[ad_1]
Memfis, Gize platosunun yakınlarındaki Nil Nehri Vadisi’nin girişinde yer alan antik Mısır’ın en eski ve en önemli şehirlerinden biriydi. Antik Mısır’ın başkenti ve önemli bir dini kült merkezi olarak faaliyet göstermiştir.
Şehrin asıl adı Hiku-Ptah (aynı zamanda Hut-Ka-Ptah) idi, ancak daha sonra kerpiçten inşa edildiği ve daha sonra beyaza boyandığından ‘Beyaz Duvarlar’ anlamına gelen Inbu-Hedj olarak biliniyordu. Eski Krallık döneminde (yaklaşık M.Ö. 2613-2181) Men-nefer (“kalıcı ve göz alıcı”) olarak biliniyordu ve bu isim Yunanlılar tarafından ‘Memphis’ olarak tercüme edilmişti. Mısır’ın iki toprağını tek bir ülke olarak birbirine bağlayan kral Menes (M.Ö. 3150 civarı) tarafından kurulduğu iddia edilmektedir. Mısır’da Erken Hanedan Dönemi (M.Ö. 3150-2613) ve Eski Krallık (yaklaşık M.Ö. 2613-2181) dönemine kadar krallar Memfis’ten yönetilmiş ve başkent olmadığı zamanlarda bile önemli bir ticaret ve kültür merkezi olmaya devam etmiştir.
Şehir, Hanedan Dönemi’nin en eski kayıtlarından Ptolemaios Hanedanlığı’na (M.Ö. 323-30) kadar Mısır tarihi boyunca önemli bir yere sahiptir, ancak Mısır’da Hanedanlık Öncesi Dönemi’nde (yaklaşık M.Ö. 6000-3150) varlığını sürdürdüğüne şüphe yoktur. Şehrin Nil Nehri Vadisi’nin giriş noktasındaki konumu, bu bölgeyi ilk yerleşim olarak doğal bir yer haline getirmiştir. En eski zamanlardan başlayarak Roma dönemindeki antik Mısır tarihinin sonuna kadar Memfis, insanların yaşamlarında önemli bir rol oynamıştır.
Krallar burada hüküm sürmüş, ticari faaliyetler pazarlarda gerçekleşmiş, büyük dini tapınaklar hacıların ve turistlerin ilgisini çekmiş ve ülkenin en ünlü krallarından bazıları büyük anıtlarını şehrin içinde ya da civarında inşa ettirmiştir. Büyük İskender Memfis’te kendisine firavun olarak tahta çıkmıştır ve Mısır hiyerogliflerinin gizemini ortaya çıkaran Rosetta Taşı da ilk olarak bu şehirden çıkarılmıştır.
Advertisement
Romalılar Mısır’ı ele geçirdikten sonra Memfis çöküş dönemine girmiştir. MS 4. yüzyılda Hıristiyanlığın yükselişiyle birlikte insanlar Mısır tanrılarının eski tapınak ve mabetlerini ziyaret etmeyi bırakınca bu durum hız kazanmıştır. MS 7. yüzyıla gelindiğinde, Arap İstilası’nın akabinde Memfis, Kahire’nin temellerini atmak ve diğer projeler kapsamında taş toplamak üzere binaları yıkılan bir harabeye dönüşmüştür.
Adı & Önemi
M.Ö. 3. yüzyıl tarihçisi Manetho, Mısır’ın ilk kralı Menes’in şehri Mısır’ın birleşmesinden sonra kurdurduğunu iddia etmektedir. Bu dönemde şehir Hiku-Ptah ya da ‘Ptah’ın Ruhunun Evi’ anlamına gelen Hut-Ka-Ptah olarak bilinmektedir. Ptah büyük olasılıkla Hanedan Öncesi Dönem’de bereket tanrısıydı; ancak Erken Hanedanlar Dönemi’nin başlarında ‘Hakikatin Efendisi’ ve ‘Dünyanın Yaratıcısı’ konumuna yükselmiştir. Memfis bölgesinin koruyucu tanrısıydı ve kendi onuruna yapıldıktan sonra şehrin koruyucu tanrısı oldu.
