullanılmamasını sağlamak üzere sistematik bir şekilde yok edilmişti.
Haçlı ordusunun MS 25 1147 tarihinde, Küçük Asya coğrafyası dâhilinde, Darylaion/Darliyon’da (Eskişehir) yenilgiye uğratılması ve MS 1148 yılı Temmuz ayında Şam şehrinin başarısız kuşatılmasının ardından İkinci Prens Raymond güçlerini de yenerek, Antakya Raymon Prensliğini ele geçirmişti.
Arkeolojik Kalıntılar
Edessa’nın uzun ve hazin olaylarla dolu tarihine ait, çok az sayıda olsa da, değerli anıtsal kalıntı, ne yazık ki, bu gün bile hala görülebilmektedir. Belki de en dikkatli olanı, şehir kalesi bölgesinde duran, her biri yaklaşık olarak 18,2 M (60 ft) yüksekliğinde iki adet sütun hala da varlığını korumaktalar.
Sütunların tepesinde bir zamanlar Kral VIII. Abgar ve Kraliçenin heykelleri bulunmaktadır. Sütunlar, kaidelerden birinin üzerindeki Süryanice kitabeden görüldüğü kadarıyla MS 3. ve 4. yüzyıla tarihleniyorlar. Benzer bir tarihe ait olan ve bir zamanlar bereket tanrıçasına dini adak ayini için sazan balığı tutmak amacıyla kullanılan iki adet büyük havuzun kalıntıları da bulunmaktadır.
Kentin sur duvarlarından bazı kalıntı bölümler hala ayakta kalmakta olup Geç Antik Çağ ve Erken Orta Çağ Edessa’sına ait çok sayıda mezar ve mozaik işleme eser bulunmaktadır. Bu mozaik eserlerin çoğu Edessa zengin üst sınıf tabakasına ait olup genellikle günlük yaşamdan sahneler veya Edessa mezar sakinleri ve aile bireylerinin temsili olarak görülmektedirler.