Altay Tufan Efsanesi, Altay Türkleri’nin efsanevi hikayelerinden biridir.
Efsane, günümüzde Rusya, Kazakistan, Moğolistan ve Çin’in kesiştiği bölgede yer alan Altay Dağları’nda yaşayan toplulukların kültüründe önemli bir yer tutar.
Efsaneye göre, bir zamanlar insanlar çok kötü davranışlar sergiliyor ve Tanrılar onların bu davranışlarına karşı kızgındı. Bu nedenle, dünya büyük bir tufan ile yok olmaya mahkum edildi. Ancak, dünya üzerinde yaşayan her canlıyı kurtarmak için, Tanrılar bir gemi inşa etmeye karar verdiler.
Geminin inşası tamamlandığında, Tanrılar tüm hayvanları toplayıp gemiye yerleştirdiler. İnsanlar da gemiye çağrıldı, ancak sadece iyi insanlar kabul edildi. Tufan sırasında, gemi denizlerde yüzdü ve sular yavaş yavaş çekildi. En sonunda, sular geri çekildi ve gemi Altay Dağları’nın zirvelerine oturdu.
Tufan sonrası, gemide kalan insanlar yeni bir hayat kurmaya başladılar. Bu insanlar, Tanrılar tarafından seçilmiş olduklarını ve dünyayı yeniden inşa etmekle görevli olduklarını hissettiler. İnsanlar, Altay Dağları’nda yaşamlarını sürdürmeye devam ederken, hayvanlar ise dünyanın diğer bölgelerine dağıldılar.
Diğer Anlatım
Sel bütün yeri kapladığında, Tengiz (=Deniz) yerin üzerinde efendi idi. Tengiz’in yönetimi altında Nama adında iyi bir erkek yaşardı. Nama’nın Sozun Uul, Sar Uul ve Balık adlarında üç oğlu vardı.
Ülgen (Tanrı), Nama’ya bir kerep (=tahta sandık) yapmasını buyurdu.
Nama, sandığın yapılması işini üç oğluna bıraktı. Oğulları, kerepi bir dağ üzerinde yaptılar. Kerep yapıldıktan sonra Nama, onu her biri seksen kulaç olan sekiz halatla köşelerinden yere bağlamalarını söyledi. Böylece su seksen kulaç yükseldiğinde durum anlaşılacaktı. Bundan sonra Nama, ailesi ile çeşitli hayvanları, kuşları alarak kerepe girdi.
Yeryüzünü sisler kapladı. Dünya korkunç bir karanlığa gömüldü. Yerin altından, ırmaklardan, denizlerden sular fışkırdı. Gökten sağanaklar boşandı. Yedi gün sonra yere bağlanan halatlar koptu, kerep yüzmeğe başladı; suyun seksen kulaç yükseldiği anlaşıldı. Yedi gün daha geçti. Nama en büyük oğluna kerepin penceresini açmasını, çevreye bakmasını söyledi. Sozun Uul bütün yönlere baktı. Sonra şöyle dedi: “Her şey suların altına batmış. Yalnızca dağların dorukları görünüyor.” Daha sonra Nama da baktı. O da “Gökyüzü ile sular dışında bir nesne görünmüyor” dedi.
Kerep sonunda sekiz dağın birbirine yaklaştığı yerde durdu. Çomoday ve Tuluttu dağlarında karaya oturdu. Nama pencereyi açtı, kuzgunu serbest bıraktı. Kuzgun geri dönmedi. İkinci gün kargayı gönderdi, üçüncü gün saksağanı gönderdi. Hiçbiri geri gelmedi. Dördüncü gün bir güvercin gönderdi. Güvercin, gagasında bir ince dalla geri döndü. Nama bu kuştan, öteki kuşların niçin geri gelmediğini öğrendi. Onlar sırasıyla geyik, köpek ve at leşi yemek üzere gittikleri yerde kalmışlardı. Nama bunu duyunca öfkelendi. “Onlar şimdi ne yapıyorsa, dünyanın sonuna değin onu yapmağa devam etsinler” dedi.
Efsanenin devamında Nama yaşlandığı zaman, kurtardığı canlıları öldürmesi için kendisini kışkırtan karısını öldürür. Oğlu Sozun Uul’u yanına alarak cennete (göğe) çıkar. Daha sonra orada beş yıldızlı bir yıldız kümesine dönüşür. Holmberg’in düşüncesine göre, tufan kahramanları, Yayık Han’a dönüşmüştür. Yayık Han, Altay Türkleri’ne göre, insanları koruyan ve yaşam veren bir ruhtur. Ayrıca insanlarla Ülgen (Tanrı) arasında elçilik yapar.
Altay Tufan Efsanesi, Altay Türkleri’nin kültüründe önemli bir rol oynar. Efsane, insanların doğaya saygı göstermeleri gerektiği ve kötü davranışların sonuçlarının ciddi olabileceği gibi önemli mesajlar verir. Ayrıca, efsanenin anlatımı, Altay Türkleri’nin geleneksel müzik, dans ve sanatlarına da yansımıştır.
Sonuç olarak, Altay Tufan Efsanesi, Altay Türkleri’nin kültüründe önemli bir yer tutan bir efsanedir. Efsane, insanların doğaya saygı göstermeleri gerektiği ve kötü davranışların sonuçlarının ciddi olabileceği gibi önemli mesajlar verir. Ayrıca, efsanenin anlatımı, Altay Türkleri’nin geleneksel müzik, dans ve sanatlarına da yansımıştır.