Advertisement
Diğer yazıtlarda Memfis’in yapımı Menes’in varisi Hor-Aha’ya dayandırılır ve kendisinin şehri değil, bölgeyi ziyaret ettiği söylenir ve o kadar hayran kalmıştır ki, Nil Nehri’nin akış yönünü değiştirerek yapılaşma alanı için geniş bir düzlük haline getirmiştir. Hor-Aha, farklı yazıtlar dolayısıyla Menes ile bir tutulmuştur. Ancak ‘Menes’ şahsi bir ad olmayıp ‘Dayanıklı Olan’ manasına gelen bir ünvan gibi görünmektedir ve ilk kraldan geçmiş olabilir. Şehrin ilk kurucusu muhtemelen Menes olarak bilinen Mısır’ı birleştiren kral Narmer idi. Hor-Aha’nın gelişi ve nehrin yönünü değiştirmesi efsanesi büyük olasılıkla, çevresinde birçok mucizevi efsanenin oluşacağı Menes (Narmer) hakkında anlatılan daha eski bir anlatının uyarlamasıdır.
Şehrin eski adı olan Hut-Ka-Ptah, Mısır’a ülkesine Yunanca adı vermiştir. Mısırlılar ülkelerine, zengin ve koyu renkli toprakları sebebiyle ‘kara toprak’ anlamına gelen Kemet adını vermişlerdir. Hut-Ka-Ptah ismi Yunanlılar tarafından ‘Aegyptos’ olarak tercüme edilmiş ve bu da ‘Mısır’ adını oluşturmuştur. Yunanlıların ülkeye şehrin adını vermesi, ilk dönemlerdeki Memphis’in taşıdığı iktidar ve itibarın bir kanıtıdır.
Tarihin Erken Dönemleri
Erken Hanedanlık Dönemi’nde şehir Inbu-Hedj (‘Beyaz Duvarlar’) olarak anılıyordu; zira kerpiç duvarlar beyaza boyanmıştı ve kilometrelerce öteden güneşte parıldadığı söyleniyordu. Ancak şehrin asıl adının değiştiğine dair bir kanıt yoktur. Şehrin bu yeni adı büyük olasılıkla Mısır’ın Üçüncü Hanedanlığı’nın (yaklaşık M.Ö. 2670-2613) başında Zoser’in iktidara gelmesiyle ortaya çıkmıştır. Bundan önce krallar Abidos’a gömülürken, Mısır’ın İkinci Hanedanlığı’nın (yaklaşık M.Ö. 2890-2670) sonlarında Gize yakınlarındaki Memfis’e gömülmüşlerdir.
Advertisement
Zoser’in burayı başkent yaparak şehrin itibarını yükselttiği söylenir, ancak Zoser’in hükümdarlığından önce de burası Mısır’ın güç merkeziydi. Kralın, cenaze tapınağı ve piramit mezarı olarak yakınlardaki Saqqara’yı seçmesinin şehrin prestijini artırmış olması daha muhtemeldir. Şehrin beyaz duvarları bu kralın itibarını göstererek dikkatleri yakınlardaki ebedi yuvaya yönlendirecektir.
Mısırbilimci Kathryn A. Bard şöyle ifade eder: “Kuzey Saqqara mezarlığı vadiye bakan göze çarpan bir kireçtaşı tepesi üzerindedir ve büyük, özenle oyulmuş üst yapıların varlığı oldukça çarpıcı itibar simgeleri olmalıydı.” (Shaw, 72). Şehir duvarları bu durumu daha da yansıtmak amacıyla beyaza boyanmış olabilir. Mısırbilimci Toby Wilkinson’a göre, şehrin duvarları yerine merkezi sarayın duvarları beyaza boyanmış ve şehre adını vermiştir. Wilkinson şöyle söylüyor:
Beyazlatılmış dış cephesiyle, Beyaz Duvar olarak bilinen bu bina, sembolizm bakımından modern bir süper gücün Beyaz Saray’ıyla mukayese edilebilecek, çarpıcı bir görüntüye sahip olmalıydı. Ülkedeki öteki kraliyet binaları bilinçli surette Beyaz Duvar’ı örnek almıştır. (31)
Ancak kentin Zoser’den önce de birleşmiş bir Mısır’ın başkenti olduğuna ve büyük saygı uyandırdığına şüphe yoktur, dolayısıyla şehrin ya da sarayın duvarlarının kralın hükümdarlığından evvel beyaz renge boyanması mümkündür. Bard, “yakınlardaki Kuzey Saqqara’da yüksek rütbeli görevlilerin mezarlarının bulunduğunu ve Memfis bölgesindeki başka yerlerde de her kademeden görevlinin gömüldüğünü” belirtmektedir. Bu tür mezar kanıtları Memfis’in devletin idari bakımdan merkezi olduğunu göstermektedir” (Shaw, 64). Manetho, Memfis’in Üçüncü Hanedanlığa kadar başkent olmadığını iddia etse de, kazılarda Mısır’ın Birinci Hanedanlığı’na dayanan çanak çömlek ve mezar eşyaları ortaya çıkartılmıştır.
