[ad_1]
Makedonyalı Büyük İskender, Balkanlardan günümüz Pakistan’ına kadar uzanan bir sahayı yaptığı fetihlerle çok kısa bir sürede egemenlik altına almış bir hükümdardır. Yunan kültürünü fethettiği yerlere empoze etmiş ve Helen kültürü adı verilen karma bir kültür yaratmıştır. Nihai amacına ulaşamadan vefat ettiyse bile Antik Çağ’da büyük etkileri olmuş bir komutandır.
Erken Yıllar
Büyük İskender adıyla bilinen III. Aleksandros, M.Ö. 356 yılında Makedonya’daki Pella şehrinde dünyaya gelmiştir. Babası Kral II. Philip’tir.[1] Okuma-yazma ve lir çalma ile çok küçük yaşta tanışmıştır.
İskender’in müzik zevki ve bilgi açlığı da küçük yaşta aldığı eğitimden kaynaklanmaktadır. Gençliğinde babası vasıtasıyla Aristoteles ile tanışmış ve üç yıl boyunca Aristo’dan eğitim almıştır. Aristo’nun öğretileri İskender’i tıbba ve botaniğe yönlendirmiştir. Bu öğretiler sayesinde ordusunda fetihleri sırasında ele geçirdiği toprakları incelemek üzere bir botanikçi grubu ve bilim insanları bulundurmuştur.[2]
İskender gençliğinde savaş eğitimi, ata binmek ve dayanıklılık gibi bcerileri annesi Olimpia’nın akrabası olan Leonidas’tan öğrenmiştir. Henüz on veya on iki yaşındayken vahşi bir at olarak nam salan Bukefalos’u ehlileştirmeyi başarmış ve bu olay, İskender’in adının duyulmasını sağlamıştır.[3]
Kral Büyük İskender
III. Aleksandros, tahta çıktığında henüz çok gençti. Babası II. Philip, koruması tarafından öldürüldüğünde tarihler 336 yılını gösteriyordu ve İskender henüz yirmi yaşındaydı. Babasının ölümünden sonra tahta talip oldu ve diğer rakiplerini daha onlar hamle yapmadan öldürttü.[4]
İskender ilk olarak Antik Yunanistan’a ait Teselya’yı egemenliği altına aldı. Büyük İskender’in gücünü gören yöneticiler, Korint’teki bir Yunan Birliği toplantısında onu babasının planladığı fetih projesi için başkomutan seçtiler. Bu fetih projesi, Asya’nın istilasını da içeriyordu. İskender, babasının izinden gitmeyi tercih etti ve böylece proje, İskender’in nihai amacı haline geldi.[1]
Büyük İskender, generali Antipater’i naip olarak görevlendirdi ve Makedonya’yı İran’a gitmek üzere terk etti. İskender ve askerleri, Ege ve Marmara Denizi’nin arasındaki dar bir boğazdan geçti ve Granicus Nehri’nde Pers ve Yunan askerleriyle karşılaştı. Kolay alınmış bir zaferle yollarına devam ettiler.[4]
Bu zaferden sonra İskender, Ahameniş İmparatorluğu’nu kuşatmaya başladı. Aynı yıl Sardes ve Efes şehirlerini Perslerden aldı. İskender, Efes şehrini ele geçirdiğinde yıkılmış Artemis Tapınağı’nı yeniden inşa etmeyi halka teklif etmiş fakat olumsuz bir cevap almıştır.[3]
İssos Savaşı
Tarihler M.Ö. 333 yılını gösterirken İskender, Darius’un Sokhoi’da bir karargâh kurduğu istihbaratıyla Sokhoi’a doğru yola çıktı.[5] Darius önderliğindeki Pers güçleri ve İskender’in Makedon ordusu İssos kasabasında karşı karşıya geldi. (Her iki tarafın güçlerinin sayı olarak ne kadar olduğu tam olarak bilinmese de Makedon kaynaklarında Persler daha çok olarak gösterilmiştir, Pers kaynaklarında ise durum tam tersidir.)
