Agdistis Efsanesi

Agdistis, antik Roma mitolojisinde önemli bir yere sahip olan bir tanrıçadır. Anadolu kökenli olan bu tanrıça, mitolojide oldukça ilginç bir hikayeye sahiptir. Agdistis efsanesi, hem mitoloji hem de tarih açısından oldukça önemlidir.

Agdistis efsanesi, ana tanrıların birliğiyle ilgili bir hikayedir. Bu hikaye, Phrygia bölgesinde yaşayan bir çobanın, Agdistis adında güzel bir kızı sevdiği ve onunla evlenmek istediğiyle başlar. Ancak kızın gerçek doğası, çobanın bilmediği bir sırrı saklamaktadır.

Agdistis, aslında yarı erkek yarı dişi bir tanrıçadır. Kızın doğası, çobanın evlenme teklifine cevap veremeyeceği kadar karışıktır. Çobanın teklifini reddeden Agdistis, çobanı uyurken onun üstüne oturur ve onunla birleşir.

Bu birleşme sonucunda Agdistis hamile kalmıştır.

Agdistis’in hamile olduğu haberi çobana ulaştığında, çobanın ailesi de dahil olmak üzere herkes ona gülmeye başlamıştır. Çoban, Agdistis’in doğum yapacağı günü beklemeye başlar. Doğum sırasında Agdistis’in çıkardığı sesler, çobanın şaşkınlığını arttırmaktadır.

Doğumdan sonra Agdistis’in çocuğu, oldukça tuhaf bir şekilde dünyaya gelir. Bu çocuk, yarı erkek yarı dişi bir varlık olarak dünyaya gelir. Bu çocuğun doğumu, Tanrıların birliği için oldukça önemlidir. Ancak, çocuğun doğumu, Tanrıların birliği için de bir tehdit oluşturur.

Çünkü bu yarı erkek yarı dişi varlık, Tanrıların birliğini bozacak güçlere sahiptir. Tanrılar, bu tehdidi bertaraf etmek adına çocuğu keserler ve gömerler. Ancak, çocuğun kesilen parçası, yerde büyümeye başlar ve Agdistis’e dönüşür.

Agdistis, bu olayın ardından Tanrıların birliği için bir tehdit oluşturmaya başlar. Çünkü Agdistis, yarı erkek yarı dişi bir varlık olarak, Tanrıların birliğini tehdit edecek güçlere sahiptir. Tanrılar, Agdistis’i yok etmek adına ona saldırırlar. Ancak, Agdistis’in kendini savunma gücü oldukça yüksektir.

Sonunda, Tanrılar Agdistis’i kestiklerinde, onun kanı dünyaya yayılır ve yerde çeşitli bitkilerin büyümesine neden olur. Bu bitkiler, Agdistis’in adını taşıyan bitkilerdir ve hala bugün bile kullanılmaktadır.

Pausaniasın Anlatımına Göre

Pausanias’ın anlattığı Agdistis efsanesi ana tanrıça Kybele’nin Pessinus’taki kültüne ilişkin bir efsanedir. Zeus bir gece düş görerek tohumunu yeryüzüne döker. Bundan hünsa bir varlık doğar: Agdistis. Hem kadın, hem erkek olan bu yaratığı tanrılar ele geçirir ve erkeklik uzvunu kesip atarlar, uzuvdan bir badem ağacı meydana gelir, ırmak tanrı Sangarios’un (Sakarya) kızı bu ağaçtan bir badem koparıp göğsüne saklar, bundan gebe kalarak Attes (başka kaynaklara göre Attis) adlı bir oğlan doğurur.

Onu dağa bırakır. Attes büyüyünce öyle yakışıklı, öyle eşsiz güzellikte bir delikanlı olur ki o zaman salt kadın olan Agdistis ona âşık olur. Ne var ki Attes Agdistis’ten kaçmak İçin Pessinus’a gider ve orada kralın kızıyla evlenmeye kalkışır. Tam düğün gecesi düğün ezgileri söylenmektedir ki Agdistis birdenbire çıkagelir. Attes onu görünce çıldırır ve erkekliğini keser, Pessinus kralı da aynı şeyi yapar. Attes ölür, Agdistis de sevgilisinin bedeninin bozulmamasını sağlar.

Bu efsanenin başka bir anlatımı da şöyledir: Phyrgia ilinin sınırlarında Agdos adlı ıssız bir kaya varmış, orada Kybele tanrıçaya bir taş biçiminde tapılırmış. Zeus tanrıçaya tutulmuş, onunla birleşmeyi başaramayınca tohumunu bir kayanın üstüne bırakmış.

Bu tohumdan Agdistis doğmuş, hünsa imiş, Agdistis’i Dionysos sarhoş ederek erkekliğinden etmiş; uzvundan bir badem ağacı çıkmış, bunun meyvesini Sangarios ırmağının kızı Nana göğsüne almış, gebe kalıp Attes’i doğurmuş. Sangarios Nana’ya çocuğu dağa bırakmasını buyurmuş. Bebek gelen geçenin ilgisini çekmiş, onu bir tekenin sütüyle beslemişler, tekenin sütü olamayacağı halde, adının Phrygia dilinde teke anlamına gelen “attagus” teke ile ilişkisini göstermektedir.

Ne var ki bu attagus sözcüğü “güzel” anlamına da gelebilir. Her neyse Agdistis ile Kybele ikisi birden gönül vermişler bu güzel delikanlıya, ama Phrygia kralı Midas onu kendi kızına almak istiyormuş. Derken Agdistis Attes’i çıldırtmış, delikanlı bir çam ağacının dibinde erkekliğini keserek can vermiş. Kybele tanrıça onu gömmüş, toprağa akan kanından biten menekşeler dibinde öldüğü çamı çepeçevre sarmışlar.

Midas’ın kızı da umutsuzluğa düşerek canına kıymış, Kybele onu da gömmüş ve onun mezarı üstünde de menekşeler bitmiş. Ayrıca mezarı üstünde bir badem ağacı büyümüş. Agdistis Zeus’a yalvarmış Attis’in bedeni hiç bozulmadan kalsın, çürümesin diye, Zeus da bu dileğini yerine getirmiş.

Attis’in saçları büyümeye,  küçük  parmağı  da  oynamaya  devam edecekmiş. Bu sözü aldıktan sonra Agdistis sevgilisinin ölüsünü Pessinus’a götürmüş, orada gömmüş ve anısına bir bayram ile bir rahip heyeti kurmuş. Bu efsanelerde Agdistis ile ana tanrıça Kybele birbirine karışmaktadır. Motifleri toprak bereketini ve bitkinin öldükten sonra yeniden dirilmesini simgeleyen bu efsaneler daha çok alegorik birer anlam taşır.

Bunlardan amaç, Pessinus’taki Kybele kültünde rahiplerin belli zamanlarda ve törenlerde erkeklik uzuvlarını kesmelerinin nedenini ve kaynağını anlatmaktadır. Kybele tanrıçanın ise Anadolu’da ve çevrede tarih öncesi çağlardan Roma devrine değin çeşitli adlarla tapım gördüğü herkesçe bilinmektedir


Agdistis efsanesi, tarih boyunca birçok farklı kültürde değişikliklere uğramıştır. Ancak, bu efsane, antik Roma mitolojisinin önemli bir parçası olarak bugüne kadar gelmiştir. Agdistis, yarı erkek yarı dişi doğasıyla, cinsiyet ve toplumsal normların sorgulanmasına neden olmuştur. Bu nedenle, Agdistis efsanesi, sadece mitoloji değil, aynı zamanda tarih ve toplumsal açıdan da oldukça önemlidir.