Advertisement
Eski Krallığın Başkenti
Eski Krallık döneminde şehir başkent olarak kalmaya devam etmiştir. Kral Sneferu (yaklaşık M.Ö. 2613-2589) büyük piramitlerini yaptırttığı sırada şehirde hüküm sürüyordu. Sneferu, Zoser’in baş mimarı ve veziri İmhotep (yaklaşık M.Ö. 2667-2600) döneminde Saqqara’da başlatılan piramit yapımı ve taş işçiliği sanatını kusursuz hale getirmiştir. Sneferu’nun varisi Khufu (yaklaşık M.Ö. 2589-2566), yakınındaki Gize’de Büyük Piramit’i inşa etmek suretiyle başarısını pekiştirecektir. Ardından gelen Khafre (yaklaşık M.Ö. 2558-2532) ve Menkaure (yaklaşık M.Ö. 2532-2503) de kendi piramitlerini inşa etmişlerdir. Memfis, başkent olarak, bu kralların muazzam yapılarını ve piramitlerini inşa etmek için gerekli işgücünü ve kaynakları düzenlemelerine imkan sağlayan geniş kapsamlı ve karmaşık bürokrasinin merkezi ve kaynağı olmuştur.
Beşinci Hanedanlığın ilk kralı Userkaf (yaklaşık M.Ö. 2498-2491) döneminde Gize, tanrıların rahipleri tarafından yönetilen ve dükkanlar, fabrikalar, tapınaklar, sokaklar ve özel konutlar dahil olmak üzere küçük bir şehrin tüm özelliklerini barındıran gelişen bir mezarlık şehri idi. Memfis aynı zamanda gelişmeye devam etti ve bu da Gize’deki gelişmelere ayna tuttu. Ptah Tapınağı önemli bir dini merkez haline geldi ve şehrin her yerinde tanrıyı onurlandıracak anıtlar dikildi.
Aynı zamanda, güneş tanrısı Ra’nın kültü daha yaygın hale geliyorken, Gize’deki yapıları yöneten Ra rahipleri daha güçlü hale geliyordu. Userkaf, belki de Gize’de inşa edecek yer kalmadığını düşünerek, mezar külliyesi olarak yakınlardaki Abusir’i seçmiş ve Ra’nın şerefine bir tapınak inşa ettirmiştir ki bu, Ra kültünün popülerliğinin giderek arttığı 5. Hanedanlık döneminde inşa edilenlerin ilk örneğidir.
Şehir, 6. Hanedan kralı I. Pepi (yaklaşık M.Ö. 2332-2283) döneminde Memfis adıyla anılmaya başlamıştı. Tarihçi Margaret Bunson şöyle açıklıyor:
I. Pepi güzel piramidini Saqqara’da yaptırmıştır. Bu mezar anıtına Men-nefer-Mare, yani Men-nefer-Mare’nin ”Resmen tanınmış ve Güzel Piramidi” adı verilmiştir. Bu ad çok geçmeden şehrin kendisi de dahil olmak üzere civar bölgeyi kapsar hale gelmiştir. Men-nefer [“kalıcı ve göz alıcı”] ve ardından Menfi adıyla anılmaya başlanmıştı. Yüzyıllar sonrasında başkenti görmeye gelen Yunanlılar bu adı Memfis’e tercüme etmişlerdir. (161)
Kaynakların tükenmesi, Ra rahiplerinin ile yerel yetkililerin daha zengin ve güç sahibi olması ve Memfis’in otoritesinin yozlaşması nedeniyle 6. Hanedan Dönemi kralları ülke üzerindeki hakimiyetlerini giderek kaybettiler. II. Pepi döneminde (yaklaşık MÖ 2278-2184) kralın gücü giderek azalmıştı. Yaşanan kuraklık, Memfis’teki yönetimin etkilerini gidermek amacıyla elinden geleni yapamayacağı bir kıtlığa yol açmış ve Eski Krallık’ın siyasi otoritesi çökmüştür.