Savaşın seyrinin İskender lehine olduğunu anlayan Darius, eşini ve ailesini arkasında bırakarak geride kalan birliklerinin bir kısmıyla kaçtı. Darius’un annesi olanlara öylesine üzülmüştü ki İskender’i evlat edinmişti.[6]
Sur Kuşatması ve Mısır’ın Fethi
Savaşın ardından İskender’in önünde iki seçenek vardı. Ya kaçan Darius’u takip ederek Perslerin başkenti Persepolis’e saldıracaktı ya da tehdit altında olan ikmal hattına yardım etmek için Fenike kentlerine ilerleyecekti. İkinci seçenek aynı zamanda güneydeki Mısır’ın fethine de yol açabilirdi. Ayrıca, Büyük İskender soyuna çok bağlıydı ve boyunu önemsiyordu. Ataları olan Perseus ve Herakles’in yaptığı gibi Mısır’ı fethetmek ve Mısır ile Yunanistan arasında bir ticaret yolu inşa etmek istiyordu. Böylece İskender, ikinci seçeneği seçti ve güneye ilerledi. Güneydeki Fenike kentleri, İskender’i görünce zorluk çıkarmadan teslim oldular.[7]
Teslim olmayan tek kent Sur’du. İskender, bir liman kenti olan Sur’u kuşatmanın zor olduğunun bilincindeydi fakat Surlular, İskender’e ritüel yapması için izin vermeyince kuşatmanın yapılacağı kesinleşti. Ocak 332’de kuşatma başlamıştı. Kuşatma başlayınca Sur’un deniz kuvvetleri şehre çekildi ve böylece Ege’deki Pers hakimiyeti de son bulmuş oldu.
Makedonlar, surlara hücum ettiler fakat Tireli kuvvetlerin savunması İskender’e geçit vermiyordu. Kuşatmayı karadan kazanamayacağını anlayan İskender, saldırıyı denizden yapmaya karar verdi fakat ordunun deniz gücü yoktu. İskender, bir filo oluşturulmasını emretti ve M.Ö. 332 yılının temmuz ayında kuşatmayı delip geçti. Şanına uygun bir şekilde binlerce Tireliyi idam ettirdi, kalanlar da köle olarak satıldı.
İskender, güneye inmeye kararlıydı ve bir sonraki hedefi Mısır olacaktı. Mısır’a geldiğinde herhangi bir savunmayla karşılaşmadı. Pers satrapları Mazaces ve Amminapes, ülkeyi İskender’e teslim etti. İskender ülkeyi generalleri arasında paylaştırıp başkent Memphis’i işgal etmesi için ordularını gönderdi.
İskender’in başkenti işgalinden sonra halk ona kurtarıcı gözüyle bakıyordu. Çünkü Mısır, yıllardır Perslerin işgali altındaydı ve İskender sayesinde Perslerden kurtulmuşlardı. İskender, rahipler tarafından sadece Mısır firavunlarına verilen isimlerle anıldı. “Mısır’ın Koruyucusu Horus”, “Yukarı ve Aşağı Mısır’ın Kralı”, “Amun’un Sevgilisi”, “Ra’nın Seçilmişi” ve “Ra’nın Oğlu İskender” gibi birçok isim aldı.[8]
Pers Kralı İskender
Başarılı geçen Mısır seferi sonrasında İskender, nihai hedefi olan Asya’yı fethetmek üzere yüzünü doğuya çevirdi. M.Ö. 331’de Büyük İskender’in ve Darius’un orduları Gaugamela’da tekrar karşı karşıya geldi. Darius’u bir kez daha mağlup eden İskender ile Pers ülkesi arasında bir engel kalmamıştı. İskender bu zaferden sonra kendisini Pers Kralı ilan etti ve ordularını başkent Persepolis’e çevirdi. Yoluna devam eden İskender, Pers Geçidi’nde Ariobarzanes ve kardeşinin birlikleriyle çarpıştı, bu orduları mağlup etti ve Persepolis’e egemen oldu.[3]
Büyük İskender’e Kurulan Komplolar
İskender, fethettiği yerlerde kendi adını taşıyan şehirler inşa ettiriyordu, çünkü kendisini bir kurtarıcıdan çok bir tanrı olarak yansıtmak istiyordu. Yine bu nedenle Pers hükümdarlarının kullandığı “Şahanşah” unvanını da benimsemiştir.