Teb’in Kuruluşu
Memfis, Birinci Ara Dönem (yaklaşık M.Ö. 2181-2040) denilen dönemin başlarında başkent olarak hizmet vermeye devam etmiştir. Bu döneme ait kayıtlar genellikle birbirine karışmış ya da eksik haldedir, ancak Memfis’in 7. ve 8. Hanedan dönemleri boyunca başkent olarak kaldığı ve kralların Eski Krallık dönemindeki hükümdarların otoritesini ve meşruiyetini kendilerinde hak gördükleri görülmektedir. Bununla birlikte, geleneksel başkentteki güç merkezleri, Mısır’ın önceki hükümdarlarıyla paylaştıkları tek ortak yönetim şekliydi. Kendi otoritelerine olan inançlarıyla kendilerini meşgul ederken, bölgelerin yerel yetkilileri (eski mısır’da eyalet yöneticilleri) kendi topluluklarını bağımsız olarak yönetmeye başladılar. Memfis’in hala başkent olarak kabul edildiği görülmektedir, ancak bu sadece lafta kalmıştı.
MEMFİS, ESKİ KRALLIĞIN BAŞKENTİ OLARAK, KRALLARIN DEVASA YAPILARI VE PİRAMİTLERİ İNŞA ETMEK İÇİN GEREKEN İŞGÜCÜNÜ VE KAYNAKLARINI DÜZENLEMELERİNE İMKAN TANIYAN GENİŞ KAPSAMLI VE KARMAŞIK BÜROKRASİNİN MERKEZİ VE KAYNAĞI OLMUŞTUR.
Memphis kralları, 8. Hanedanlığın sonlarında ya da 9. Hanedanlığın başlarında bir dönemde, belki de otoritelerini bir nebze olsun yeniden canlandırmak amacıyla başkentlerini Herakleopolis şehrine taşımışlardır. Taşınma nedenleri belli değildir, ancak Herakleopolis’te ülkeyle Memfis’te yaşadıklarından daha fazla bağları kalmamıştır.
Birinci Ara Dönem geleneksel anlamda kaosun hüküm sürdüğü bir “karanlık çağ” olarak nitelendirilmektedir. Ancak aslında, bölgesel valilerin merkezi yönetimden daha fazla güce sahip olduğu ve Mısır’ın artık tek bir güçlü yönetici altında birleşmediği bir dönemdi. Eski Mısır’da farklı bölgelerin eyalet yöneticileri, bireysel yetenekleri ve kaynaklarına dayanarak farklı düzeylerde başarılar elde etmişlerdir, ancak bir şehir, eyalet yöneticilerinin liderliği sayesinde diğerlerinden daha güçlü hale gelmeye başlamıştır.
İntef (MÖ 2125 civarı) adında bir hükümdar başa geçtiğinde Teb, Yukarı Mısır’daki eyalet şehirlerinden biriydi. I. İntef, Thebalıları harekete geçirdi ve Herakleopolis’teki kralların otoritesine meydan okudu. Onun varisleri, Herakleopolis krallarını deviren ve Mısır’ı Theban yönetimi altında birleştiren II. Mentuhotep (yaklaşık M.Ö. 2061-2010) dönemine kadar zayıf merkezi yönetime karşı mücadele ederek I. İntef’in politikalarını uygulamaya devam ettiler.
Teb artık Mısır’ın başkenti olmuş ve daha önce Memfis’e dikilen büyük anıtlar şimdi bu şehirde yükselmiştir. İlk vali II. Wahankh Intef’in (MÖ 2112-2063 civarı) Karnak’ta bir anıt diken ilk kişi olduğu düşünülmektedir ve II. Mentuhotep de kendi mezar külliyesiyle Teb’in ihtişamına katkıda bulunmuştur. Şehir, başkenti kuzeye, Lisht civarındaki Iti-tawi’ye taşıyan I. Amenemhat (M.Ö. 1991-1962) dönemine kadar başkent olarak kalmaya devam etmiştir.
Ancak Memfis ve Teb, Orta Krallık dönemi boyunca önemli dini ve kültürel merkezler olmaya devam etmiştir. Teb’de büyük Karnak Tapınağı’nın inşası devam ederken Memfis’te tanrı Ptah’a adanan tapınak ve mabetler artmıştır. I. Amenemhat Memfis’te Ptah adına bir tapınak inşa ettirmiş ve varisleri de kendi anıtlarını dikerek şehri himaye etmişlerdir.
Orta Krallık’ın 13. Hanedanlık dönemindeki gerileme döneminde bile krallar Memfis’i tapınak ve anıtlarla onurlandırmaya devam etmiştir. Tanrı Amun kültü daha popüler hale gelmiş olsa da, Ptah hala Memfis’te şehrin koruyucu tanrısı olarak onurlandırılıyordu. Memphis, tapınak ve mabetlere ziyaretçi çekerken Mısır’ın dört bir yanındaki bölgelerle ticaret yapan önemli bir kültürel ve ticari merkez olmaya devam etmektedir.
Yeni Krallık Döneminde Memfis
Orta Krallığı, İkinci Ara Dönem (yaklaşık M.Ö. 1782-1570) olarak bilinen ve esas itibariyle Avaris’ten Aşağı Mısır’ı yöneten Hiksoslar diye bilinen bir halkın güç kazanmasıyla nitelenen bir başka istikrarsızlık ve bölünme dönemi izlemiştir. Kuzeydeki kalelerinden Mısır şehirlerinin kontrolünü ele geçirmişler ve Memphis’i yağmalayarak anıtları Avaris’e taşımışlardır. Daha sonraki Mısırlı yazarlar Hiksosların Mısır kültürünü yok ettiklerini ve halka baskı uyguladıklarını ileri sürseler de, aslında bu kültüre büyük hayranlık duymuşlar ve sanatlarında, mimarilerinde, giyimlerinde ve dini ibadetlerinde bu kültüre özenmişlerdir.
Memfis, Hiksosların yapıları Avaris’e taşıması ve diğerlerini tahrip etmesi nedeniyle bu dönemde ciddi hasarın izlerini göstermektedir. Hiksoslar, Mısır’ı yeniden birleştiren ve Yeni Krallık (yaklaşık M.Ö. 1570-1069) olarak bilinen dönemi başlatan Tebli I. Ahmose (yaklaşık M.Ö. 1570-1544) tarafından Mısır’dan sürülmüştür. Memfis dini ve ticari bir merkez olmaya devam ederken Teb yeniden Mısır’ın başkenti olmuştur.
Yeni Krallığın büyük krallarının hepsi Memfis’te tapınaklar ve anıtlar inşa etmişlerdir. Akhenaten (MÖ 1353-1336) tapınakları kapatıp diğer tüm tanrılara tapınmayı yasakladığı Amarna Dönemi’nde Memfis’te tanrısı Aten adına bir tapınak inşa ettirmiştir. II. Ramesses (M.Ö. 1279-1213) ülkenin başkentini yeni şehri Pi-Ramesses’e (Avaris’in bulunduğu bölgeye) taşımıştır. Ancak Memphis’i bir dizi devasa anıtla onurlandırdı. Varisleri, başkentten sonra Mısır’ın İkinci Şehri olarak kabul edilen Memphis’e olan saygınlığı sürdürdüler.
Din Açısından Önemi ve Daha Sonraki Dönemlerdeki Değeri
Memfis, kuruluşundan itibaren her zaman yüksek bir prestije sahip olmuş ve Yeni Krallık’ın Üçüncü Ara Dönem’e (MÖ 1069-525) gerilemesinden sonra bile bu prestijini sürdürmüştür. Bu dönemde birçok şehir ihmalden zarar görürken Memfis’in statüsü değişmemiştir. MÖ 671’de Asur kralı Esarhaddon (MÖ 681-669) Mısır’ı işgal ettiğinde, Memfis’i yağmalamaya ve toplumun önde gelen üyelerini Ninova’daki başkentine geri götürmeye önem vermiştir.
Ancak şehrin dini önemi Asur istilasından kurtulmasını sağlamış ve yeniden inşa edilmiştir. Memfis, Asur işgaline karşı bir direniş merkezi haline gelmiş ve M.Ö. 666 yılında işgal eden Aşurbanipal (M.Ö. 668-627) tarafından yeniden tahrip edilmiştir. Aşurbanipal Teb’i ve diğer önemli şehirleri de yağmalamış ve kontrol altında tutmak maksadıyla ülke genelinde kilit noktalara Asurluları yerleştirmiştir.
Memfis yeniden dini bir merkez olarak canlanmış ve 26. Hanedan’ın (MÖ 664-525) Saite firavunları döneminde şehir yeniden inşa edilmiş ve tahkim edilmiştir. Başta Ptah olmak üzere Mısır tanrılarına bu şehirde tapınılmaya devam edilmiş ve onların onuruna başka tapınaklar ve anıtlar inşa edilmiştir.