Pers mutlakiyetini daha çok benimsemesinin bir nedeni de yaptığı hatalar yüzünden Makedonların gözünde itibarının azalmasıydı. Pers Kralı unvanının gerektirdiği gibi Perslerin “proskynesis” geleneğini ordusuna uygulamış ve kendisiyle görüşenleri diz çöküp elini öpmeye zorlamıştır. Fakat bu isteği kısa zamanda geri tepmiş ve Makedonlar bu ritüeli kabul etmemişlerdir.[1]
Bu ritüelleri kabul etmeyen Makedonlar, İskender’e karşı gelmeye başlamıştır. İskender’in eski yakın dostları da bu suikastlara katılmış fakat suikastlar sonuçsuz kalınca hepsi idam edilmiştir. İdam edilenler arasında Granikos Muharebesi’nde İskender’in hayatını kurtaran Kleitus da vardır.[3]
Hindistan Seferi
Persleri egemenliği altına alan İskender, yüzünü hep fethetmek istediği Asya’ya çevirdi ve Hindistan’a ilerledi. M.Ö. 327 yılında Hindistan’ın Pencap bölgesine geldi. Buradaki birçok kabile İskender’e teslim olsa da İskender’i bekleyen bir savaş vardı. Bir yıl sonra Hydaspes Nehri’nde Paurava Hükümdarı Porus ile mücadeleye tutuştu.
Porus’un ordusu sayıca az olsa da ordusunda filler vardı ve bu ona avantaj sağlayacaktı. Fakat bölgede çıkan fırtına sonucu filler etkisiz kaldı ve Porus yenilgiye uğradı. İskender kazandığı galibiyete rağmen birlikte yol aldığı atı Bukefalos’un vefatından ötürü çok üzülmüştü. İskender, atını anmak için burada Bucephala adında bir şehir kurdurttu.[4]
İskender yoluna devam etmek ve tüm Asya’yı ele geçirmek istiyordu fakat savaş yorgunu askerleri böyle düşünmüyordu. Subayları, İskender’i Pers ülkesine geri dönmesi için ikna etti. Geri dönüş yolunda Malli ile yapılan bir savaşta İskender ağır yaralandı.
İskender’in bir projesi de subaylarını Pers kızlarıyla evlendirmek ve yeni bir ırk yaratmaktı. Büyük, toplu bir düğün düzenlendi ve evlilikler gerçekleşti. Kendisi de iki Persli kızla evlenmişti. Fakat bu projesi de geri tepti ve Makedonlar, uygulamayı kültürlerine zıt bulup itiraz etti. İskender ise geri durmadı ve ordusunu dağıtıp Perslerden oluşan bir yeni bir ordu kurmak istedi. Bu istek üzerine Makedonlar duruşlarını bozdular ve bir uzlaşıya gittiler.
İskender’in Vefatı
M.Ö. 324’te İskender’in acı bir kaybı oldu: İkinci komutanı ve muhtemelen sevgilisi olan Hephaistion’un ölümüyle sarsıldı. Arabistan’ı fethetme planıyla Babil’e dönen İskender, daha arkadaşının ölümünün acısını atlatamadan hastalandı. Yemeden içmeden kesildi ve yüksek ateşe yakalandı. On gün sonra, 10 Haziran M.Ö. 323’te Babil’de hayatını kaybetti. İskender’in ölüm nedeni hakkında birçok teori sunulsa da gerçekten neden öldüğü hala kesin değildir.[3]
İskender’den Sonra Makedon İmparatorluğu
Büyük İskender’in ölümünden sonrası için bir varis seçmemesi generalleri arasında bir rekabet ortamına yol açtı. İmparatorluk Cassander, Batlamyus, Antigonus ve Seleukos arasında paylaştırıldı.[3]
Cassander, İskender’in uzun zamandır arkadaşıydı ve Makedon Krallığı üzerinde hak iddia etti. Elini güçlendirmek içinde İskender’in karısını, oğlunu ve annesi Olimpia’yı idam ettirdi.
I. Batlamyus, Mısır’da Ptolemaios Hanedanlığı’nı kurdu ve hanedan üç yüzyıl Mısır topraklarına hükmetti. Ayrıca, I. Batlamyus, Büyük İskender’in cesedini kendi ülkesine kaçırmış ve kendisi için yenilmez bir imaj yaratmak istemiştir.
İskender’in diğer halefi olan Seleukus, “Diadohlar” olarak adlandırılan İskender’in halefleri içinde en uzun süre hüküm süren kişi olmuştur. Mezopotamya, Anadolu ve Hindistan’ın bazı bölgelerini sınırları içine alan Seleukus İmparatorluğu M.Ö. 63 yılına kadar ayakta kalmıştır.[3]
Büyük İskender’in ölümünden sonra mirası olan Helen kültürünü yayma sorumluluğu halefleri için kısa vadede başarısız olmuşsa da Makedonların Avrupalılarla evlenmeye teşvik edilmesi ve İskender’in Asya’da kurduğu şehirlerle birlikte uzun vadede Helenistik kültür tüm Antik Çağ’a damga vurmuştur.[3]
[ad_2]