M.Ö. 525 yılında Pers generali II. Cambysses Mısır’ı işgal ederek Pelusyum’daki orduyu mağlup etmiş ve Memfis şehrine doğru harekete geçmiştir. Şehri ele geçirerek tahkim etmiş ve Pers Mısır satraplığının başkenti yapmıştır. Büyük İskender (M.Ö. 356-323) M.Ö. 331’de Mısır’ı ele geçirdiğinde, Memfis’te firavun olarak tahta geçerek kendisini geçmişin büyük hükümdarlarıyla bağdaştırmıştır.
İskender’in ölümünü müteakiben Ptolemaios Hanedanlığı (M.Ö. 323-30) döneminde Yunan firavunları şehrin geleneksel prestijini korumuşlardır. I. Ptolemaios (M.Ö. 323-283) şehre saygı göstermiş ve hükümdarlığının başlarında İskender’in mezarını buraya yaptırmıştır. Yakındaki Saqqara’da yeni Serapis kültünü kurarken Memphis’i daha da onurlandırmıştır. II. Ptolemaios (M.Ö. 283-246) İskender’in mezarını İskenderiye’ye taşıtmış ve bu şehirde Serapeum, büyük kütüphane ve üniversite de dahil olmak üzere bir dizi inşaat projesi başlatmıştır. İskenderiye, Mısır’ın gözbebeği ve bir eğitim ile kültür merkezi haline gelse de Memfis çöküşe başlayacaktır.
Ancak şehir hala önemli bir dini merkez olarak görülüyordu ve şehrin rahipleri iktidardaki seküler otoritelerle eşit düzeydeydiler. Ptolemaioslar döneminde tanrıların tapınakları ve mabetleri yeniden inşa edilmiş, yenilenmiş ve yeni binalar inşa edilmiştir. Mısırbilimci Alan B. Lloyd şöyle açıklıyor:
Rahipler, Ptolemaios döneminde çoğunlukla yeniden inşa edilen ya da dekore edilen ve hala firavun kültürünün en görkemli ile eksiksiz kalıntılarından bazılarını oluşturan çok sayıda tapınakta bulunuyordu. (Shaw, 406)
Memphis’teki ve başka bölgelerdeki bu tapınaklar sadece tanrıların evleri ile ibadet merkezleri değil, aynı zamanda giyim, eser ve resim gibi sanatsal çalışmalar üreten bir tür sanayi merkezleriydi. Memfis tapınakları şehrin itibarını koruyordu, ancak Ptolemaios Hanedanlığı devam ettikçe statüsünü İskenderiye’ye kaptırmıştı. Memphis Kararnamesi (daha çok Rosetta Taşı olarak bilinmektedir) M.Ö. 196 yılında V. Ptolemaios tarafından yayımlanmış ve bundan sonra şehir prestijini sürekli olarak kaybetmiştir.
Memphis’in Çöküşü
Ptolemaios Hanedanlığı, son kraliçe olan VII. Kleopatra’nın ölümüyle (M.Ö. 69-30) sona ermiş ve Mısır, Roma İmparatorluğu tarafından fethedilmiştir. Büyük limanı ve eğitim merkezleriyle İskenderiye, Mısır’daki Roma yönetiminin odak noktası haline gelmiş ve Memfis unutulmaya yüz tutmuştur. MS 4. yüzyılda Hıristiyanlığın yükselişiyle birlikte Memfis, giderek daha az insanın tapınak ve mabetleri ziyaret etmesiyle daha da gerilemiş ve MS 5. yüzyılda Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu’nun hâkim dini olduğunda Memfis büyük bir çöküş yaşamıştır.
MS 7. yüzyıldaki Arap istilasında şehir harabeye dönmüştü. Tapınaklar, yapılar, mabetler ve duvarlar yıkılarak Müslüman Mısır’ın ilk başkenti olan Fustat şehrinin ve daha sonraki Kahire şehrinin inşasında kullanılmıştır. Günümüzde Memfis şehrinden geriye sütun kalıntıları, temel yapıları, duvar kalıntıları, kırılmış heykeller ve Mit Rahina köyü yakınlarındaki başıboş duran sütun parçalarından başka bir şey kalmamıştır.
UNESCO tarafından MS 1979 yılında özel kültürel değeri bulunan bir yer olması nedeniyle Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş olup, günümüzde bir müzeyle birlikte popüler bir turistik cazibe merkezi olmaya devam etmektedir. Özellikle alabaster sfenks ve II. Ramesses heykeli oldukça etkileyicidir ve Memphis şehri antik geçmişte olduğu gibi günümüzde de ziyaretçiler tarafından hayranlıkla izlenmektedir.
[